12 Eylül 2014 Cuma



GEZMEK KÜLTÜRDÜR

Kadir ŞİŞGİNOĞLU *
                                                    

        Niyeti  ilerlemek  olanı yol her zaman  kendine  çağırırAUSEY


Dar bir  alana  sıkışmış, derinliği  olmayan  ilgilerimizle  gezmek,  görmek   bir  toplumu,bir kenti,bir  ülkeyi   tanımamıza  yetmez. Gezmek için  fırsat yaratmış, plan  yapmışsanız, gördüklerinizi  daha  kolay  anlamlandırıp, öğrendiklerinizi  birbirleri  daha  kolay  ilişkilendirmek istiyorsanız  gideceğiniz  yerlere  ilişkin araştırma  yapmak, ön  bilgiler  edinmek zorunluluğu vardır.Böylelikle  geziniz  daha değerli olacaktır. Sığ  ilgi ile gezmek demek;  turizm  ve  kültür pazarlayıcılarının  yarattığı sembol değerleri (ikonları)  görmeye mahkum  olmak, onların marka  değerini artırmak  demektir.

Genellikle fotoğraflardan, filmlerden gördüklerimizden ya da  daha  önce  buraları  görenlerin anlatımlarından etkilenerek gezmeye karar  veririz.Valizlerimizi topladığımız  gibi ya tamamen bağımsız   kendimizi yollara  vururuz.Ya da bir  tur şirketinin kapısını  çalarız. Gezimizi  tur şirketleri  ile  yapıyorsak onların  hazırladıkları standart  paket programlara uymak zorunda kalırız. Sizin o paket gezi programını  değiştirebilecek   ön  bilgileriniz  ve öneriniz  yoksa  ortalama  ilgiyi tatmin edecek şekilde  hazırlanmış tur gezi programına uyarsınız. Gezide gün  boyu yeni  yerler görmek  için heyecanla koşturursunuz. Rehbere  yetişmek, gruba yetişmek, yürürken  etrafı  görmek, ilginç  fotoğraflar  çekmek telaşı bu  gezilerin kaçınılmazıdır. Gideceğiniz  yere  geldiğinizde ilk olarak “ ben  burayı  gördüm, ben  buradaydım “ diyebileceğiniz fotoğrafı  çektirdiğinizde büyük ölçüde  gezide amaca ulaşılmıştır. Çoğunlukla rehberli  grup gezilerinde fotoğraf  çektirme  telaşından, kısacık  özet bilgi niteliğinde  olan  rehber anlatımları  bile  dinlenilmez. İşini ciddi  olarak  yapmak  isteyen  rehberler  sıkça uyarmak  zorunda  kalırlar. Gezi  bittikten  sonra  çekilen  yüzlerce  fotoğrafın çoğunun  nerede çekildiği bile  hatırlanmaz. Gezilerden  arta  kalan önünde  poz  verilerek  çekilen  birkaç yapı, gittiğimiz  yerin ünlü  yiyeceği  ve  restoranları, turistik  hediyelik eşya satın alma maceralarıdır. Yaşadığımız yere  döndükten  sonra ise bolca kurulan “…. Ben şuradayken” cümleleridir.

Gezmek  bir  kültürdür, bir tutkudur, yaşam  biçimidir. Gezmek ilgi  ve ön bilgi  ister. Yüzlerce binlerce   kilometre  gidip gezerken katılımsız, televizyonda belgesel izler  gibi  değil, gittiğiniz  yerin coğrafyasını, iklimini, bitki  örtüsünü, canlılarını, insanlarını, geleneklerini, davranış  biçimlerini, yaşam tarzlarını, giyim  kuşamını, mimarisini,  kültürünü, sanatını ve  tarihini  bilmek, bunların  birbirlerini nasıl  etkilediğini  anlamak için düşünmek ve  çaba  göstermek  gerekir. Her şeyden önce  çok boyutlu  görmek gerekir. Bunu  yapabildiğimiz  zaman  geziden kalan izlenimler bizim zihnimizde  kalıcı  bilgiye ve öğrenmeye dönüşür. Öğrendiklerimizle  yeni  bir  insan  oluruz. Farklı  coğrafyaları, farklı  insanları  ve  kültürleri  görmek bilgimizi  görgümüzü artırır, zihnimizi daldığı uykudan uyandırır, dünyaya  bakışımızı  değiştirir. Gezerken ulaşılmaz  sandığımız dünyanın aslında  ne  kadar küçük  olduğunu görürüz. Ben merkezli düşünmek  yerine  dünyada herkese  yetecek  yerin  olduğunu  anlarız..Kendimizi keşfeder, ne yapabileceğimizi, ne  olduğumuzu anlar, ülkemizi ve  kültürümüzü başka  ülke  ve  kültürlerle  kıyaslama  şansı  elde  ederiz.  Hoşgörü göstermeyi ve  birlikte  yaşama kültürünü öğreniriz. Bütün bu öğrendiklerimiz  bizim  yaşamımızı  değiştirir, dönüştürür. Gezmek, kendimizi, yaşamı, dünyayı, diğerlerinden daha detaylı kavramamızı sağlar. Böylelikle  yaşamın  içinde  gizlenmiş küçük detayları daha  kolay  fark eder mutlu  oluruz. Gezmek  bizi daha mutlu, çevremize karşı sevgi dolu, kendimizle ve çevremizle barışık, kendine güvenli, daha başarılı ve üretken yapar. Öğrendiklerimizin etkisi  sadece bizle  ve  yaşamımızla  sınırlı  değildir. En  yakınımızdan  başlayarak sesimizle ve  elimizle dokunduğumuz  bütün çevremiz paylaşımlarımızdan  etkilenir.

Gezerken  öğrenmenin en iyi yolu kendinize yalnız kalma fırsatı yaratıp tek  başınıza dolaşmaktır. Bir  şehrin  sokaklarında  tek başına  dolaşıp  kaybolmayı beceremiyorsanız  o şehri tanıdım diyemezsiniz. Çünkü gezmek;  yalnız  kalmak ve  keşfetmektir. Bir  şehri tanımak ünlü  caddelerini  bilmek, ünlü  restoranlarında  yemek  yemek, bilinen modern veya   tarihi  yapılarını  görmek demek değildir. Bir  şehri  tanımak meydanlarını  görmek, ara  sokaklarına  girmek, salaş  kafe  veya  lokantalarına  girmek, şehrin arka  yüzünü görmek demektir. İnsanı  ile tanışmak, konuşmak, şakalaşmak demektir. Ancak o zaman gezi  hikayeniz  tamamlanır. O  kent , o  ülke  zihninizde  yarattığınız  kültür  evreninde  yerini  alır. Sadece  size  sunulan marka  yerleri  ve  marka  değerleri  görmekle yetindiğinizde  öğrendikleriniz  tek yanlı  ve aldatıcıdır.
Türk toplumunun  genetiğinde  gezginlik-göçerlik  vardır. Orta Asya’dan Anadolu’ya oradan Balkanlara  ve Avrupa  içlerine  kadar gidebilmenin nedenlerinden  biri  de budur. Günümüzde  dünyada en fazla  ülkede  yaşayan millet  Türklerdir diyebiliriz. Nerede  ise  Türklerin olmadığı hiç  bir  ülke  yok  gibidir. Buna  rağmen en az gezen, yaşadığı yere, kente dair bilgisi  en az olan da  Türklerdir. Merak  ve  öğrenme isteğimizin  zayıflığından mı, gündelik  yaşamın zorluklarından mı  her gün  önünden  geçtiğimiz  bir  yapıyı  merak  etmeyiz, bir  yan sokakta  ne olup bittiğinden  haberimiz  olmaz. Şehrin  arka  sokaklarını bilmeyiz. Şehrin tarihini bilmeyiz. Kimler  kurmuş,  kimler  yaşamış  merak edip öğrenmeyiz.

Bir  tarihte; Batı  Sanatı Tarihi  dersinde öğrencilerimi, şimdi  camiye  dönüştürülen Trabzon Ayasofya  Kilisesine  götürmüştüm. Dışından  başlayıp bir  rehber  gibi  her  bölümünü  tek  tek anlattıktan sonra  bahçesinde oturup çay  içerken bir  öğrencim  “ hocam  bir itirafta  bulunabilir miyim? Ben bahçe  duvarının  öbür  tarafındaki evde  oturuyorum ve  buraya ilk defa geldim” demişti. Üniversite de  sanat  eğitimi  alıp da  hemen yanındaki  tarihi bir yapıya ilgi duymamayı çok özel bir durumdur diye düşünmüştüm. Sonradan derslerimde  sorduğumda öğrencilerimin  yarıya  yakının  kentteki  tarihi yapıları bilmediklerini, kenti kimlerin  kurduğundan,  kimlerin yaşadığından hebersiz olduklarını, hatta önemli bir  kısmının yaşadığı  ilin  dışına  çıkmadıklarını  öğrendim.

Günümüzde yaşam  koşullarımızın iyileşmesi, seyahat etme  zorunlulukları, seyahatin  kolaylaşması, tatil ve boş zaman değerlendirme  alışkanlıklarımızın değişmesi gezme  kültürünün  yaygınlaşmasına  yol açmıştır. Bir  on yıl  öncesine  göre daha  çok gezen  bir  toplum  olmaya  başladığımız  söylenebilir. 2013 sonu TURSAB (Turizm ve Seyahat Acenteleri Birliği) raporuna  göre yurt içinde  seyahat edenlerin  sayısı altmış milyona yakındır. Bu da ülke  nüfusunun  üçte  ikisinin  bir  şekilde  seyahat edip gezdiğini  gösterir. Bu yazıda  kastedilen  gezme zorunlu seyahat değildir.Bilerek isteyerek, görmek, öğrenmek, güzel  vakit  geçirmek  için yapılan  gezilerdir. Bu tür  gezilerin yapılabilmesi dört  koşula  bağlıdır. 1.Para  2.Zaman 3.Sağlık 4.İlgi-İstek Bu  dört koşula sahip  olduğu halde gezme kültürüne, alışkanlıklarına  sahip  olmayan insanların dünyaları dar,  yaşamları  renksizdir. Gezen insanın söyleyeceği  çok sözü, anlatacağı  çok  hikayesi  vardır, ama;  okuduğu sürece.

*KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü