GEZMEK KÜLTÜRDÜR
Kadir ŞİŞGİNOĞLU *
“Niyeti ilerlemek
olanı yol her zaman kendine çağırır” AUSEY
Dar
bir alana sıkışmış, derinliği olmayan
ilgilerimizle gezmek, görmek
bir toplumu,bir kenti,bir ülkeyi tanımamıza
yetmez. Gezmek için fırsat
yaratmış, plan yapmışsanız, gördüklerinizi daha
kolay anlamlandırıp,
öğrendiklerinizi birbirleri daha kolay
ilişkilendirmek istiyorsanız gideceğiniz
yerlere ilişkin araştırma yapmak, ön
bilgiler edinmek zorunluluğu
vardır.Böylelikle geziniz daha değerli olacaktır. Sığ ilgi ile gezmek demek; turizm
ve kültür pazarlayıcılarının yarattığı sembol değerleri (ikonları) görmeye mahkum
olmak, onların marka değerini
artırmak demektir.
Genellikle
fotoğraflardan, filmlerden gördüklerimizden ya da daha
önce buraları görenlerin anlatımlarından etkilenerek
gezmeye karar veririz.Valizlerimizi
topladığımız gibi ya tamamen
bağımsız kendimizi yollara vururuz.Ya da bir tur şirketinin kapısını çalarız. Gezimizi tur şirketleri ile
yapıyorsak onların hazırladıkları
standart paket programlara uymak zorunda
kalırız. Sizin o paket gezi programını
değiştirebilecek ön bilgileriniz
ve öneriniz yoksa ortalama
ilgiyi tatmin edecek şekilde
hazırlanmış tur gezi programına uyarsınız. Gezide gün boyu yeni
yerler görmek için heyecanla
koşturursunuz. Rehbere yetişmek, gruba
yetişmek, yürürken etrafı görmek, ilginç fotoğraflar
çekmek telaşı bu gezilerin
kaçınılmazıdır. Gideceğiniz yere geldiğinizde ilk olarak “ ben burayı
gördüm, ben buradaydım “
diyebileceğiniz fotoğrafı çektirdiğinizde
büyük ölçüde gezide amaca ulaşılmıştır. Çoğunlukla
rehberli grup gezilerinde fotoğraf çektirme
telaşından, kısacık özet bilgi
niteliğinde olan rehber anlatımları bile
dinlenilmez. İşini ciddi
olarak yapmak isteyen
rehberler sıkça uyarmak zorunda
kalırlar. Gezi bittikten sonra
çekilen yüzlerce fotoğrafın çoğunun nerede çekildiği bile hatırlanmaz. Gezilerden arta
kalan önünde poz verilerek
çekilen birkaç yapı,
gittiğimiz yerin ünlü yiyeceği
ve restoranları, turistik hediyelik eşya satın alma maceralarıdır. Yaşadığımız
yere döndükten sonra ise bolca kurulan “…. Ben şuradayken”
cümleleridir.
Gezmek bir
kültürdür, bir tutkudur, yaşam
biçimidir. Gezmek ilgi ve ön
bilgi ister. Yüzlerce binlerce kilometre
gidip gezerken katılımsız, televizyonda belgesel izler gibi
değil, gittiğiniz yerin
coğrafyasını, iklimini, bitki örtüsünü, canlılarını,
insanlarını, geleneklerini, davranış
biçimlerini, yaşam tarzlarını, giyim
kuşamını, mimarisini, kültürünü,
sanatını ve tarihini bilmek, bunların birbirlerini nasıl etkilediğini
anlamak için düşünmek ve çaba göstermek
gerekir. Her şeyden önce çok
boyutlu görmek gerekir. Bunu yapabildiğimiz zaman
geziden kalan izlenimler bizim zihnimizde kalıcı
bilgiye ve öğrenmeye dönüşür. Öğrendiklerimizle yeni
bir insan oluruz. Farklı coğrafyaları, farklı insanları
ve kültürleri görmek bilgimizi görgümüzü artırır, zihnimizi daldığı uykudan uyandırır,
dünyaya bakışımızı değiştirir. Gezerken ulaşılmaz sandığımız dünyanın aslında ne
kadar küçük olduğunu görürüz. Ben
merkezli düşünmek yerine dünyada herkese yetecek
yerin olduğunu anlarız..Kendimizi keşfeder, ne
yapabileceğimizi, ne olduğumuzu anlar,
ülkemizi ve kültürümüzü başka ülke
ve kültürlerle kıyaslama
şansı elde ederiz.
Hoşgörü göstermeyi ve
birlikte yaşama kültürünü
öğreniriz. Bütün bu öğrendiklerimiz
bizim yaşamımızı değiştirir, dönüştürür. Gezmek, kendimizi, yaşamı, dünyayı,
diğerlerinden daha detaylı kavramamızı sağlar. Böylelikle yaşamın
içinde gizlenmiş küçük detayları
daha kolay fark eder mutlu oluruz. Gezmek bizi daha mutlu, çevremize karşı sevgi dolu,
kendimizle ve çevremizle barışık, kendine güvenli, daha başarılı ve üretken
yapar. Öğrendiklerimizin etkisi sadece bizle
ve yaşamımızla sınırlı
değildir. En yakınımızdan başlayarak sesimizle ve elimizle dokunduğumuz bütün çevremiz paylaşımlarımızdan etkilenir.
Gezerken öğrenmenin en iyi yolu kendinize yalnız kalma
fırsatı yaratıp tek başınıza
dolaşmaktır. Bir şehrin sokaklarında
tek başına dolaşıp kaybolmayı beceremiyorsanız o şehri tanıdım diyemezsiniz. Çünkü gezmek; yalnız
kalmak ve keşfetmektir. Bir şehri tanımak ünlü caddelerini
bilmek, ünlü restoranlarında yemek
yemek, bilinen modern veya
tarihi yapılarını görmek demek değildir. Bir şehri
tanımak meydanlarını görmek,
ara sokaklarına girmek, salaş
kafe veya lokantalarına
girmek, şehrin arka yüzünü görmek
demektir. İnsanı ile tanışmak, konuşmak,
şakalaşmak demektir. Ancak o zaman gezi
hikayeniz tamamlanır. O kent , o
ülke zihninizde yarattığınız
kültür evreninde yerini
alır. Sadece size sunulan marka
yerleri ve marka
değerleri görmekle
yetindiğinizde öğrendikleriniz tek yanlı
ve aldatıcıdır.
Türk
toplumunun genetiğinde gezginlik-göçerlik vardır. Orta Asya’dan Anadolu’ya oradan
Balkanlara ve Avrupa içlerine
kadar gidebilmenin nedenlerinden
biri de budur. Günümüzde dünyada en fazla ülkede
yaşayan millet Türklerdir
diyebiliriz. Nerede ise Türklerin olmadığı hiç bir
ülke yok gibidir. Buna
rağmen en az gezen, yaşadığı yere, kente dair bilgisi en az olan da
Türklerdir. Merak ve öğrenme isteğimizin zayıflığından mı, gündelik yaşamın zorluklarından mı her gün
önünden geçtiğimiz bir
yapıyı merak etmeyiz, bir
yan sokakta ne olup
bittiğinden haberimiz olmaz. Şehrin
arka sokaklarını bilmeyiz. Şehrin
tarihini bilmeyiz. Kimler kurmuş, kimler
yaşamış merak edip öğrenmeyiz.
Bir tarihte; Batı
Sanatı Tarihi dersinde
öğrencilerimi, şimdi camiye dönüştürülen Trabzon Ayasofya Kilisesine
götürmüştüm. Dışından başlayıp
bir rehber gibi
her bölümünü tek
tek anlattıktan sonra bahçesinde
oturup çay içerken bir öğrencim
“ hocam bir itirafta bulunabilir miyim? Ben bahçe duvarının
öbür tarafındaki evde oturuyorum ve
buraya ilk defa geldim” demişti. Üniversite de sanat
eğitimi alıp da hemen yanındaki tarihi bir yapıya ilgi duymamayı çok özel bir
durumdur diye düşünmüştüm. Sonradan derslerimde
sorduğumda öğrencilerimin
yarıya yakının kentteki
tarihi yapıları bilmediklerini, kenti kimlerin kurduğundan,
kimlerin yaşadığından hebersiz olduklarını, hatta önemli bir kısmının yaşadığı ilin
dışına çıkmadıklarını öğrendim.
Günümüzde
yaşam koşullarımızın iyileşmesi, seyahat
etme zorunlulukları, seyahatin kolaylaşması, tatil ve boş zaman değerlendirme alışkanlıklarımızın değişmesi gezme kültürünün
yaygınlaşmasına yol açmıştır. Bir on yıl
öncesine göre daha çok gezen
bir toplum olmaya
başladığımız söylenebilir. 2013
sonu TURSAB (Turizm ve Seyahat Acenteleri Birliği) raporuna göre yurt içinde seyahat edenlerin sayısı altmış milyona yakındır. Bu da
ülke nüfusunun üçte
ikisinin bir şekilde
seyahat edip gezdiğini gösterir. Bu
yazıda kastedilen gezme zorunlu seyahat değildir.Bilerek
isteyerek, görmek, öğrenmek, güzel
vakit geçirmek için yapılan
gezilerdir. Bu tür gezilerin
yapılabilmesi dört koşula bağlıdır. 1.Para 2.Zaman 3.Sağlık 4.İlgi-İstek Bu dört koşula sahip olduğu halde gezme kültürüne, alışkanlıklarına sahip
olmayan insanların dünyaları dar,
yaşamları renksizdir. Gezen
insanın söyleyeceği çok sözü, anlatacağı çok
hikayesi vardır, ama; okuduğu sürece.
*KTÜ Fatih
Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü