Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Sanat insanın hayatla ve insanın insanla bağlarını güçlendirip, onlara ortak bir geçmişin ve ortak bir geleceğin sorumluları olduklarını duyurabilecek tek araçtır. Sanat hayatın içinden gelir ve hayatın her alanına yansır , çünkü; sanat insan içindir. Sanatın değişken yenilikçi dili insana ve yaşadığı çevreye – kente sürekli yeni önermeler sunar. Bu önermeler toplum tarafından kabul gördüğü ölçüde insanın yaşamı renklenir.
İnsan yaşadığı toplumun kültürel birikimlerinden beslenir. Kültürel birikimlerin sürekliliği insanların ve sanatçıların kültür üretebilmesi açısından çok önemlidir. Sanatçının çabası iki yönlü bir zorunluluğa dayanır. Bir taraftan toplumsal birikimlerden beslenirken diğer taraftan bu birikimleri zenginleştirecek katkılar sunmalıdır. Ülkemizde son yıllarda sayıları giderek artan sanat çalıştayların (sempozyumların) amacı da budur. Ancak burada sanat –sanatçı-toplum adına doğru projelerle doğru hedefler koymak gerekir.
Yerel yönetimlerin toplumun eğitim-kültür-sanat gereksinimlerini karşılamaları Anayasal yükümlülükleridir. Sanat -Kültür ve Eğitime ideolojik bakan yerel yönetimler bu alandan uzak durmaktadır. Çağdaş demokratik ve kültürel düzeyi yüksek toplum yaratmayı isteyen halkçı yerel yönetimler bu alana kaynak yaratıp, yatırım yapmaktadır. Ancak yerel yönetimlerin Kültür ve Sanat konularında yetişmiş elemanı olmadığı için bu doğrultuda yapılan projelerin çoğunluğu ya sanatçı girişimi ya da STK kaynaklıdır. Doğrusu yerel yönetimlerin eğitim-kültür-sanat konularında proje geliştirebilecek, sanatçıları, kültür üreten insanları, ilgili STK nı tanıyan, danışmaya ve işbirliğine açık personel istihdam etmeleridir.
Bu yıl 3. Sü yapılan Uluslararası Han Dostluk ve Sanat Sempozyumu sanatın ve kültürün toplumsallaştırılması adına yapılan en doğru projelerden birisidir. İstanbul Merkezli Rekreasyon Derneği’nin “ Han Sanat Köyü “ kurma projesinin ayağı olan bu sempozyum; Kültür Bakanlığı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Han Belediyesi ve Rekreasyon Derneği tarafından desteklenmektedir.
Bir zamanlar Bağdat-İstanbul ipek yolu üzerinde yer alan, Hititlerden başlayarak Frig, Lidya, Pers, Makedon, Roma, Bizans ve Osmanlı uygarlıklarının tarihsel kültürel zenginliğini yansıtan Han kenti Anadolu da Türkmenlerin ilk yerleştiği bölgelerden biridir. Yemeklerinde, folklorik giysilerinde, kadın başlıklarında, konuşma dilinde, ozan geleneğinde, mezarlarında, dağ-yayla tutkularında Orta Asya’dan Anadolu’ya Türkmen (Yörük) izleri yaşamaya devam ediyor. Adını aldığı Osmanlı yapımı üç yüz elli odalı Han geçtiğimiz yüzyılın başında yangın ve bakımsızlıktan yıkılmış, ancak; temeli ayakta.Rölevesi yaptırılmış, yeniden kurgulanmayı bekliyor. Kızıl kiliseden dönüştürülen Cami dıştan ve içten restorasyon görmüş , değişerek günümüze gelmiş. Yapı dışardan orijinal içerde ise orijinal pek bir şey kalmamış. Üç gözünden su akan Osmanlı yapısı Üç gözlü çeşme ise cephesini şehrin girişine dönmüş geleni gideni karşılamaya devam ediyor. Camiye yaklaşık iki yüz metre mesafede bulunan Hamam ise; Rekreasyon Derneği tarafından restorasyonu yapılarak bir etnoğrafik eserler ve sempozyum resimlerinden oluşan bir müze-galeriye dönüştürülmüş.
Tarihsel mirasının, kültürel zenginliğinin ağırlığına rağmen Han ulaşım ve coğrafi konumu nedeniyle fazlasıyla göç vermiş, terkedilmişlik duygusu ile kendini dinlemeye duran ilçelerimizden biri. İstanbul’da koca bir Han lı mahalleden söz ediliyor. Kalan iki bin civarında nüfus ise çoğu yaşlılardan ve büyük şehirlerde çalışma hayatını tamamlayıp baba evine yerleşen emekli orta yaş kuşağından oluşuyor. Yazları ata-dede-baba toprağını özleyenler biraz kalabalıklaştırıyor nüfusu.
Han Frig uygarlığının tam merkezi. Bu nedenle Tarihsel ve Arkeolojik Sit alanı ilan edilmiş. Kentin kuzeyinde neolitik dönem yeraltı yerleşimi bulunmuş. Tarihlendirme kesin olmamakla birlikte burada uzun süren yaşamın izleri var. Küçük ve kalabalık ailelerin yaşam odacıkları, dini alanlar, tahıl depoları, su kuyuları ve nekropol ile yaklaşık iki yüz kişiyi barındıracak bir yerleşke. Kısa süreli kazı sonrası hiçbir koruma önlemi alınmadan olduğu gibi açık bırakıldığından iç tavan ve duvar kısımları vandal ziyaretçilerin günlüğüne dönüşmüş. Hemen kuzeyindeki kayalıkların üstünde ise günümüz Han’lıları yaşamaya devam ediyor. Başkent Gordion uzak olsa da Midas adına yapılmış en büyük anıt ve Frig vadisinin en görkemli yapıları çok yakınındaki Yazılıkaya Köyü’nde. Anıtın hemen altında başlayan köy çoğunluğu Anadolu Mimarlık geleneği taş-ahşap malzeme ile yapılmış dört cepheyi çevreleyen orta avlulu planın uygulandığı evlerden oluşuyor. Alabildiğine terkedilmiş, yalnız ve hüzün dolu köy. Muhtarı aynı zamanda yerleşimin arkeolojik kazılarına katılmış bölgeyi iyi bilen rehber ve koruyucu.
Çoğu yıkılmış, kimi çökmeye başlayan evlerin arasında direnen az sayıdaki yapı bahçe duvarı, renkli kapıları, ahşap pencereleri, kirece boyanmış taş duvarları ile içindeki hayatı korumaya çalışıyor. Yer yer yapılmış betonarme binalar ise eskiye soğuk bir kibirle bakıyor tenha Han sokaklarında. Meydanında ki bir iki kahvehanenin önünde, duvar diplerinde tahta iskemlelerde kendini güneşe vermiş insanlar gündelik yaşama renk katacak yeni sohbetleri kurmanın peşinde.
Dört gün boyunca resim yapıp arada kenti ve çevreyi gezerken gözlemledim bunları. Yalnızlığından sıkılmış Han kültür mirasını, tarihsel zenginliğini ve dostluğunu paylaşmak istiyor. Modern Türkiye de bir Kültür, Tarih ve Sanat Kenti olarak varlığını sürdürmek istiyor. Yüz dönümlük arazi üzerine kurulacak Sanat Köyü tamamlandığında konaklamalı sanat atölyeleri, dokuma –keçe atölyeleri,yerel ürünlerin üretildiği, satıldığı mekanlar, galerisi, müzesi ile Anadolu’ya bir model olabilecek bir uygulama. Rekreasyon Derneği Başkanı Canan Arabacı heyecanla anlatıyor. Taşıdığı yüksek sosyal enerji o kadar inandırıcı ve güven verici ki bu projenin bittiğini ben şimdiden gördüm.Ekibi ile (yönetim Kurulu üyeleri, Sempozyum Küratörü Seran Tepeoğlu, gönüllü yardımcıları Yurdagül Işıl, Sevgi Dağcı Koç) o kadar uyumlu ki…kusursuz bir organizasyona imza attılar.
Belediye Başkanı Erdal Şanlı en büyük destekçisi projenin. Eşi Sevgi Hanımla mükemmel bir ev sahibi. Kendi evinin bahçesinde ağırladı çoğu yabancı otuz kadar misafirlerini. Kendi ürettiği ürünlerinden pişirdikleri yemekleri , kendi elleriyle ikram ettiler. Hanım muhtarımız da onların en büyük destekçisi, yardımcısı. Her biri ayrı değer ve olan Han halkı sıcakkanlı, misafirperver. Ve dertli …tanınmak bilinmek istiyorlar. Frig vadisi ve Han yaya yürüyüş, bisikletli, otomobilli, özel veya kalabalık tur gruplarına , Tarih ve Kültür tutkunlarına müthiş bir arkeolojik ve kültürel parkur. Doğal , bakir, keşiflere açık.Zamanda yolculuk gibi bir haftanın sonunda sempozyum sergi açılışı ve şenlikle son buldu Orada olduğum süre boyunca Büyük Halk Ozanımız Aşık Veysel’in “Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm hayli zamanda İki kapılı bir Handa Gidiyorum gündüz gece” dizeleri takıldı dilime. Gerçekten de Han ın iki kapısı vardı. Bir Çifteler kapısı diğeri Yazılıkaya kapısı ..Ama Hanlıların sevgi dolu yüreklerinde sonsuza kadar açılmış gönül kapıları ruhumuzu Han a gönüllü tutsak etti..
Bütün emek ve yürek verenlere sonsuz teşekkürler.