18 Mart 2018 Pazar




KKTC  GAZİMAĞUSA - KİMLİK VE SANAT

Kadir ŞİŞGİNOĞLU *

Adada yaşamak  zordur. Ada yı kuşatan  su aslında  sizi de kuşatır. Her istediğinizi bulamayabilir, yapamayabilirsiniz. Gözünüz  hep  uzaklara  dalar, beklersiniz. Ada  ne  kadar  büyük olursa  olsun “sıkışmışlık” duygusu  vardır  insanda.  İnsan için anatomi  nasıl kader ise; ülkeler  için de  coğrafya  kaderdir. Jeopolitik, sosyal – ekonomik-ekolojik  risklerden uzak bir coğrafyada yaşamını sürdürmek  her  toplumun isteğidir. Yanınızda,  yörenizde savaşların  olmadığı, komşularınızın  sizin  varlıklarınıza  göz  dikmediği, coğrafik – jeopolitik avantajlarınızın olduğu, iklim ve çevre sorunlarının  yaşanmadığı, her şeyi ile  kendine  yeten  bir toplum-bir  ülke  olmak çok  önemli, çok da  değerlidir.

Kıbrıs  gibi  bölünmüş  bir adada yaşamak daha da  zordur. Belleğinizde  savaş  anıları, göç ve yaşanmış acılarınız, tel örgülerle ikiye  bölünmüş bir  başkentiniz , adeta  canlı  bir savaş  müzesi  gibi  içinde  yaşamın olmadığı, insanın  içini ürperten   Maraş’ınız  varken . Üstüne izolasyon  ve ambargoların yarattığı  yorgunluk  ve  yılgınlık varken “ada”da  yaşamak gerçekten zordur. KKTC, Adanın kuzeyinde  Anavatanla yüz yüze varlığını sürdürmeye çalışırken, Uluslararası yalnızlığın yarattığı kimlik sorununu  da aşmaya  çalışıyor bir  taraftan. Siyaset  çözüm arasa da yaptığı her hamle bir yerde  gelip tıkanıyor .Bu nedenle adada halkın en büyük  özlemi barış. Kıbrıs’ın gökyüzünde daha anlamlı beyaz  güvercinin kanat vuruşu. KKTC, belki de bu yüzden evrensel kültürün barış güvercini olan “sanat” ile kendini anlatmak istiyor . Herkesin tarafsız bakabileceği  kültürel kimliğini vurgulayarak, siyasetin tıkanmış dilini terk edip sanatın  barış diliyle  seslenmek  istiyor  dünyaya.

Son yıllarda Girne’de ,Lefkoşa’da, Gazimağusa’da başlayan uluslararası sanat  etkinlikleri , Üniversitelerin  sanat sempozyumları  bu  kültürel kimliği  güçlendirmenin yansımaları. Gazimağusa da 2.si  düzenlenen  International Famagusta Art Festival  bu sene kendine  yeni  hedef  belirlemiş. "Gazimağusa  Sanat Müzesi’nin"  temellerini atmak. Son yıllarda  Türkiyede  de model olan, Yerel  Yönetimlerin Sanat Çalıştayları sonrası Sanat Müzesi  Kurma Projesinin bir  benzeri. Sadece alt yapı belediyeciliğine  takılıp kalmış yerel  yönetimlerin akıllarına  geç   gelen asli  görevlerinden  biri aslında. Yerel yönetimlerin kuruluş  yasasında olan “halkın eğitim, bilim, kültürel gereksinimlerini karşılamak” maddesiyle üstlendiği  bir  asli  görev. Gazimağusa  Belediye Başkanı  İsmail Arter , Eski KKTC Milletvekili  Dr. Arif Albayrak ve Sanat Eğitimcisi Ressam Zühre Özkahraman’ın  projelendirdiği  2.Famagusta Sanat Festivali'ne 4-11 Mart 2018 tarihleri arasında  gönüllü evsahipliği  yaptı.Türkiye, KKTC  dahil on bir ülkeden yirmi iki ressam ve akademisyen katıldı etkinliğe.Belediye  Başkanı sayın İsmail Arter’in tanışma  toplantısından sonra çalışma  alanı MGA (Mağusa Belediyesi Gelişim Akademisi) de çalışmalar yapıldı.Sinema  salonu, konferans  salonu, sanat atölyeleri ile  çocuklara  ve  yetişkinlere  yönelik  etkinlikler yapılan  merkez, geçici  olarak  halka  açık resim atölyesine  dönüştü. Atölyeye  gelen  Mağusalılar farklı  ülkelerden  gelen ressamları  çalışırken izlediler, sohbet ettiler.

Mağusa  Kalesi , sur içi ve  burada  bulunan tarihi yapılar gezildi.2300 yıllık kentin kültürel  mirasının kent belleğinde kalan  izlerini  gördük hep  birlikte. Geçmişi kopuk kopuk hatırlayan, yaşlı  ama; henüz  çökmemiş bedeniyle zamana direnen insan gibiydi Mağusa. Ben de geziler  sırasında vereceğim “Kültürel Miras  Bağlamında Mağusa  Kent Belleği ve Müzeler” başlıklı konferansımın  materyallerini oluşturdum zihnimde.

Hititlerden başlayarak birçok medeniyete  ev sahipliği yapmış çok kültürlü , çok dilli, çok dinli  bir kent olan Mağusa  Farklı dönemlerine  ilişkin sembollerini ayakta  tutabilmeyi kısmen  başarabilmiş. Bir çok yapı  zamana  yenik  düşmüş,  bir  kısmı yıkılmış, bir kısmı ayakta dokunulmayı, kurtarılmayı  bekliyor. Kale ve surları  sağlam, sur içi yapıları  hızlı kabuk değiştirmiş, yapılar  melezlezmiş. Arada korunabilmiş, restorasyonu yapılmış yapılar da  var. Ama topyekün  bir koruma  projesi yok, görülmüyor. Katedral (Mustafa Lala Paşa Cami) meydanı  kent  belleğinin merkezi. Othello kalesi ve Liman Kapısı ve surlarının  bir  bölümü Avrupa  Birliği Fonları ile restorasyonu yapılmış. Kale  etrafındaki Hendeğin temizlenmesi orijinal  durumuna  getirilmesi için  proje  hazırlanmış,  Belediye  tarafından  ve  uygulanmaya  başlanmış. Öncelikle “Sur içinin koruma bölgesi ilan edilip sokak sokak iyileştirme ve tarihsel dokuyu canlandırma”  projelerinin uygulanması  gerekli. Yapılmadığı takdirde çok kültürlü kimliğe sahip Mağusa ‘nın kimliksiz  bir Mağusa ya  dönüşme tehlikesi var.
Kent kimliğinin  oluşmasında  sadece Mimari  yapıların ayakta  kalması yeterli  değil. Yapıların içinde  gerçekleşen yaşantılara  ait  belgeler, eşyalar, anıların da  korunması  önemli. Bunları da  müzelerle sağlayabiliriz. Kent merkezinde  Kent Tarihine  ilişkin  kapsamlı  bir  müzenin  olmayışı önemli  bir  eksiklik. Sanat müzesi de bunların içinde olmak üzere  böyle  bir kentte en az yedi-sekiz  müzenin  olması  gerekli.  Her şeye rağmen Mağusa halkını kentleriyle  barışık gördüm. Mağusa’lının kentlerine  sahip çıkma  refleksi  yüksek. Kent Kültürü ve  Mirasını korumaya yönelik en az  üç sivil toplum örgütünün  varlığı  bunun kanıtı. ” Kentini koruyan kendini  korur”. Aslında konferansımda  vermek istediğim mesaj da bu idi.

Çok iyi organize edilmiş çalıştay süresince  gezilerin yanı sıra eğlenceli akşam yemeklerini , (Kıbrıs’ın  biri birinden lezzetli , çeşitli yemeklerini) sofralarımızın vazgeçilmezi  enginarla birlikte lezzet  belleğimize , en çok da; Akdeniz sıcakkanlılığı, kendine  özgü vurgulu şivesi ve dostluğu ile Mağusa halkını belleğimize  ve yüreğimize kaydettik.

Çalıştayın son günü Lefkoşa’da  KKTC  Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı, Meclis Başkanı Sayın Teberrüken Uluçay  tarafından makamlarında  kabul edilmemiz bizleri onurlandırdı. Kendilerine 30.yıl anı kitabımı takdim ederken, kısa  sohbette Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa  Akıncı’nın  torununun yaptığı resimlerden söz etmesi, hemen odasından telefonunu aldırarak  resimleri  göstermesi ve nasıl olduğunu sorması, ülkesinin ve  halkının kaderini elinde bulunduran  bir politikacının  mütevazi insan  kimliğini göstermesi açısından çok  önemliydi  benim için. 

Son gün  sabah erken saatte dinleyicisi çok fazla olmayan ancak etkileşimi  yüksek konferans  sonrası akşam on sekizde  Türkiye Cumhuriyetinin katkılarıyla  yapılmış Rauf Raif Denktaş Kültür Merkezinde  sergi açılışı  vardı. Yapılan eserler müze koleksiyonunda  yer almadan önce bir haftalığına  burada sergileneceklerdi. Bütün ressamlar karşılaştıkları sıcak misafirperverliğin karşılığı özenle  yaptığı eserleri Mağusa  halkı ile  paylaştı. Ben de Kıbrıs halkının en çok  özlediğini, “barış” ı resimledim. Karanlıktan, mavi gökyüzünde umuda  ve aydınlığa  uçan güvercinlerim ile. Kıbrıs adına güvercin düşleri kurdum.

Bu düşleri kurmamda, bu güzel paylaşımları yaşamamda pay sahibi olan Dr.Arif  Albayrak dostuma, Sanat Eğitimcisi Zühre Özkahraman öğretmenime, Yusuf Rıfkı kardeşime , Mağusa Belediyesi nin çalışkan yetenekli Ekibine, kusursuz  ev sahipliği için Belediye  Başkanı Sayın İsmail Arter’e gönül dolusu teşekkürler..     
                                                                                                                                                                    Kentinizin göğünden ve yüreğinizden güvercinler  eksik olmasın.                                                                                                           
 *KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü