KKTC GAZİMAĞUSA - KİMLİK VE SANAT
Kadir
ŞİŞGİNOĞLU *
Adada yaşamak zordur.
Ada yı kuşatan su aslında sizi de kuşatır. Her istediğinizi bulamayabilir,
yapamayabilirsiniz. Gözünüz hep uzaklara
dalar, beklersiniz. Ada ne kadar
büyük olursa olsun “sıkışmışlık”
duygusu vardır insanda.
İnsan için anatomi nasıl kader
ise; ülkeler için de coğrafya
kaderdir. Jeopolitik, sosyal – ekonomik-ekolojik risklerden uzak bir coğrafyada yaşamını
sürdürmek her toplumun isteğidir. Yanınızda, yörenizde savaşların olmadığı, komşularınızın sizin
varlıklarınıza göz dikmediği, coğrafik – jeopolitik avantajlarınızın
olduğu, iklim ve çevre sorunlarının yaşanmadığı, her şeyi ile kendine
yeten bir toplum-bir ülke
olmak çok önemli, çok da değerlidir.
Kıbrıs gibi bölünmüş
bir adada yaşamak daha da zordur.
Belleğinizde savaş anıları, göç ve yaşanmış acılarınız, tel
örgülerle ikiye bölünmüş bir başkentiniz , adeta canlı
bir savaş müzesi gibi içinde
yaşamın olmadığı, insanın içini
ürperten Maraş’ınız
varken . Üstüne izolasyon ve ambargoların yarattığı yorgunluk
ve yılgınlık varken “ada”da yaşamak gerçekten zordur. KKTC, Adanın kuzeyinde
Anavatanla yüz yüze varlığını sürdürmeye çalışırken, Uluslararası yalnızlığın
yarattığı kimlik sorununu da aşmaya çalışıyor bir
taraftan. Siyaset çözüm arasa da
yaptığı her hamle bir yerde gelip
tıkanıyor .Bu nedenle adada halkın en büyük
özlemi barış. Kıbrıs’ın gökyüzünde daha anlamlı beyaz güvercinin kanat vuruşu. KKTC, belki de bu
yüzden evrensel kültürün barış güvercini olan “sanat” ile kendini anlatmak
istiyor . Herkesin tarafsız bakabileceği
kültürel kimliğini vurgulayarak, siyasetin tıkanmış dilini terk edip
sanatın barış diliyle seslenmek
istiyor dünyaya.
Son yıllarda Girne’de ,Lefkoşa’da, Gazimağusa’da başlayan
uluslararası sanat etkinlikleri ,
Üniversitelerin sanat sempozyumları bu
kültürel kimliği güçlendirmenin
yansımaları. Gazimağusa da 2.si
düzenlenen International
Famagusta Art Festival bu sene kendine yeni
hedef belirlemiş. "Gazimağusa Sanat Müzesi’nin" temellerini atmak. Son yıllarda Türkiyede
de model olan, Yerel Yönetimlerin
Sanat Çalıştayları sonrası Sanat Müzesi
Kurma Projesinin bir benzeri.
Sadece alt yapı belediyeciliğine takılıp
kalmış yerel yönetimlerin
akıllarına geç gelen asli
görevlerinden biri aslında. Yerel
yönetimlerin kuruluş yasasında olan
“halkın eğitim, bilim, kültürel gereksinimlerini karşılamak” maddesiyle
üstlendiği bir asli
görev. Gazimağusa Belediye
Başkanı İsmail Arter , Eski KKTC
Milletvekili Dr. Arif Albayrak ve Sanat
Eğitimcisi Ressam Zühre Özkahraman’ın
projelendirdiği 2.Famagusta Sanat
Festivali'ne 4-11 Mart 2018 tarihleri arasında
gönüllü evsahipliği
yaptı.Türkiye, KKTC dahil on bir
ülkeden yirmi iki ressam ve akademisyen katıldı etkinliğe.Belediye Başkanı sayın İsmail Arter’in tanışma toplantısından sonra çalışma alanı MGA (Mağusa Belediyesi Gelişim Akademisi) de
çalışmalar yapıldı.Sinema salonu,
konferans salonu, sanat atölyeleri
ile çocuklara ve
yetişkinlere yönelik etkinlikler yapılan merkez, geçici olarak
halka açık resim atölyesine dönüştü. Atölyeye gelen
Mağusalılar farklı
ülkelerden gelen ressamları çalışırken izlediler, sohbet ettiler.
Mağusa Kalesi , sur
içi ve burada bulunan tarihi yapılar gezildi.2300 yıllık
kentin kültürel mirasının kent belleğinde
kalan izlerini gördük hep
birlikte. Geçmişi kopuk kopuk hatırlayan, yaşlı ama; henüz
çökmemiş bedeniyle zamana direnen insan gibiydi Mağusa. Ben de geziler sırasında vereceğim “Kültürel Miras Bağlamında Mağusa Kent Belleği ve Müzeler” başlıklı konferansımın materyallerini oluşturdum zihnimde.
Hititlerden başlayarak birçok medeniyete ev sahipliği yapmış çok kültürlü , çok dilli,
çok dinli bir kent olan Mağusa Farklı dönemlerine ilişkin sembollerini ayakta tutabilmeyi kısmen başarabilmiş. Bir çok yapı zamana
yenik düşmüş, bir
kısmı yıkılmış, bir kısmı ayakta dokunulmayı, kurtarılmayı bekliyor. Kale ve surları sağlam, sur içi yapıları hızlı kabuk değiştirmiş, yapılar melezlezmiş. Arada korunabilmiş, restorasyonu
yapılmış yapılar da var. Ama topyekün bir koruma
projesi yok, görülmüyor. Katedral (Mustafa Lala Paşa Cami) meydanı kent
belleğinin merkezi. Othello kalesi ve Liman Kapısı ve surlarının bir
bölümü Avrupa Birliği Fonları ile
restorasyonu yapılmış. Kale etrafındaki
Hendeğin temizlenmesi orijinal
durumuna getirilmesi için proje
hazırlanmış, Belediye tarafından
ve uygulanmaya başlanmış. Öncelikle “Sur içinin koruma bölgesi
ilan edilip sokak sokak iyileştirme ve tarihsel dokuyu canlandırma” projelerinin uygulanması gerekli. Yapılmadığı takdirde çok kültürlü
kimliğe sahip Mağusa ‘nın kimliksiz bir
Mağusa ya dönüşme tehlikesi var.
Kent kimliğinin
oluşmasında sadece Mimari yapıların ayakta kalması yeterli değil. Yapıların içinde gerçekleşen yaşantılara ait
belgeler, eşyalar, anıların da
korunması önemli. Bunları da müzelerle sağlayabiliriz. Kent merkezinde Kent Tarihine
ilişkin kapsamlı bir
müzenin olmayışı önemli bir
eksiklik. Sanat müzesi de bunların içinde olmak üzere böyle
bir kentte en az yedi-sekiz
müzenin olması gerekli. Her şeye rağmen Mağusa halkını kentleriyle barışık gördüm. Mağusa’lının kentlerine sahip çıkma
refleksi yüksek. Kent Kültürü ve Mirasını korumaya yönelik en az üç sivil toplum örgütünün varlığı
bunun kanıtı. ” Kentini koruyan kendini
korur”. Aslında konferansımda
vermek istediğim mesaj da bu idi.
Çok iyi organize edilmiş çalıştay süresince gezilerin yanı sıra eğlenceli akşam yemeklerini
, (Kıbrıs’ın biri birinden lezzetli ,
çeşitli yemeklerini) sofralarımızın vazgeçilmezi enginarla birlikte lezzet belleğimize , en çok da; Akdeniz
sıcakkanlılığı, kendine özgü vurgulu
şivesi ve dostluğu ile Mağusa halkını belleğimize ve yüreğimize kaydettik.
Çalıştayın son günü Lefkoşa’da KKTC Cumhurbaşkanı sayın Mustafa Akıncı, Meclis
Başkanı Sayın Teberrüken Uluçay
tarafından makamlarında kabul
edilmemiz bizleri onurlandırdı. Kendilerine 30.yıl anı kitabımı takdim ederken,
kısa sohbette Cumhurbaşkanı Sayın
Mustafa Akıncı’nın torununun yaptığı resimlerden söz etmesi,
hemen odasından telefonunu aldırarak
resimleri göstermesi ve nasıl
olduğunu sorması, ülkesinin ve halkının
kaderini elinde bulunduran bir
politikacının mütevazi insan kimliğini göstermesi açısından çok önemliydi
benim için.
Son gün sabah erken
saatte dinleyicisi çok fazla olmayan ancak etkileşimi yüksek konferans sonrası akşam on sekizde Türkiye Cumhuriyetinin katkılarıyla yapılmış Rauf Raif Denktaş Kültür
Merkezinde sergi açılışı vardı. Yapılan eserler müze
koleksiyonunda yer almadan önce bir
haftalığına burada sergileneceklerdi.
Bütün ressamlar karşılaştıkları sıcak misafirperverliğin karşılığı özenle yaptığı eserleri Mağusa halkı ile
paylaştı. Ben de Kıbrıs halkının en çok
özlediğini, “barış” ı resimledim. Karanlıktan, mavi gökyüzünde
umuda ve aydınlığa uçan güvercinlerim ile. Kıbrıs adına güvercin
düşleri kurdum.
Bu düşleri kurmamda, bu güzel paylaşımları yaşamamda pay
sahibi olan Dr.Arif Albayrak dostuma,
Sanat Eğitimcisi Zühre Özkahraman öğretmenime, Yusuf Rıfkı kardeşime , Mağusa
Belediyesi nin çalışkan yetenekli Ekibine, kusursuz ev sahipliği için Belediye Başkanı Sayın İsmail Arter’e gönül dolusu teşekkürler..
Kentinizin göğünden ve yüreğinizden güvercinler eksik olmasın.
*KTÜ Fatih
Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü