BALKANLAR’DA İZ
SÜRMEK
BATI TRAKYA-
GÜMÜLCİNE
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Traklar'ın bölgeye yerleşmesiyle Bati
Trakya'nın bilinen tarihi başlar. Sonra bu bölge Iskitler, Persler, Galliler, Daklar,
Alanlar, Makedonlar, Atinalılar, Dogu Romalılar’ın egemenliğine
girer.Daha sonra dalga dalga Türk
boyları yerleşir Bati Trakya’ya. Iskit Türkleri'nden başka,
sırayla M.S. 4. yy'da Hunlar, 5. yy'da Avarlar, 9. yy'da Peçenekler, 11. yy'da
ise Kumanlar egemen olurlar.1361
yılından itibaren ise Evrenos Bey ve akıncıları ile birlikte Osmanlı yerleşmeye başlar.1821 Mora
isyanı ile başlayan süreçte Balkanlar yavaş yavaş
Osmanlının elinden çıkar. Son kalan Batı Trakya Türk
toprağı 1912 yılında Osmanlı’dan
ayrılır. Ancak hiç devletin egemenliği
altında yaşamak istemeyen Türkler
silahlı direnişe başlar.Kısa zamanda Batı Trakya tamamen Türk toprağı olur.Yunanlılar bu
dönemde Dedeağacı Batı Trakya
Türklerine verir.1913 te Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kurulur. Başkenti
Gümülcine dir. Ancak Osmanlı’nın Ruslarla
yaptığı Ayastefanos anlaşması
gereği Balkanlardan tümüyle çekilmek zorunda kalır. Avrupa ülkeleri ve Osmanlının da baskısıyla Cumhuriyet ancak ellibeş gün yaşar. Siyah,yeşil,beyaz
zemin üzerinde beyaz ay yıldızın
bulunduğu bayrağı ve Milli Marşı olan bu devlet önce önce Bulgarlar tarafından işgal edilir, sonra Fransızlar
Bulgarlardan alarak Yunanistan’a
verir.Türkler artık bu bölgede
korumasız ve sahipsiz kalmıştır. 1913 yılında Balkanlardan Anadolu’ya
dramatik göç başlar. Trakya’da sadece Edirne direnebilmiştir.Mondros mütarekesinden sonra Misak-ı
Milli ile Meriç Yunan sınırımızı oluşturur.Böylelikle Trakya ortasından
Meriç’in ayırdığı iki kardeşe dönüşür. Doğu ve
Batı Trakya.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti
Genelkurmay Başkanı Süleyman Askeri’nin 3 Eylül 1913 de yazdığı Milli Marşın
son bölümünde “kıyamete kadar
hür yaşayacak” dediği Batı Trakya artık eskiye oranla içinde çok az Türkün yaşadığı ,
yaşayanların tam olarak demokratik ve kültürel haklarını kullanamadığı bir Yunan toprağıdır.
Tam yüz yıl önce çekildiğimiz bu toprakları ve geride
kalanları görmek için Trabzon’dan
yola çıktık.Atatürk havalanından
bindiğimiz otobüsle altı Mayıs sabahı saat beşte
İpsala sınır kapısındayız. Yunanistan’a geçiş için gümrük ve pasaport kontrolü yapılıyor.Karanlıkta geldiğimiz sınır
kapısında işlemler yapılırken şafak sökmeye
başlıyor.Tatlı bir kızıllık
yavaş yavaş yerini güneşin ilk
ışıklarına bırakıyor. Dışarıda beklerken
Trakya’nın sabah çiği ve serinliği hafifçe üşütüyor.İşlemler bitince otobüsümüze
binerek Balkan gezimizin ilk
durağı Batı Trakya ‘ya doğru yol alıyoruz.Meriç
nehri ortak sınır.Bir tarafı Türkiye
diğer tarafı Yunanistan. Toprağı su
ayırmış, insanı da.Biliyoruz ki diğer tarafta yaşayanlar da bir halkın öte
yarısı. Yatağını genişletmiş, pirinç tarlalarına ulaşarak uysallaşmış Meriç. En
dar yerine köprü kurulmuş.Bir ucunda
Türk polisi diğer ucunda Yunan
askeri bekliyor. Köprüden geçerken ayrılığa
ve birleşmeye dair bir çok Meriç hikayeleri canlanıyor zihnimde .Yolumuz Yunanlılar’ın
Komotini dedikleri Gümülcine’ye doğru.Her türlü tarımın yapıldığı, yemyeşil düz ovada ilerliyoruz. Uzaktan görülen Cami ve minareler bir anda Türkiye’de yolculuk yaptığımız kanısı uyandırıyor. Ancak Gümülcine’ye yaklaştığımızda Yunan alfabesi ile yazılmış tabelalar, reklam panoları ve
Yunan bayrakları Yunanistan da
olduğumuzu bize hatırlatıyor.
Yunanlılar
bu kente
önce Rumçine demişler, Osmanlılar ise Gümülcine adını vermiş. Nüfusunun % 40 a yakını Türk olan Gümülcine meydanına sabah yedide
iniyoruz. Şehir henüz uyanmamış gibi.Hafta içi
olmasına rağmen sokaklarda kimsecikler yok. Kendisi de Batı Trakyalı olan rehberimiz Meydandaki parkın
Osmanlı Mezarlığı olduğunu söylüyor. Parkın başlangıcında bir anıt var. "Kılıç Anıtı" olarak adlandırılan bu anıt
savaşlarda hayatını kaybeden Yunan askerleri adına 1967 yılında dikilmiş. Parkın
diğer bir ucunda da Aziz Paraskevi Kilisesi bulunuyor. Küçük bir
kilise...sadece uzaktan görüyoruz.
Ana caddeden
içeriye doğru yürüyoruz. Gümülcine Türk
Gençler Birliği’nin lokaline geliyoruz. Yunan
Hükümetinin kuruluş ve yer isimlerinde
Türk sözcüğünün kullanılmasına
yasak getirdiği için dışardaki
tabelası indirilmiş. Çok erken olduğu
için içeride kimsecikler yok. Temizlik yapan bir görevli bizi içeri buyur
ediyor. İnceliyoruz, fotoğraf çekiyoruz. Kulübün içi adeta bir aidiyet
adası gibi.Salonun içine küçük bir Türkiye sığdırmışlar . Bu arada
Batı Trakya’da Türklerin kültürel ve demokratik haklarını almak ve kullanmak
için ne kadar
mücadele ettiklerini öğreniyoruz rehberimizin anlattıklarından.Şu
anda yaşanan sorunlardan biri de
seçilmiş müftünün Yunan hükümeti tarafından tanınmaması.Bunları konuşurken
24 Temmuz 1995 yılında şüpheli
bir trafik kazasında yaşamını yitiren Batı Trakya Türklerinin lideri Dr.Sadık Ahmet’i
anıyoruz. Rehberimize mezarının yerini
soruyorum.”Yanından geçtik çok erken olduğu için bir şey söyleyemedim” yanıtını alıyorum.
Sonra kentte yürürken gördüğüm
Türkçe tabelası olan Çukur Kahvenin
önünden geçerek Yeni Camiye doğru
yürüyoruz. Bazı arkadaşlarımız çay
kahve içmek için oturuyorlar..Gümülcine’de yaşayan Türklerin bir kısmı Türk Gençler Birliği’nde toplanırken bir kısmı da Çukur Kahve’de toplanırlarmış. Yeni
Cami Çarşının orta yerinde ,bahçesinde
olan Saat kulesiyle dikkat çeken bir yapı. Bana göre Gümülcine şehrinin
simgelerinden biri . Yapılış tarihi net olarak bilinmemekle birlikte 16. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı
söyleniyor.Birkaç kez restorasyon gördüğü ve ekleme yapıldığı anlaşılıyor. Yanındaki yapılarla şehrin geçmişini haykırıyor
adeta.Cami güvenlik nedeni ile
namaz saatleri dışında kapalı tutuluyormuş. Bu nedenle
içini göremedik.İçinde bulunduğunu bildiğim Türk çini sanatının en
güzel örneklerinden birini
görme fırsatını da kaçırdık. Saat kulesi de
Gümülcine’nin Aslını yansıtan anıtlardan
biri. Yapımına 21 Ekim 1884 yılında başlanmiş, 10 Ekim 1885 yılında
tamamlanmış. Gümülcine Mutasarrıfı
Abdulkadir Kemali Paşa tarafından Sultan II Abdulhamid’in fermanıyla
yaptırılmış. Etrafındaki dükkanlar
kapalı. Sokakta yürüyen tek tük insanlar var.Bir dükkanın önünde oturan birkaç Türk’le selamlaşıyoruz.Nereden geldiğimizi soruyorlar. Yüzlerinde mutlu
bir tebessüm beliriyor.Şehrin tam ortasının bu
kadar tenha olmasını tuhaf buluyoruz. Mayıs başından beri devam eden Paskalya tatili
olduğunu öğreniyoruz.
Batı Trakyanın bir diğer kenti İskeçe’ye
doğru yola çıkıyoruz.