17 Mayıs 2013 Cuma













BALKANLAR’DA İZ SÜRMEK
BATI TRAKYA- GÜMÜLCİNE

Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Traklar'ın bölgeye yerleşmesiyle Bati Trakya'nın bilinen tarihi başlar. Sonra  bu bölge Iskitler, Persler, Galliler, Daklar, Alanlar, Makedonlar, Atinalılar, Dogu Romalılar’ın  egemenliğine  girer.Daha sonra  dalga dalga Türk boyları  yerleşir  Bati Trakya’ya. Iskit Türkleri'nden başka, sırayla M.S. 4. yy'da Hunlar, 5. yy'da Avarlar, 9. yy'da Peçenekler, 11. yy'da ise Kumanlar  egemen olurlar.1361 yılından itibaren ise Evrenos Bey ve akıncıları ile  birlikte  Osmanlı yerleşmeye başlar.1821 Mora isyanı  ile başlayan  süreçte Balkanlar yavaş  yavaş  Osmanlının  elinden  çıkar. Son kalan Batı Trakya  Türk  toprağı 1912  yılında Osmanlı’dan ayrılır. Ancak  hiç devletin egemenliği altında  yaşamak istemeyen Türkler silahlı  direnişe  başlar.Kısa zamanda Batı Trakya  tamamen Türk toprağı olur.Yunanlılar bu dönemde Dedeağacı Batı Trakya  Türklerine  verir.1913  te Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kurulur. Başkenti Gümülcine dir. Ancak Osmanlı’nın Ruslarla  yaptığı Ayastefanos anlaşması  gereği Balkanlardan tümüyle çekilmek zorunda  kalır. Avrupa ülkeleri  ve Osmanlının da  baskısıyla Cumhuriyet  ancak ellibeş gün yaşar. Siyah,yeşil,beyaz zemin üzerinde  beyaz ay yıldızın bulunduğu bayrağı  ve  Milli Marşı olan bu devlet önce  önce Bulgarlar  tarafından işgal edilir, sonra Fransızlar Bulgarlardan alarak Yunanistan’a  verir.Türkler  artık bu bölgede korumasız  ve sahipsiz  kalmıştır. 1913 yılında Balkanlardan Anadolu’ya dramatik  göç  başlar. Trakya’da sadece Edirne  direnebilmiştir.Mondros mütarekesinden sonra Misak-ı Milli ile Meriç Yunan sınırımızı oluşturur.Böylelikle Trakya ortasından Meriç’in ayırdığı iki kardeşe dönüşür. Doğu ve  Batı Trakya. 
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı Süleyman Askeri’nin 3 Eylül 1913 de yazdığı Milli Marşın son bölümünde  “kıyamete  kadar  hür  yaşayacak”  dediği Batı Trakya artık eskiye  oranla içinde çok az Türkün yaşadığı , yaşayanların tam olarak demokratik ve kültürel haklarını  kullanamadığı bir Yunan toprağıdır.
Tam yüz  yıl önce çekildiğimiz bu toprakları ve  geride  kalanları görmek  için Trabzon’dan yola çıktık.Atatürk havalanından  bindiğimiz otobüsle altı  Mayıs sabahı  saat beşte  İpsala sınır  kapısındayız.  Yunanistan’a geçiş için  gümrük ve pasaport  kontrolü yapılıyor.Karanlıkta geldiğimiz  sınır  kapısında işlemler  yapılırken  şafak sökmeye  başlıyor.Tatlı bir  kızıllık yavaş  yavaş yerini güneşin ilk ışıklarına  bırakıyor. Dışarıda beklerken Trakya’nın sabah  çiği ve serinliği hafifçe  üşütüyor.İşlemler bitince  otobüsümüze  binerek Balkan gezimizin  ilk durağı Batı Trakya ‘ya  doğru yol alıyoruz.Meriç nehri ortak sınır.Bir  tarafı Türkiye diğer  tarafı Yunanistan. Toprağı su ayırmış, insanı da.Biliyoruz ki diğer tarafta yaşayanlar da bir halkın öte yarısı. Yatağını genişletmiş, pirinç tarlalarına ulaşarak uysallaşmış Meriç. En dar yerine köprü  kurulmuş.Bir ucunda Türk polisi  diğer ucunda Yunan askeri  bekliyor.  Köprüden geçerken  ayrılığa  ve birleşmeye  dair  bir çok Meriç hikayeleri  canlanıyor zihnimde .Yolumuz Yunanlılar’ın Komotini dedikleri Gümülcine’ye doğru.Her türlü tarımın yapıldığı, yemyeşil   düz ovada ilerliyoruz. Uzaktan görülen Cami ve  minareler  bir anda Türkiye’de yolculuk yaptığımız kanısı uyandırıyor.  Ancak Gümülcine’ye  yaklaştığımızda Yunan alfabesi  ile yazılmış tabelalar, reklam panoları ve Yunan bayrakları Yunanistan da  olduğumuzu bize  hatırlatıyor.
Yunanlılar bu  kente  önce Rumçine demişler,  Osmanlılar  ise Gümülcine adını  vermiş. Nüfusunun % 40 a yakını Türk olan Gümülcine  meydanına sabah   yedide  iniyoruz.  Şehir henüz  uyanmamış gibi.Hafta  içi  olmasına  rağmen sokaklarda  kimsecikler yok. Kendisi de Batı Trakyalı olan  rehberimiz Meydandaki  parkın  Osmanlı Mezarlığı  olduğunu  söylüyor. Parkın başlangıcında  bir anıt var. "Kılıç Anıtı" olarak adlandırılan bu anıt savaşlarda hayatını kaybeden Yunan askerleri adına 1967 yılında dikilmiş. Parkın diğer bir ucunda da Aziz Paraskevi Kilisesi bulunuyor. Küçük bir kilise...sadece  uzaktan  görüyoruz.
Ana caddeden içeriye doğru  yürüyoruz. Gümülcine Türk Gençler Birliği’nin lokaline  geliyoruz. Yunan Hükümetinin  kuruluş ve yer  isimlerinde  Türk sözcüğünün kullanılmasına  yasak getirdiği için dışardaki  tabelası indirilmiş. Çok erken olduğu  için içeride kimsecikler yok. Temizlik yapan bir  görevli bizi içeri  buyur  ediyor. İnceliyoruz, fotoğraf çekiyoruz. Kulübün içi adeta bir aidiyet adası  gibi.Salonun içine  küçük bir Türkiye sığdırmışlar . Bu arada Batı Trakya’da Türklerin kültürel ve demokratik haklarını almak ve  kullanmak  için  ne  kadar  mücadele  ettiklerini  öğreniyoruz rehberimizin anlattıklarından.Şu anda yaşanan sorunlardan  biri de seçilmiş müftünün Yunan hükümeti tarafından tanınmaması.Bunları  konuşurken  24 Temmuz 1995 yılında  şüpheli bir  trafik kazasında  yaşamını yitiren  Batı Trakya Türklerinin lideri Dr.Sadık Ahmet’i anıyoruz. Rehberimize mezarının  yerini soruyorum.”Yanından geçtik çok erken olduğu için bir şey  söyleyemedim” yanıtını alıyorum.  
Sonra kentte  yürürken gördüğüm Türkçe  tabelası olan Çukur Kahvenin önünden  geçerek Yeni Camiye  doğru  yürüyoruz. Bazı arkadaşlarımız  çay kahve içmek için oturuyorlar..Gümülcine’de yaşayan Türklerin bir  kısmı   Türk Gençler Birliği’nde toplanırken  bir kısmı da Çukur Kahve’de toplanırlarmış. Yeni Cami Çarşının orta yerinde ,bahçesinde olan  Saat kulesiyle dikkat çeken  bir yapı. Bana göre Gümülcine şehrinin simgelerinden biri . Yapılış tarihi net olarak bilinmemekle  birlikte 16. yüzyılın sonlarında yaptırıldığı söyleniyor.Birkaç kez restorasyon gördüğü ve ekleme yapıldığı anlaşılıyor.  Yanındaki yapılarla şehrin geçmişini haykırıyor adeta.Cami güvenlik nedeni ile  namaz  saatleri  dışında kapalı tutuluyormuş. Bu nedenle içini  göremedik.İçinde  bulunduğunu bildiğim Türk çini sanatının  en  güzel  örneklerinden  birini  görme  fırsatını da  kaçırdık. Saat kulesi de Gümülcine’nin Aslını yansıtan  anıtlardan biri. Yapımına 21 Ekim 1884 yılında başlanmiş, 10 Ekim 1885 yılında tamamlanmış. Gümülcine Mutasarrıfı  Abdulkadir Kemali Paşa tarafından Sultan II Abdulhamid’in fermanıyla yaptırılmış. Etrafındaki dükkanlar kapalı. Sokakta yürüyen tek tük insanlar var.Bir  dükkanın önünde oturan birkaç Türk’le  selamlaşıyoruz.Nereden geldiğimizi  soruyorlar. Yüzlerinde  mutlu  bir  tebessüm  beliriyor.Şehrin tam ortasının  bu  kadar tenha olmasını  tuhaf  buluyoruz. Mayıs başından beri devam eden Paskalya  tatili  olduğunu  öğreniyoruz.
Batı Trakyanın bir diğer kenti İskeçe’ye doğru  yola çıkıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder