SANAT VE DİRENİŞ
ÇANKAYA BELEDİYESİ 2.RESİM ÇALIŞTAYI’ NIN ARDINDAN
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
İnsanı insan yapan değerlerden biri de sanattır. Sanatın içinde yol alan birey
çevresine ve kendine
farklı bir gözle bakar. Başkalarının görmediklerini görür. Duyguları ve duyarlılıkları açıktır.Tanımak ister dokunur, öğrenmek ister sorar.Öğrendikleri
ile çıkarımlar yapar, yorumlar.Kendi zihninde
yepyeni bir evren
yaratır.
Bu evrenin içinde özgür yaratıcı zekaya bağlı düzen , yüksek
duygu inceliğine bağlı coşku - haz, farklı
ve yeni olana yönelten umut vardır. Bu evrende aklını , duygularını ve vicdanını
besleyen birey doğaya ve insana
efendi olmaya çalışmaz. Her
varlığa her canlıya saygı
gösterir. Yaşam döngüsünün sırrını en
iyi o anlar.Bu nedenle en
ağır eleştirileri ve saldırıları kendine
yöneltirken başkalarının “yaşam hakkına
yapılan saldırıda” ilk karşı çıkan o olur.
Bu evrenin içinde birey çok dilli konuşmayı ve
çok dilli anlamayı
öğrenir. Çünkü sanat çok dilin, çok kültürün birlikteliğidir. Gözünü, kulağını çok dilin, çok sesin ritmine alıştıran
birey çevresine ve dünyaya hoşgörü ile
bakar. Kendi ruh dünyasında çağlayanlar
gibi akarken başka özgürlüklerin
önünde kedi gibi uysallaşır. ”İnsan onuru”, “can onuru” en yüce değerdir onun için. Bütün yaratımları, sancıları insanı
insanca yaşayabileceği bir ortama
kavuşturmak, insani değerleri en
yükseğe çıkarmak adınadır. Bunun zor olduğunu bilir, gerçekleşmesi için bedel ödenmesi
gerektiğini bilir ve cesurca bedelini
öder. Sözün kısası sanat yaşamın
fazla ayrıntılarının yarattığı
kalabalıklığa ve kabalığa karşın damıtılmış
özüdür.
Günümüzde toplumun
büyük bir çoğunluğu demokratik hak ve
özgürlüklerinin farkında olmadan,
sorgulamayan, edilgen bir tavırla
gündelik yaşamın zorluklarına mahkum edilmiştir. Yaşam
kalitesini artırmak, fiziksel, ruhsal , duygusal ve estetik gereksinimlerini
karşılamak adına yönetimlerden
talepte bulunmadan , kendisine sunulanla
yetinen bir çoğunluk yaratılmıştır. Bu nedenle
Türk toplumunun büyük çoğunluğunun yaşantısında sanat yoktur, resim, heykel, tiyatro, sinema ,
tasarım ve kültür yoktur. Toplumu sanatla buluşturmak, sanatı düşünen, üreten,
tüketen konumuna getirmek çağdaşlık ve
demokratikleşme için çok
önemlidir. Bu aynı zamanda kamu
yönetimlerinin anayasal görevidir. Bu
kapsamda Çankaya Belediyesinin 3-8 Haziran tarihlerinde BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar
Derneği) ile birlikte ikincisini düzenlediği “Sanat Hayattır” Resim Çalıştayı yerel
yönetimlerin sanata ve
topluma duyarlılığı açısından önemsenmelidir.
Sakarya caddesinde ressamların
çalışmalarını halkla paylaşarak yapmaları , halkın ressamlarla iletişimde
bulunması, çalışırken izlemesi, soru sorması, çocukların resim yapmayı denemesi sanat-sanatçı-toplum ilişkilerinin
gelişmesi ve güçlenmesi ne katkı sağlayacaktır… Geçen yıl oldukça coşkulu
,tam anlamıyla bir sanat bayramı
havasında geçmiştir.
Bu yıl 2. resim
çalıştayı Taksim Gezi Parkı eylemcilerine uygulanan
polis şiddetini protesto etmek amacıyla bütün ülkeye yayılan halk hareketinin , direnişin
gölgesinde başladı. Ankara’da protesto
gösterilerinin ve polis müdahalesinin en fazla yaşandığı yer Kızılay ve çevresi idi. Kızılay’da eylemcilerin üzerlerine atılan gaz bombasının, biber gazının kalıntıları bile
bir gün sonra gözlerimizi
yaşartmaya, genzimizi yakmaya devam ediyordu. Çalıştaya katılanlar moralsiz, isteksiz görünüyorlardı. Bir çok
arkadaşımın benim gibi “acaba çalıştay ertelense ya da iptal edilseydi “ diye düşündüğüne eminim. Çünkü ; her gün öğleden sonra başlayan
gösterilerde sabahın erken
saatlerine kadar devam eden
polis müdahalesini izlemek, atılan gazlara maruz kalanları, yaralananları
görmek ruhsal yorgunluk yaratmış, böyle bir
ortamda sanat düşünmenin ve yapmanın
lüks olacağı kanısı uyanmıştı.
Bir sabah erken saatlerde Kızılay’a indiğimde kaldırımdaki çiçekliğin
kenarına düşmüş bir güvercin
gördüm..Belediye işçisi ölü mü
diye süpürgesini dokundurunca
kıpırdadı, ayağa kalkmak istedi ,
sendeledi, kendini can havliyle çiçekliğin kenarından yere attı..Bir daha
doğruldu, birkaç adım attı tekrar düştü … Son bir gayretle toparlandı, kanatlarını açtı , çırpmaya başladı , sonra zorlukla
havalandı, sendeleyerek uçtu ve
gözden kayboldu….Bu güvercin
bile küçücük bedeni ile direnebilmişti…Sabah vakti gaz çökeltisi
arasından sızan bir tutam oksijen
onu hayata bağlamıştı. Kanatlarına güç
vermiş, geleceğine umut olmuştu.
Siyasal iktidarlar iktidarlarını pekiştirmek
için zaman içinde toplumu
dönüştürmek isterler. Destekleyenleri kendilerine bağlayarak kendi güçlerini,
yeteneklerini kullanmayı unuttururlar. Bir süre
sonra bu kitleler kovanda şekerle
beslenen arılar gibi tembelleşir,
başka alternatif olmadığını düşünürler. Muhalif olanları da
önce pasifleştirip daha sonra da
sindirip korkutarak etkisiz
hale getirirler. Bu süreç te
en çok müdahale alanı eğitim
ve kültür, en açık hedef ise;
aydınlar ve sanatçılardır. Düşünce
üreten, çözüm üreten, insanlara iyiyi güzeli gösteren , yeni bir
dünyanın yaratılabileceğini
söyleyenler baskıcı iktidarların en sevmedikleridir.Uyguladıkları dolaylı ve doğrudan baskılarla, önüne koydukları engellerle
bireyi kendi içine döndürür,
bencilleştirir. Dayanışma ve paylaşmayı azaltmak için herkesi ötekileştirir, yalnızlaştırır. Yavaş
yavaş özgürlükler kısıtlanır, yaşam
alanı daraltılır. Bir zaman sonra bireyi
ve toplumu umutsuzluk ve karanlık kuşatır. Karanlığa umutsuzluğa
alışmak kötüdür, buradan kurtulmak zordur. Karanlığın ve umutsuzluğun en dip
noktasında güvercinin soluduğu bir tutam oksijen gibi “ışığı ilk hisseden”
sanatçıdır. O ışık geleceğe umuttur, o ışık sanattır.
Toplumların yaşadıkları zor
zamanlarda sanatçıların
sorumluluğu artar. Kuvvetli önsezileri, yüksek duyarlılıkları ile toplumunu
gelecek tehlikelere karşı uyarmak
zorundadır. Kovanda sürekli şekerle
beslenen tembel arılara kırların
özgürlüğünü anlatmak, bin bir çeşit
çiçeğin güzelliğini göstermek, her
çiçekteki polenin lezzetini tattırmak
gerekir. Kovandan dışarıya çıkan arılar
bal yaparlar. Çalışan, üreten, sorgulayan insanlar toplumu dönüştürürler.
Çalıştayda ilk iki
gün isteksiz ve
moralsiz geçti. Ülke genelinde direnişe destek amacı ile yapılan iki günlük
iş bırakma eylemine Belediyenin de
katılması nedeni ile çalışma
yapılmamıştı. Perşembe günü
Belediye hizmet binasının iç
avlusunda , sadece Cuma günü ise Sakarya
caddesinde çalışabildik. Sanatın sokağa
taşmasıyla Sakarya caddesinin yüzü
güldü, sokağa renk geldi.
8 Haziran Cumartesi günü çalışmalar bittiğinde gördük ki bir
çok tualde sokak vardı, gençlik vardı, umut vardı, hayat
vardı, direniş vardı.
Direniş demişken yeni
hazırlanan sanat tasarısını , sanat kurumlarının
kapanmasını protesto etmek amacıyla
ülkenin farklı illerinden gelen
sanatçılar , sanat dernekleri ve
kurumları 8 Haziran günü bir yürüyüş ve basın açıklaması yaptı. BRHD ve üyeleri olarak
bizler de yürüdük.
Ülke gündemi o
kadar baskın, sokağın dili o kadar keskindi ki; çalıştay bittiğinde
en az sanatın konuşulduğunu fark ettik. Yine de güler yüzlü , aydınlık,
mutlu bir toplum , çağdaş bir
başkent için bu tür sanatsal
etkinliklerin devam etmesini diliyor, tüm emek verenleri içtenlikle, teşekkürlerimle kutluyorum… 15 Haziran 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder