19 Haziran 2013 Çarşamba


SANAT VE DİRENİŞ                           
ÇANKAYA BELEDİYESİ 2.RESİM ÇALIŞTAYI’ NIN ARDINDAN
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
İnsanı insan yapan değerlerden biri de  sanattır. Sanatın içinde yol  alan birey  çevresine  ve  kendine  farklı  bir  gözle bakar. Başkalarının  görmediklerini  görür. Duyguları ve  duyarlılıkları açıktır.Tanımak ister   dokunur, öğrenmek  ister  sorar.Öğrendikleri ile çıkarımlar yapar, yorumlar.Kendi  zihninde yepyeni  bir  evren  yaratır.
Bu evrenin içinde özgür yaratıcı zekaya bağlı düzen , yüksek duygu inceliğine bağlı coşku - haz, farklı  ve yeni olana  yönelten umut  vardır. Bu evrende aklını , duygularını  ve vicdanını  besleyen birey doğaya ve insana  efendi  olmaya  çalışmaz. Her  varlığa her  canlıya  saygı  gösterir. Yaşam döngüsünün sırrını en  iyi o anlar.Bu nedenle   en ağır  eleştirileri ve saldırıları kendine yöneltirken   başkalarının “yaşam hakkına yapılan saldırıda” ilk  karşı çıkan o olur. Bu evrenin içinde birey  çok dilli  konuşmayı ve  çok  dilli  anlamayı  öğrenir. Çünkü  sanat  çok dilin, çok kültürün birlikteliğidir. Gözünü,  kulağını çok dilin, çok sesin ritmine alıştıran birey çevresine  ve dünyaya hoşgörü  ile  bakar. Kendi ruh dünyasında çağlayanlar  gibi akarken başka  özgürlüklerin önünde kedi gibi uysallaşır. ”İnsan onuru”, “can onuru” en yüce  değerdir  onun için. Bütün yaratımları, sancıları insanı insanca yaşayabileceği  bir ortama kavuşturmak, insani değerleri en  yükseğe  çıkarmak  adınadır. Bunun zor olduğunu  bilir, gerçekleşmesi için bedel ödenmesi gerektiğini   bilir ve cesurca  bedelini  öder. Sözün kısası sanat  yaşamın   fazla ayrıntılarının yarattığı  kalabalıklığa ve kabalığa  karşın  damıtılmış  özüdür.
Günümüzde  toplumun büyük bir   çoğunluğu  demokratik hak  ve  özgürlüklerinin  farkında  olmadan,  sorgulamayan, edilgen bir tavırla  gündelik  yaşamın  zorluklarına mahkum edilmiştir. Yaşam kalitesini artırmak, fiziksel, ruhsal , duygusal ve estetik gereksinimlerini karşılamak adına  yönetimlerden talepte  bulunmadan , kendisine  sunulanla  yetinen  bir  çoğunluk  yaratılmıştır. Bu  nedenle  Türk toplumunun  büyük  çoğunluğunun yaşantısında  sanat yoktur, resim, heykel, tiyatro, sinema , tasarım ve kültür yoktur. Toplumu sanatla buluşturmak, sanatı düşünen, üreten, tüketen konumuna  getirmek  çağdaşlık ve  demokratikleşme  için  çok  önemlidir. Bu aynı zamanda kamu  yönetimlerinin anayasal  görevidir.   Bu  kapsamda Çankaya  Belediyesinin  3-8 Haziran tarihlerinde  BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği)  ile  birlikte ikincisini düzenlediği  “Sanat Hayattır” Resim Çalıştayı  yerel  yönetimlerin  sanata ve topluma  duyarlılığı açısından önemsenmelidir. Sakarya caddesinde  ressamların çalışmalarını  halkla paylaşarak  yapmaları , halkın ressamlarla iletişimde bulunması, çalışırken izlemesi, soru sorması, çocukların resim yapmayı  denemesi  sanat-sanatçı-toplum ilişkilerinin gelişmesi  ve  güçlenmesi ne  katkı sağlayacaktır… Geçen yıl oldukça coşkulu ,tam anlamıyla  bir sanat  bayramı  havasında  geçmiştir.
 Bu yıl 2. resim çalıştayı   Taksim Gezi Parkı eylemcilerine uygulanan polis şiddetini protesto etmek amacıyla bütün ülkeye  yayılan halk hareketinin , direnişin gölgesinde  başladı. Ankara’da protesto gösterilerinin ve polis müdahalesinin en fazla yaşandığı yer  Kızılay ve çevresi  idi. Kızılay’da eylemcilerin üzerlerine  atılan gaz bombasının, biber gazının kalıntıları  bile  bir gün sonra gözlerimizi  yaşartmaya, genzimizi  yakmaya  devam ediyordu. Çalıştaya   katılanlar  moralsiz, isteksiz görünüyorlardı. Bir çok arkadaşımın benim gibi “acaba çalıştay ertelense  ya da iptal edilseydi “ diye düşündüğüne   eminim. Çünkü  ; her gün öğleden sonra   başlayan  gösterilerde sabahın erken  saatlerine  kadar devam eden polis  müdahalesini  izlemek,  atılan gazlara maruz kalanları, yaralananları görmek   ruhsal yorgunluk  yaratmış, böyle  bir  ortamda sanat  düşünmenin ve  yapmanın  lüks olacağı  kanısı uyanmıştı.
Bir sabah erken saatlerde Kızılay’a indiğimde kaldırımdaki çiçekliğin kenarına  düşmüş   bir güvercin  gördüm..Belediye  işçisi ölü mü diye süpürgesini dokundurunca   kıpırdadı, ayağa  kalkmak istedi , sendeledi, kendini can havliyle çiçekliğin kenarından yere attı..Bir daha doğruldu, birkaç adım attı tekrar düştü … Son bir  gayretle  toparlandı, kanatlarını açtı , çırpmaya  başladı , sonra  zorlukla  havalandı, sendeleyerek  uçtu  ve  gözden  kayboldu….Bu  güvercin  bile küçücük  bedeni  ile direnebilmişti…Sabah vakti  gaz çökeltisi  arasından sızan  bir tutam oksijen onu  hayata  bağlamıştı. Kanatlarına  güç  vermiş, geleceğine  umut  olmuştu.
Siyasal iktidarlar iktidarlarını  pekiştirmek  için zaman içinde toplumu  dönüştürmek  isterler. Destekleyenleri  kendilerine bağlayarak kendi  güçlerini,  yeteneklerini  kullanmayı  unuttururlar. Bir  süre  sonra  bu  kitleler kovanda  şekerle  beslenen arılar  gibi tembelleşir, başka  alternatif  olmadığını düşünürler. Muhalif  olanları da  önce  pasifleştirip daha sonra da sindirip  korkutarak  etkisiz  hale  getirirler. Bu  süreç te  en çok müdahale  alanı  eğitim  ve  kültür, en açık hedef ise; aydınlar  ve sanatçılardır. Düşünce üreten, çözüm üreten, insanlara iyiyi güzeli gösteren , yeni  bir  dünyanın yaratılabileceğini  söyleyenler  baskıcı  iktidarların en  sevmedikleridir.Uyguladıkları  dolaylı ve doğrudan baskılarla, önüne  koydukları  engellerle  bireyi  kendi içine döndürür, bencilleştirir. Dayanışma ve paylaşmayı azaltmak  için herkesi ötekileştirir, yalnızlaştırır. Yavaş yavaş özgürlükler  kısıtlanır, yaşam alanı daraltılır. Bir  zaman sonra   bireyi ve toplumu umutsuzluk  ve karanlık  kuşatır. Karanlığa  umutsuzluğa  alışmak kötüdür, buradan  kurtulmak  zordur. Karanlığın ve umutsuzluğun en dip noktasında   güvercinin soluduğu bir  tutam oksijen gibi “ışığı ilk hisseden” sanatçıdır. O ışık geleceğe umuttur, o ışık sanattır.
Toplumların  yaşadıkları  zor  zamanlarda  sanatçıların sorumluluğu  artar. Kuvvetli  önsezileri, yüksek  duyarlılıkları  ile toplumunu  gelecek tehlikelere  karşı  uyarmak  zorundadır. Kovanda  sürekli  şekerle  beslenen tembel  arılara kırların özgürlüğünü anlatmak, bin bir  çeşit çiçeğin güzelliğini göstermek, her  çiçekteki  polenin lezzetini  tattırmak  gerekir. Kovandan  dışarıya  çıkan arılar  bal yaparlar. Çalışan, üreten, sorgulayan insanlar toplumu  dönüştürürler.
Çalıştayda  ilk iki gün  isteksiz  ve  moralsiz  geçti. Ülke  genelinde direnişe  destek amacı ile yapılan iki  günlük  iş  bırakma  eylemine Belediyenin  de  katılması  nedeni  ile  çalışma yapılmamıştı. Perşembe  günü Belediye  hizmet  binasının iç  avlusunda , sadece Cuma  günü ise  Sakarya  caddesinde çalışabildik. Sanatın sokağa  taşmasıyla Sakarya caddesinin  yüzü  güldü, sokağa  renk  geldi.  8 Haziran Cumartesi  günü  çalışmalar bittiğinde gördük  ki bir  çok tualde sokak vardı, gençlik vardı, umut  vardı, hayat  vardı, direniş  vardı.
Direniş demişken  yeni hazırlanan sanat  tasarısını , sanat  kurumlarının  kapanmasını protesto etmek  amacıyla ülkenin  farklı illerinden  gelen  sanatçılar ,  sanat  dernekleri ve  kurumları  8 Haziran  günü bir yürüyüş ve basın açıklaması yaptı.  BRHD  ve  üyeleri  olarak  bizler de   yürüdük.

Ülke  gündemi o kadar  baskın, sokağın dili o kadar  keskindi ki; çalıştay  bittiğinde  en az  sanatın   konuşulduğunu  fark ettik. Yine de güler yüzlü , aydınlık, mutlu  bir  toplum , çağdaş  bir  başkent için bu tür sanatsal  etkinliklerin devam etmesini diliyor, tüm emek verenleri  içtenlikle, teşekkürlerimle kutluyorum…   15 Haziran 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder