39.
GELENEKSEL TRABZON SANATÇILARI SERGİSİ’ne
ELEŞTİREL BAKIŞ
Kadir ŞİŞGİNOĞLU *
Günümüzde sanatı düşünmenin, sanatı üretmenin, sanatı
paylaşmanın zorlukları giderek daha artıyor.
Bu alanda varlık savaşımı verenler daha
ağır bedeller ödüyorlar. Özgür düşünceye, yaratıma karşı baskılar artarken,
sanatın sanat kurumlarının üzerinde şiddetli baskıların oluştuğuna tanık oluyoruz. Bütün zorluklara karşın Türk toplumunun çağdaş, laik
yapısının korunabilmesi, geleceğe
taşınabilmesi sanatçının özgür
düşünmesine, yaratmasına ve paylaşabilmesine bağlıdır. Çünkü; sanat,
toplumsal gelişmenin en dinamik gücüdür.
Bu koşullarda
sanat adına ortaya konulan
her emek saygıya değerdir.
Trabzon resim sanatının çok sevildiği
bir kenttir.Trabzon’un yarısı futbol
konuşurken diğer yarısı olmasa
bile oldukça önemli
bir kısmı resme bulaşmıştır dersek mübalağa
etmiş olmayız. Şehir merkezinde yirmiye yakın ressam
atölyesi vardır. Bunların bir
çoğunda özel resim dersleri verilir. Güzel Sanatlar
Lisesi, Üniversitemizin Eğitim Fakültesi Resim Bölümü ve Güzel
Sanatlar Fakültesi ile nerede ise resim
izleyenden çok resim
yapanın var olduğu bir kent diyebiliriz Trabzon için.
Resim yapanların
büyük çoğunluğunun resimlerinin sergilendiği “39.Geleneksel Trabzon
Sanatçıları Sergisi” 20 Aralık 2013 Cuma
günü saat 17.30 da açıldı. Eski Valilik
binası içindeki Devlet Güzel
Sanatlar Galerisi sergilenen resimlere
ve izleyiciye dar geldi. İyi
niyetle düzenlenen sergi düzenleyenleri olduğu kadar izleyenleri de yordu.
Otuz yıllık bir sanat
yolcusu, akademisyen kimliğimin bana yüklediği
sorumluluk ile bu sergiye ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmam
gerekir diye düşündüm. Öncelikle “Trabzon Sanatçıları Sergisi’ni”
gelenekselleştirerek otuz dokuz yıl
kesintisiz yapmak, her yıl resim,
ressam ve izleyici sayısını artırmak takdire değerdir.Tüm emeği geçenleri
kutlamak gerekir. Ancak serginin olumsuzluklarını açık bir
dille anlatmak, harcanan emeğin
karşılığında elde edilen sonucun değip değmediğini belirtmek gerekir. Bu
serginin Trabzon’un estetik
yaşamına daha çok katkı sağlar
hale getirebilmenin yollarını
tartışmak gerekir.
Bu sergilerin çok
azına katılsam da son yıllarda çoğunun
açılışlarını izledim. Trabzon İl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü tarafından düzenlenen bu sergi
Trabzon’da yaşayan yaşamayan öğrenci, amatör, profesyonel (sergi katılım
bedelini ödeyen)
herkese açıktır. Toplanan eserler Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Jürisi tarafından değerlendirilerek
sergilenmektedir. Katılımcılardan alınan
paralara ek bütçe
yapılıp bu bütçe ile
hazırlanan katalog daha sonra katılımcılara ve izleyicilere dağıtılmaktadır. Serginin katılımcı sayısı, izleyici
sayısı artmış olsa da sergi, oluşumu, içeriği ve düzeni-sunumu açısından
kendini tekrar eden, hatta; artan beklentileri karşılayamadığı için kimseyi memnun etmeden kapanan
bir sergi konumuna
gelmiştir.
Bu serginin oluşumunda en önemli eksiklik serginin düşünsel
bir hedefinin(felsefesinin) olmayışıdır. Her yıl daha
çok sayıda ressamın katılmasını
hedeflemek felsefi bir hedef değildir. Bu sergi sadece gelenekselleştiği
için devam ettirildiği izlenimi yaratmaktadır. Bu sergi, bu hali ile bir resim bayramı, resim şenliği, bir resim festivali
havasındadır. Düşünsel hedefi olmadığı
için serginin adı ile içeriği
örtüşmemektedir. “Trabzon Sanatçıları Sergisi” denildiğinde ciddi olarak resim sanatına emek
verenlerin oluşturduğu bir sergi anlaşılır. Yirmi yılını, otuz yılını, kırk
yılını bu işe adayan, sayısız sergiler
açan, çok sayıda öğrenci yetiştiren, kendisine sanatçı denildiğinde mahcubiyet hissedenler ile
belki de ilk kez yaptığı bir
resimle sergiye katılanı yan yana getirip sanatçı demek bu serginin çelişkilerinden biridir. Usta sanatçılar öğrencileri ile, genç kuşaklar
ile yan yana olmaktan gocunmazlar, mutlu olurlar. Ancak bu sergilerde usta sanatçı ve ressamların
henüz daha resminin temel problemlerini
çözememiş (bir çoğu da bunun farkında
olmayan ve haddini bilmeyen) çok
sayıda resim amatörünün arasında ezdirildiğini
görüyoruz. Bu sergiyi “Trabzon Resim Şenliği “ diyerek açtığınızda kimsenin söyleyecek
sözü olamaz. Dileyen dilediği
gibi katılır. Böyle bir sergi
için Jüriye de gerek
yoktur. Katılan herkes mutlu olur.
Trabzon’da bu düzeydeki sergilerde Jüri oluşturmak
doğru bir yöntem değildir. Çok objektif karar verdiğinizde
böyle bir sergide resimlerin yarısını dışarıda
tutmanız gerekir. Töleranslı davrandığınızda ise Jürinin saygınlığı
kalmaz. Bir diğer nokta; yan yana aynı sergilerde bulunan, aynı
kurumlarda çalışan iki ressamdan biri
jüri olduğunda diğerinin bu sergiye katılıp katılmayacağına karar
vermek durumunda olması hoş bir durum değildir. Bu sergilerde Jüri
görevi yapmak oldukça
zordur. Sanat emeğinin ve sanat ahlakının ne olduğunu henüz
kavrayamamış bazı kişiler de resmini
bu sergi için vermektedir.Jürinin bu kişilerin çalışma süreçlerini takip etmesi, üslup gelişimini
bilmesi ve ona göre sağlıklı karar vermesi imkansızdır. Nihayetinde kendine ait
olmayan fotoğrafın
kompozisyonunu bile
değiştirmeden kopya edenler, bir başka
ressam tarafından yapılmış resmi kopya edenler, ya da; atölye
hocasından ayırt edilmeyecek
kadar benzer resimler ile sergide
boy gösterenler vardır. Bunlar
Jürinin toplumsal sorumluluk yükünü artırır. Jüri oluşturulurken birbirine denk, saygınlığı ve kararları
su götürmez, tartışmasız kabul
edilen isimlerden oluşturmak da
ayrıca önemlidir.
Bu sergide ressamlıkla sanatçılık kavramları birbirine karıştırılmaktadır. “Sanatçı” sıfatı
öyle kolay alınan ve kullanılan bir
sıfat değildir. Sergide yer alan isimlerin bir çoğunun ressamlığı
tartışmalı iken resmi makamlarca sanatçı
sıfatı verilmesi doğru değildir. Bu kişilerin
kendilerini çok önemli sanatçılarmış gibi görmeleri, kendi biyografilerinde bile kendilerine sanatçı demeleri çok
komik ayrıca ayıptır.
Sanatçı olmak demek tartışmasız özgün yaratıcılığa sahip olmak, yaptıkları ile toplumun
estetik yaşamına, sanatın
yaygınlaşmasına, ulusal kültürün ve
sanatın zenginleşmesine katkıda bulunmak
demektir. Sanatçılık her türlü zorluğa, olumsuzluğa, baskıya karşı dik
duruştur. Gerçek sanatçı kimsenin önünde
yalpalamaz, sermayenin ve siyasetin önünde eğilmez, yağcılık, yalakalık
yapmaz, protokol peşinde koşmaz. Oraya
buraya resim satacağım diye fırıl
fırıl dönmez. Sanatçılık
ideal sahibi olmak
demektir. Geçen yılın kataloguna
bakıldığında sergiye katılanların
yarıdan fazlasının kişisel sergisinin
olmadığı görülebilir. Oturduğun yerde senede birkaç resim yap, Trabzon’ dan dışarıya
adımını atma, Trabzon’daki
sergileri bile takip etme,
kendinden başkasının resmini görmeye
tahammül etme, herkesi eleştir (özellikle de akademisyenleri) yerine dibine
batır, sonra onlarla birlikte
sergiye katıl. Üstelik sadece
kendi resmin varmış gibi resminin
başından ayrılma, herkesin sahnesini çalmaya çalışan oyuncu gibi davran…Böyle
bir yaklaşım asla kabul edilemez.
Resim sanatına ciddi
emek verenlerin sessiz
kalmamaları, bu konu üstünde kafa
yormaları gerekir. Kimse
kusura bakmasın ama görüyoruz ki
bir çoğu durumdan memnun, sergide poz
poz fotoğraflarla kişisel tanıtım
peşindeler. Oysa her geçen yıl düşen seviye herkesi aşağıya
doğru çekmektedir. Ataol
Behramoğlu “seviye düşüklüğü bulaşıcı,
seviye yüksekliği ise
özendiricidir” der. Trabzon da her yönüyle çok güzel sergiler de açılıyor. Ama salonlarda resim yapanların çoğunu
göremiyoruz.
Sanat sergileri estetik
bir sunumdur. İyi düzenlenmemiş
bir sergiyi izlemek akortsuz bir
orkestradan konser dinlemeye
benzer.İyi bir sergi mekanla bütünleşip mekana değer katar.Kolay izlenir,
akılda kalır, eğitici-öğreticidir. Sergi
düzenlemek bütün resimleri yan yana - alt alta
getirmek demek değildir. Estetik algı, algı psikolojisi denilen bir disiplin
vardır. Bu disipline göre taviz veremeyeceğiniz çok kesin kurallar vardır. Bu
kurallara göre çok isimli sergilerde konu ve ölçü kuralı yoksa, bir proje sergisi değilse resimleri alt alta asla asamazsınız. Görme seviyesinin altında olan ve bir başka resmin
altında olan resmin hiç izlenme
şansı yoktur. Resimler birbirinden
bağımsızsa aralarındaki boşluk
görme mesafesinde birbirini
etkilemeyecek kadar olmalıdır.
Bir çerçeve kalınlığı
kadar bile boşluk bırakılmadan
asılmış bir sergide resimlerin birbirinden bağımsız
algılanmaları mümkün değildir.
Sergiler bireyin ve toplumun sanat eğitiminde
estetik bir önermedir. Bu sergileri izleyen insanların evlerine böyle resim asmalarını isteyebilir miyiz? Bu
sergileri izleyen ilköğretim
öğrencilerine estetik değer, doluluk-boşluk, görsel denge
kavramlarını nasıl öğretebiliriz? Resim
sanatının estetik dünyalarına nasıl katkı
yapmalarını bekleyebiliriz?
Sergide bir başka dikkat çeken
konu ise sergi ilanında belirlenmiş ölçü sınırlamasına uyulmamış olmasıdır. Uzun kenarın 80 cm
ile sınırlanmış olmasına karşın dört beş
çalışmada bu kurala uyulmadığı
görülmektedir. Kural konulmuşsa
mutlaka uyulmalıdır.
Sonuç olarak bir
çoğunun katılmak için can attığı bu sergi, resim sanatının ciddi emektarlarına göre çok önemli
bir sergi değildir. Hatta hatır için bile katılanlar bile vardır.(Şahsen ben de sergiyi
organize eden ve düzenleyen dostlarımın hatırına katıldım).
Ancak böyle bile
olsa olumsuzlukları görmek,
eleştirmek ve daha iyi nasıl yapılabileceğini söylemek bizim görevimizdir. (Bu alanda bizden katkı beklenirse bilgilerimiz ve tecrübelerimiz doğrultusunda
elimizden gelen katkıyı sağlamaya
da hazırız).
Gerçek anlamda bilim, kültür ve sanat insanı için söylemesi gerektiğinde söylemesi, yapması
gerektiğinde yapması onuru ve namusudur. Zor
koşullarda kazanılmış
bireysel ve kamu
kaynaklarının kamunun yararına
doğru projelerde kullanılması
gerekir. Birkaç resim yapanı mutlu etmek adına, yanlış işlerle kamunun
görsel ve estetik eğitimini ihmal
etmeye, sanatın ve sanatçının gelişmesine engel olmaya hakkımız yoktur.
* KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü