22 Aralık 2013 Pazar



39. GELENEKSEL TRABZON SANATÇILARI SERGİSİ’ne  ELEŞTİREL BAKIŞ

Kadir ŞİŞGİNOĞLU *

Günümüzde sanatı düşünmenin, sanatı üretmenin, sanatı paylaşmanın zorlukları giderek  daha artıyor. Bu alanda  varlık  savaşımı verenler  daha  ağır  bedeller  ödüyorlar. Özgür  düşünceye, yaratıma karşı baskılar artarken, sanatın sanat kurumlarının üzerinde şiddetli baskıların oluştuğuna  tanık oluyoruz. Bütün zorluklara  karşın Türk toplumunun çağdaş, laik yapısının  korunabilmesi, geleceğe taşınabilmesi sanatçının özgür  düşünmesine, yaratmasına ve paylaşabilmesine bağlıdır. Çünkü; sanat, toplumsal  gelişmenin en dinamik  gücüdür.

Bu  koşullarda sanat  adına ortaya  konulan  her emek saygıya  değerdir. Trabzon  resim sanatının çok sevildiği bir  kenttir.Trabzon’un  yarısı  futbol  konuşurken  diğer yarısı  olmasa  bile  oldukça  önemli  bir  kısmı resme  bulaşmıştır dersek  mübalağa  etmiş  olmayız. Şehir merkezinde yirmiye  yakın ressam  atölyesi vardır. Bunların  bir çoğunda   özel  resim dersleri verilir. Güzel Sanatlar Lisesi, Üniversitemizin Eğitim Fakültesi Resim Bölümü  ve  Güzel Sanatlar Fakültesi ile nerede ise  resim izleyenden  çok  resim  yapanın  var olduğu bir  kent diyebiliriz Trabzon için. 

Resim  yapanların büyük  çoğunluğunun resimlerinin  sergilendiği “39.Geleneksel Trabzon Sanatçıları Sergisi” 20 Aralık 2013  Cuma günü saat 17.30 da  açıldı. Eski  Valilik  binası  içindeki Devlet Güzel Sanatlar Galerisi sergilenen  resimlere ve izleyiciye  dar  geldi. İyi  niyetle  düzenlenen  sergi düzenleyenleri olduğu  kadar izleyenleri de  yordu.

Otuz yıllık bir  sanat yolcusu, akademisyen kimliğimin bana yüklediği  sorumluluk  ile  bu sergiye ilişkin bazı  değerlendirmelerde  bulunmam  gerekir diye düşündüm. Öncelikle “Trabzon Sanatçıları Sergisi’ni” gelenekselleştirerek otuz dokuz yıl   kesintisiz  yapmak, her yıl resim, ressam ve izleyici sayısını artırmak takdire değerdir.Tüm emeği  geçenleri  kutlamak  gerekir. Ancak serginin olumsuzluklarını açık  bir  dille anlatmak, harcanan emeğin  karşılığında elde edilen sonucun değip değmediğini belirtmek  gerekir. Bu  serginin  Trabzon’un  estetik  yaşamına daha  çok  katkı sağlar  hale  getirebilmenin yollarını tartışmak  gerekir.

Bu sergilerin  çok azına  katılsam da  son yıllarda çoğunun  açılışlarını  izledim. Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından  düzenlenen bu sergi Trabzon’da  yaşayan  yaşamayan öğrenci, amatör, profesyonel (sergi   katılım  bedelini  ödeyen) herkese açıktır. Toplanan  eserler  Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Jürisi  tarafından değerlendirilerek sergilenmektedir. Katılımcılardan alınan  paralara  ek  bütçe  yapılıp bu  bütçe  ile  hazırlanan  katalog daha  sonra katılımcılara ve izleyicilere  dağıtılmaktadır. Serginin katılımcı sayısı, izleyici sayısı artmış olsa da sergi, oluşumu, içeriği ve düzeni-sunumu açısından kendini tekrar eden, hatta; artan beklentileri karşılayamadığı  için kimseyi memnun etmeden  kapanan  bir  sergi  konumuna  gelmiştir.

Bu serginin oluşumunda en önemli eksiklik serginin düşünsel bir   hedefinin(felsefesinin) olmayışıdır. Her yıl  daha  çok sayıda  ressamın katılmasını hedeflemek felsefi  bir hedef  değildir. Bu sergi sadece gelenekselleştiği için  devam ettirildiği izlenimi  yaratmaktadır. Bu  sergi, bu hali ile bir resim  bayramı, resim şenliği, bir resim festivali havasındadır. Düşünsel  hedefi  olmadığı  için serginin adı ile  içeriği örtüşmemektedir. “Trabzon Sanatçıları Sergisi” denildiğinde ciddi   olarak resim sanatına  emek  verenlerin  oluşturduğu bir  sergi anlaşılır. Yirmi yılını, otuz yılını, kırk yılını bu işe  adayan, sayısız  sergiler  açan, çok  sayıda öğrenci  yetiştiren, kendisine  sanatçı denildiğinde mahcubiyet hissedenler ile belki de ilk kez  yaptığı  bir  resimle  sergiye  katılanı yan yana getirip sanatçı  demek bu serginin çelişkilerinden biridir. Usta  sanatçılar öğrencileri ile, genç  kuşaklar  ile  yan yana olmaktan  gocunmazlar, mutlu  olurlar. Ancak bu  sergilerde usta sanatçı ve ressamların henüz  daha resminin temel problemlerini çözememiş (bir çoğu da bunun farkında  olmayan ve haddini  bilmeyen) çok sayıda resim amatörünün arasında ezdirildiğini  görüyoruz. Bu sergiyi “Trabzon Resim Şenliği “ diyerek  açtığınızda kimsenin  söyleyecek  sözü  olamaz. Dileyen dilediği gibi katılır. Böyle  bir  sergi  için  Jüriye de  gerek  yoktur. Katılan herkes  mutlu  olur.

Trabzon’da bu düzeydeki sergilerde Jüri oluşturmak doğru  bir yöntem  değildir. Çok objektif karar verdiğinizde böyle  bir  sergide resimlerin yarısını  dışarıda  tutmanız  gerekir. Töleranslı  davrandığınızda ise Jürinin  saygınlığı  kalmaz. Bir  diğer nokta;  yan yana aynı sergilerde  bulunan, aynı  kurumlarda çalışan iki ressamdan biri  jüri  olduğunda  diğerinin bu sergiye  katılıp katılmayacağına  karar  vermek durumunda  olması hoş  bir durum değildir. Bu sergilerde Jüri görevi  yapmak  oldukça  zordur. Sanat emeğinin ve sanat ahlakının ne olduğunu  henüz  kavrayamamış  bazı kişiler de resmini bu  sergi için vermektedir.Jürinin bu kişilerin  çalışma  süreçlerini takip etmesi, üslup  gelişimini  bilmesi ve  ona göre  sağlıklı karar  vermesi imkansızdır. Nihayetinde kendine  ait  olmayan fotoğrafın  kompozisyonunu   bile değiştirmeden kopya edenler, bir  başka ressam tarafından yapılmış resmi kopya edenler, ya da;  atölye  hocasından ayırt edilmeyecek  kadar benzer resimler ile sergide  boy  gösterenler vardır. Bunlar Jürinin toplumsal sorumluluk  yükünü  artırır. Jüri oluşturulurken birbirine  denk, saygınlığı ve  kararları  su götürmez, tartışmasız  kabul edilen isimlerden oluşturmak da  ayrıca  önemlidir.

Bu sergide ressamlıkla sanatçılık  kavramları birbirine  karıştırılmaktadır. “Sanatçı” sıfatı öyle  kolay  alınan ve kullanılan  bir  sıfat değildir. Sergide yer alan isimlerin bir çoğunun ressamlığı tartışmalı  iken resmi makamlarca sanatçı sıfatı  verilmesi doğru değildir. Bu kişilerin kendilerini çok  önemli  sanatçılarmış gibi  görmeleri, kendi  biyografilerinde bile  kendilerine sanatçı  demeleri çok  komik ayrıca ayıptır.

Sanatçı  olmak  demek tartışmasız özgün yaratıcılığa  sahip olmak, yaptıkları  ile toplumun  estetik yaşamına,  sanatın yaygınlaşmasına, ulusal  kültürün ve sanatın zenginleşmesine katkıda  bulunmak demektir. Sanatçılık her türlü zorluğa, olumsuzluğa, baskıya  karşı dik  duruştur. Gerçek sanatçı kimsenin önünde  yalpalamaz, sermayenin ve siyasetin önünde eğilmez, yağcılık, yalakalık yapmaz, protokol peşinde koşmaz. Oraya  buraya  resim satacağım diye  fırıl  fırıl  dönmez. Sanatçılık ideal  sahibi  olmak  demektir. Geçen yılın kataloguna  bakıldığında sergiye  katılanların yarıdan fazlasının  kişisel sergisinin olmadığı görülebilir. Oturduğun yerde senede birkaç  resim yap, Trabzon’ dan  dışarıya  adımını atma, Trabzon’daki  sergileri bile  takip etme, kendinden  başkasının resmini  görmeye  tahammül etme, herkesi eleştir (özellikle de akademisyenleri) yerine  dibine  batır, sonra  onlarla  birlikte  sergiye  katıl. Üstelik sadece kendi  resmin varmış gibi  resminin  başından  ayrılma, herkesin  sahnesini çalmaya  çalışan oyuncu gibi  davran…Böyle  bir yaklaşım  asla kabul edilemez.

Resim sanatına ciddi  emek  verenlerin sessiz kalmamaları, bu  konu  üstünde kafa  yormaları gerekir. Kimse  kusura  bakmasın ama görüyoruz ki bir çoğu durumdan memnun, sergide poz  poz  fotoğraflarla kişisel tanıtım peşindeler. Oysa  her geçen yıl  düşen seviye herkesi  aşağıya  doğru  çekmektedir. Ataol Behramoğlu  “seviye düşüklüğü bulaşıcı, seviye  yüksekliği  ise  özendiricidir” der. Trabzon da her yönüyle çok güzel sergiler de  açılıyor. Ama salonlarda resim yapanların  çoğunu  göremiyoruz.

Sanat sergileri estetik  bir  sunumdur. İyi düzenlenmemiş bir sergiyi izlemek akortsuz  bir orkestradan konser dinlemeye  benzer.İyi  bir sergi mekanla  bütünleşip mekana değer katar.Kolay izlenir, akılda  kalır, eğitici-öğreticidir. Sergi düzenlemek bütün resimleri yan yana - alt alta  getirmek  demek  değildir. Estetik algı, algı  psikolojisi denilen bir  disiplin  vardır. Bu disipline göre taviz veremeyeceğiniz çok kesin kurallar  vardır. Bu  kurallara  göre çok isimli  sergilerde konu  ve ölçü kuralı  yoksa, bir proje  sergisi değilse resimleri alt alta asla  asamazsınız. Görme  seviyesinin altında olan ve bir başka resmin altında olan  resmin hiç izlenme şansı  yoktur. Resimler  birbirinden  bağımsızsa aralarındaki  boşluk görme mesafesinde birbirini  etkilemeyecek kadar  olmalıdır. Bir  çerçeve  kalınlığı  kadar  bile boşluk bırakılmadan asılmış  bir  sergide resimlerin birbirinden  bağımsız  algılanmaları  mümkün değildir. Sergiler bireyin ve toplumun sanat eğitiminde  estetik  bir  önermedir. Bu sergileri  izleyen insanların evlerine  böyle resim asmalarını isteyebilir miyiz? Bu sergileri izleyen ilköğretim  öğrencilerine estetik değer, doluluk-boşluk, görsel denge kavramlarını  nasıl öğretebiliriz? Resim sanatının estetik dünyalarına nasıl katkı  yapmalarını  bekleyebiliriz?

Sergide bir  başka  dikkat çeken  konu ise sergi ilanında belirlenmiş ölçü sınırlamasına  uyulmamış olmasıdır. Uzun kenarın 80 cm ile  sınırlanmış olmasına karşın  dört beş  çalışmada bu  kurala  uyulmadığı  görülmektedir. Kural konulmuşsa  mutlaka  uyulmalıdır.

Sonuç olarak  bir çoğunun katılmak için can attığı bu sergi, resim sanatının  ciddi emektarlarına göre çok  önemli  bir  sergi  değildir. Hatta hatır için bile  katılanlar bile vardır.(Şahsen ben de sergiyi organize  eden  ve düzenleyen dostlarımın hatırına katıldım). Ancak  böyle  bile  olsa olumsuzlukları  görmek, eleştirmek ve  daha iyi nasıl  yapılabileceğini söylemek bizim  görevimizdir. (Bu alanda bizden  katkı  beklenirse bilgilerimiz  ve tecrübelerimiz  doğrultusunda  elimizden  gelen katkıyı  sağlamaya  da hazırız).

Gerçek anlamda bilim, kültür ve sanat insanı için  söylemesi gerektiğinde söylemesi, yapması gerektiğinde yapması onuru ve namusudur. Zor  koşullarda kazanılmış  bireysel  ve  kamu  kaynaklarının kamunun yararına  doğru  projelerde kullanılması gerekir. Birkaç resim yapanı mutlu etmek adına, yanlış işlerle kamunun  görsel ve estetik  eğitimini ihmal etmeye, sanatın ve sanatçının gelişmesine engel olmaya  hakkımız yoktur.

* KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü









2 Aralık 2013 Pazartesi

ÇOCUĞUN RESİM DÜNYASI VE SANAT EĞİTİMİ
Öğr. Gör. Kadir ŞİŞGİNOĞLU 

Resimler  küçük öğrencim  ERVA GÜL'e aittir

Biyolojik bir varlık olduğu kadar, ruhsal bir varlık olarak da dünyaya gelen çocuk; hem biyolojik hem de ruhsal yönden gereksinimleri karşılandığı oranda yaşama bağlıdır.Yaşama bağlanma sürecinde ailesinin ve yakın çevresinin ona sunduğu koşulları, doğuştan getirdiği öz yetileriyle birleştirerek yaşam bağlarını güçlendirir. Çocuk kendini çevreleyen gerçekliği algılayıp tanırken, iletişim kurarak kişiliğinin dinamiklerini oluşturmaya başlar. Böylelikle savunmasız, korunmaya muhtaç bebek; büyüyen, gelişen çocuk bireye dönüşür.

Çocuğun her biyolojik evresi ruhsal değişimleri de içerir. Çocuğun yürümeye başlamasıyla iletişim zenginliği de yaşanır. Bu dönemle birlikte güçlü iletişim isteği, algı zenginlikleri ile birleşerek çocuğun sosyal ve bireysel donanımlarını artırır. Kendini ifade edebilme becerileri gelişmeye başlar. Çocuğun kendini ifade edebilme becerilerinin ve ilgi alanlarının ip uçlarını elde eden aile onunla ilgili eğitim etkinliklerini de planlamaya başlar. Bu dönemde çocuğun ruhsal beslenme kaynaklarından en önemlisi oyundur. Oyunla birlikte çocuk yoğun olarak kendini ifade süreçleri yaşar. Oyun, çocuğun beden, dil ve zihinsel yetilerinin bütün süreçlerini kullandığı evrendir. Bu nedenle oyun çocuğun ilk yaratıcı tasarımıdır. Bu tasarımda üç boyutlu nesnel kurgu (inşa), iki boyutlu imgesel kurgu (resim) vardır. Bu dönemde, çocuğun sosyalleşme eğitiminde önemli rolü olan oyun, aynı zamanda çocuğun sanat eğitimi ve estetik eğitimi içinde etkinliği yüksek bir güçtür. Çocuğun oyun evreni içindeki başarı durumu kişiliğini güçlendiren, yaratıcılığını geliştiren bir etki yaratır.

Sağlıklı kişilik gelişimi için yaratıcılık çok önemli bir unsurdur. İletişim ve kendini ifade etme sürecinde çocuğun yaratıcı çözümleri başarı ve özgüven duygusunun gelişimine neden olur. Başarı ve özgüven gücü çocuğun yaşamındaki her türlü etkinlik alanını olumlu etkiler. Öz güveni gelişmiş, başarı duygusunu tatmış çocuk, bir sosyal varlık olarak başka insanlarla karşılıklı sevgi, saygı ve anlayış içinde yeni ilişkiler geliştirir. Çocuk bu yeni ilişkileri ile sorumluluk alma, kendini tanıma, yönetme, yönlendirme, gerçekleştirme, değerlendirme yetilerini kazandıracak bilgi ve becerileri kazanır. Bu becerilerin kazanılmasında oyun ve sosyal ilişkiler kadar sanat eğitimi (resim eğitimi) de etkili olur.

Piaget'e göre; resim yapmak çocuk için simgesel bir oyundur. Çocuğun bu oyunda ortaya koyduğu şey duygusal ve düşünsel yaşamıyla ilgili imgelerdir. Sanat eğitimi çocukların özgüvenini kazanmada katkıda bulunan ve yaratıcılığını geliştiren bir eğitimdir. Çocuğun gelişiminde resim eğitimi, eğitimin en az diğer süreçleri kadar önemlidir. Resim-tasarım-uygulama sürecinde çocuk kısa zaman içerisinde "göz ile düşünme" yetisi kazanır. Çocuk çizerek, boyayarak, kurgulayıp inşa ederek çevresinde tekil olarak pek anlam ifade etmeyen nesne ve imgelerden anlamlı bir bütün oluşturur. Bu süreçte çocuk, etkin seçme tercihini kullanır, yorumlar ve biçimlendirir.

Montessori'ye göre çocuk için önemli olan kişilik gelişimidir. Kendi öz kaynakları ile yabancı, karmaşık dünya ile başa çıkma becerisini geliştirmeye gereksinimi vardır. Duyuları yoluyla kendisi için öğrenmek, görmek ve yapmak ister. Çocuk bunları dünya ile uyum içerisinde başardığında tam bir kişi ( birey) olmaya başlar. İşte o zaman eğitilmiştir.

Çocuğun resim eğitimi sürecinde kendi içselliğini öykünmesiz olarak anlatabilmesine olanak sağlayacak koşulların hazırlanması gerekir. Bu koşullar aile içinde anne baba, okulda ise öğretmen tarafından oluşturulur. Ülkemizde sanat eğitimi alanında yaşanan sorunlar genel eğitim sistemi içinde yaşanan sorunlardan ayrı düşünülemez. Ezberci eğitim sistemi, kendi zihinsel ve plastik süreçlerini tam olarak yaşamasına, oluşturmasına izin vermediği için çocuğu imge yaratımında dışa bağımlı kılar.

Sınav odaklı eğitim sistemimiz içinde çocuğun kişiliğinin güçlendirilmesi, kendini ifade edebilme beceri ve yeteneklerinin geliştirilmesi çok önemli değildir. Eğitimdeki başarı sınav başarısı ile ölçülür olmuştur. Sınav başarısına giden yolda çocuğun içsel farklılıkları, yaratıcılıkları ve becerileri göz ardı edilmektedir. Bu nedenle çocuğun kendini ifade etme becerileri gelişememektedir. Duyguları ve duygusal çatışmaları dışa yansıtılamadığı için içsel gerilim tetiklenmektedir. Sevgiye, güvene dayanmayan eğitim etkinlikleri okullardaki şiddet birikimini artırmaktadır.
 

Okulların sanat eğitiminde yarattığı bu boşluk bilinçli aileler tarafından fark edilmeye başlanmıştır. Bu aileler çocuklarının içsel donatılarını zenginleştirmek, okul ve başarı baskısından kurtulmalarını sağlamak için özel kursları, etüt merkezlerini, sanat eğitim merkezlerini çözüm olarak görmektedirler. Buralarda yetenek geliştirici, kişilik güçlendirici ve sanatla sosyal terapi etkinlikleri ile çocuklarının kendi hayatları ile olan bağlarını güçlendirmeyi düşünmektedirler. Ancak birçoğu ticari kaygılarla açılmış, yeterli alt yapısı ve birikimi olmayan kuruluşlar, çocuğun sanat eğitiminde bulunduğu durumu ve neye gereksinimi olduğunu bilmeyen eğiticiler bu alanda yeni sorunların oluşmasına da neden olabilmektedir.

Sanat eğitimi ilkeli ve düzenli olduğunda çocukta istenen olumlu değişim gerçekleşebilir. Birçok aile ve öğretmen resim yarışmalarında başarı (ödül) beklentisi içindedir. Bu beklenti çocuğun resim eğitimi sürecini ailelerin ve öğretmenlerin beklentilerine uygun resim yapma sürecine dönüştürmüştür. Bu beklenti bir süre sonra çocuklarda bıkkınlığa, resim küskünlüğüne neden olmaktadır.

Resim eğitiminde asıl hedef, çocuğun özgün imge yaratmasını kolaylaştırmak ve hızlandırmaktır. Özgün imge yaratma cesareti oluşan, yarattığı özgün imgelerle görsel belleği güçlenen çocukların bu alandaki başarısı dil ve zihinsel gelişimine olumlu yansıyacaktır. Görsel belleğin dolu olması görsel uyarıcıların daha çabuk algılanmasını dolayısı ile görsel okur yazarlığı artırır. Özgün imge yaratım süreci çocuğun dış dünyayı, daha etkin ve farklı görmesini ve tanımasını sağlar. İlkeli ve düzenli bir resim eğitimi süreci yaşamış, özgün imge yaratabilme başarısını göstermiş çocuklar, artan özgüvenleri ile kendisini kuşatan sosyal ve fiziksel dünyayı daha güçlü bir kimlikle kavrayabilecektir.