28 Kasım 2015 Cumartesi

“Yaşama  sanatla direnen büyülü fırça” Hatice Karabulut SOYSAL
Kadir ŞİŞGİNOĞLU









Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak..
Unutma; aynı gökyüzü altında, Bir direniştir yaşamak...
Nazım Hikmet..

Yaşam hareket canlılık demektir, çoğalma demektir.Yaşam  mücadele  demektir.Yaşam karşıtına (ölüme-yok oluşa) direniş demektir. İnsan yaşamı en iyi karşıtlıklarla açıklanır. Karşıtlıkları ne  kadar  içinde  barındırıyorsa yaşam,  o kadar  özgedir. Bu karşıtlıkların doğurduğu gücü anlamak, onu yönetmek zordur. Varlıksal aklımız  ve  edimlerimizle bizi kuşatan yaşam koşullarına karşı çözümler üretiriz.Ürettiğimiz  çözümler kadardır yaşama bağlılığımız.Bazen yaşam ağır gelir.Kuşatılmış yalnızlığa iter bizi. O zaman Özdemir Asaf’ın .”Yaşamak için bırakıImış bir yön baktım, yoktu: Ben direnmek için eIimden geIeni  yaptım” sözleri  klavuzluk etmeye çoktan hazırdır.
Sanat en etkili direniş aracıdır.Sanatçı eserini üretirken kendi yaşamını  çevreleyen gerçekliğe  tavır alıyordur aslında.Yaşamın dayatmalarına karşı kendi varlığını, aklını, sezgilerini,duygularını, hayal gücünü, düşlerini, umutlarını ve  yaratıcılığını ortaya  koyar.    Sanatçı bu tavırla , her şeyi estetik bir biçemle birlikte bize yeniden sunar.Bir  bakıma  “kendi bilincinin öte yarısında yarattığı  bir  ordunun askerleri ile savaşır”(K.Ş) .Bu savaşın tek amacı  hayatı daha yaşanılır ve anlamlı kılmak, bu anlamın ve gerçekliğin gelecek yaşamlara iletilmesini sağlamaktır. Yaşamın aslında tek zorlu kanunu vardır “ölüme karşı yaşamak, kalanlara yaşamak ve yaşatmak”.Sanat diliyle konuşarak, üreterek, yazarak, çizerek, paylaşarak.

Sanatçının yaratım sürecini besleyen  kendi yaşam katmanlarında yaşadığı hikayelerdir.Kimi sanatçı direniş öykülerini yazarken öz yaşamının  iç burkan penceresinden görür. Kimisi ise yaşadığı hayatın derin izlerini  mahremine  atar, gizler.Ketum bir sessizlikle örer.O yaşama tanık olmayanlar eserinde öz yaşamına ilişkin  ipucu bulamazlar.İzleyicinin düşünce dünyasına , düş dünyasına, hayal gücüne seslenmeyi tercih ederler.

Değerli suluboya sanatçısı Hatice Soysal büyülü fırçası ile yaşama dair duru gözlemlerini öyküleştiriyor resimlerinde.Doğduğu, büyüdüğü, evrildiği Anadolu coğrafyası , bu coğrafyanın mütevazi kanaatkar insanı ve yaşamı resimlerinin konusu oluyor.Bazen de  daha yakın bakıyor Soysal; bir natürmorta odaklanıyor,bir çiçeğin taç yapraklarında keskin, gerçekçi bir gözlemle fotoğrafik gezintiler yapıyor.Sıradan bir  çiçeği estetik bir doğa anıtına dönüştürüyor.

Tutkulu doğa gözlemi yaşama sevincinin göstergesidir Soysal’ın resimlerinde.Küçük figürlerinin yer aldığı Issız  doğa görünümlerinin  titiz düzenli  kurguları “hüzünlü terk edilmişliğe” direnişin ipuçlarını verir.Düşsel mekanlar izleyicinin hemen içine dalarak kurgusal  yaşamlarını sürdüreceği  doğal dekorlar gibidir.İzleyicinin kolaylıkla sahiplendiği düşsel mekanlar Soysal için zamansal ve mekansal yok oluşa  karşı başkaldırıdır, direnişdir.Bu alanda verdiği mücadeleyi ve kendinde bıraktığı izleri mütevazi duruşu ile gizler.İzleyiciye geçirmek istediği yaşama sevinci, geleceğe umut, özlem ve mutluluk duyguları onun için daha önemlidir. Doğadaki zamansal mekansal değişimler iç dünyasının pürist renkçiliği ile anlatılır.Geniş renk yelpazesi, usta tekniği, su ve kağıt ile birleşince  her yapıtı ışıltılı, keyifli bir senfoniye dönüşür.Bu  şiirsel senfonilerin yaratım sürecini  "Resim insanın içindekini, yüreğindekini ortaya koyma işidir. Lâkin bu eylem günden güne hayatıma öylesine yayıldı ki... Büyüdü, kök saldı. Benliğimi kavradı. Varlığımı ele geçirdi" sözleri ile anlatır  Soysal.

Dileriz  her türlü yapmacıklıktan uzak, şiirsel doğa senfonilerini bestelemeye devam edebilsin ve bizlerde bu senfonilerin eşliğinde düşsel yolculuklara devam edelim.