“Yaşama
sanatla direnen büyülü fırça” Hatice Karabulut SOYSAL
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak..
Unutma; aynı gökyüzü altında, Bir direniştir yaşamak...
Nazım Hikmet..
Yaşam hareket canlılık
demektir, çoğalma demektir.Yaşam
mücadele demektir.Yaşam karşıtına
(ölüme-yok oluşa) direniş demektir. İnsan yaşamı en iyi karşıtlıklarla
açıklanır. Karşıtlıkları ne kadar içinde
barındırıyorsa yaşam, o
kadar özgedir. Bu
karşıtlıkların doğurduğu gücü anlamak, onu yönetmek zordur. Varlıksal
aklımız ve edimlerimizle bizi kuşatan yaşam koşullarına karşı
çözümler üretiriz.Ürettiğimiz çözümler
kadardır yaşama bağlılığımız.Bazen yaşam ağır gelir.Kuşatılmış
yalnızlığa iter bizi. O zaman Özdemir Asaf’ın .”Yaşamak için
bırakıImış bir yön baktım, yoktu: Ben direnmek için eIimden geIeni yaptım” sözleri klavuzluk etmeye çoktan hazırdır.
Sanat en
etkili direniş aracıdır.Sanatçı eserini üretirken kendi yaşamını çevreleyen gerçekliğe tavır alıyordur aslında.Yaşamın dayatmalarına
karşı kendi varlığını, aklını, sezgilerini,duygularını, hayal gücünü,
düşlerini, umutlarını ve yaratıcılığını
ortaya koyar. Sanatçı bu tavırla , her şeyi estetik bir
biçemle birlikte bize yeniden sunar.Bir
bakıma “kendi bilincinin öte
yarısında yarattığı bir ordunun askerleri ile savaşır”(K.Ş) .Bu
savaşın tek amacı hayatı daha yaşanılır
ve anlamlı
kılmak, bu anlamın ve gerçekliğin gelecek yaşamlara iletilmesini sağlamaktır. Yaşamın
aslında tek zorlu kanunu vardır “ölüme karşı yaşamak, kalanlara yaşamak ve
yaşatmak”.Sanat diliyle konuşarak, üreterek, yazarak, çizerek, paylaşarak.
Sanatçının
yaratım sürecini besleyen kendi yaşam
katmanlarında yaşadığı hikayelerdir.Kimi sanatçı direniş öykülerini yazarken öz
yaşamının iç burkan penceresinden görür.
Kimisi ise yaşadığı hayatın derin izlerini
mahremine atar, gizler.Ketum bir
sessizlikle örer.O yaşama tanık olmayanlar eserinde öz yaşamına ilişkin ipucu bulamazlar.İzleyicinin düşünce
dünyasına , düş dünyasına, hayal gücüne seslenmeyi tercih ederler.
Değerli
suluboya sanatçısı Hatice Soysal büyülü fırçası ile yaşama dair duru
gözlemlerini öyküleştiriyor resimlerinde.Doğduğu, büyüdüğü, evrildiği Anadolu
coğrafyası , bu coğrafyanın mütevazi kanaatkar insanı ve yaşamı resimlerinin
konusu oluyor.Bazen de daha yakın
bakıyor Soysal; bir natürmorta odaklanıyor,bir çiçeğin taç yapraklarında keskin,
gerçekçi bir gözlemle fotoğrafik gezintiler yapıyor.Sıradan bir çiçeği estetik bir doğa anıtına dönüştürüyor.
Tutkulu
doğa gözlemi yaşama sevincinin göstergesidir Soysal’ın resimlerinde.Küçük
figürlerinin yer aldığı Issız doğa
görünümlerinin titiz düzenli kurguları “hüzünlü terk edilmişliğe”
direnişin ipuçlarını verir.Düşsel mekanlar izleyicinin hemen içine dalarak
kurgusal yaşamlarını sürdüreceği doğal dekorlar gibidir.İzleyicinin kolaylıkla
sahiplendiği düşsel mekanlar Soysal için zamansal ve mekansal yok oluşa karşı başkaldırıdır, direnişdir.Bu alanda
verdiği mücadeleyi ve kendinde bıraktığı izleri mütevazi duruşu ile
gizler.İzleyiciye geçirmek istediği yaşama sevinci, geleceğe umut, özlem ve
mutluluk duyguları onun için daha önemlidir. Doğadaki zamansal mekansal
değişimler iç dünyasının pürist renkçiliği ile anlatılır.Geniş renk yelpazesi, usta
tekniği, su ve kağıt ile birleşince her
yapıtı ışıltılı, keyifli bir senfoniye dönüşür.Bu şiirsel senfonilerin yaratım sürecini "Resim insanın
içindekini, yüreğindekini ortaya koyma işidir. Lâkin bu eylem günden güne
hayatıma öylesine yayıldı ki... Büyüdü, kök saldı. Benliğimi kavradı. Varlığımı
ele geçirdi" sözleri ile anlatır
Soysal.
Dileriz
her türlü yapmacıklıktan uzak, şiirsel
doğa senfonilerini bestelemeye devam edebilsin ve bizlerde bu senfonilerin
eşliğinde düşsel yolculuklara devam edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder