BİR RESMİN HİKAYESİ-CİZRE ULU CAMİİ KAPI TOKMAĞI
Kadir
ŞİŞGİNOĞLU
Şimdilerde yaşanan terör
olayları, sokaklarında kazılan
hendekler, kurulan barikatlar, yaşanan çatışmalar, uygulanan sokağa çıkma
yasağı ile hayalet kente
dönen Cizre; 12.yüzyılda haçlı seferlerinin yarattığı
karmaşaya rağmen bu coğrafyanın parlak kentlerinden biridir. İpekyolu
üzerinde kurulmuş ticaret, kültür ve
eğitim- bilim merkezidir. O günlerden kalma eserler bu günkü Cizre’nin tarihsel kimliğini oluşturuyor.Dileğimiz ayrılıkçı etnik kimlik ile dayatmacı devlet
otoritesi çatışmasından doğan savaşın en
kısa zamanda sona ermesi, Anadolu Kültürlerinin zengin
harmonisinde yoğrulmuş hümanizme dayalı binyıllık Anadolu kardeşliğinin
yeniden hatırlanması , kurulması….ve
Cizre’nin tarihsel ve kültürel ve
sanatsal değerleri ile gündeme
gelmesi.
İnsan yoksa şehir virane olur. İnsan yaşayacak bir şehir
bulamazsa avare olur”… Viraneye dönen
Cizre’nin hafızasından bu günkü görüntülerin en kısa
zamanda silinmesi, uygarlık ve
kültür tarihine katkılarını anımsayarak,
değerlerini gündeme getirerek olanaklı olabilir.
Yaptığım çalışmanın bu sürece başlangıç olmasını diliyorum.
Cizre’nin üç önemli değeri ;
Ulu Cami, Hz. Nuh’un makamı,Kırmızı Medresedir…Ulu
Cami; Cizre'nin İslam'ı kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye
çevrilmiştir. Abbasiler döneminde cami yıktırılıp, onarıma alınmış, 1160
yılında Cizre Beyi Baz Şah'ın oğlu Al Sencer tarafından yeniden yaptırılmıştır.
Kesme taştan,
dikdörtgen planlı olup, üzeri kasnaklı kubbe ile örtülmüş, kubbeler demir
köşebentlerle güçlendirilmiştir. İbadet mekânı sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır. Giriş kapısı üzerine Kuran’dan
alınma ayetler yazılmıştır. Giriş kapısı demirden olup, 1983 yılındaTopkapı Sarayı Müzesi’ne götürülmüştür.
Bu kapı üzerinde gümüş motifler ve bakır kufi yazılar bulunmaktadır. 1156 da dört köşe inşaa
edilen minaresi 1945-1946 ve 1971 yıllarında 2 kez onarım görmüştür.Gösterişten
uzak bu sade yapının kapısı ve üzerinde
bulunan tokmağı yapının kendisinden daha
ünlüdür denilebilir.
Ben bu kapı tokmağını değerli dostlarımız İbrahim Terzioğlu ve Oğlu
Emin Terzioğlu’nun sahibi olduğu Emin Antik Sanat Galerisinin logosunda
gördüm ilk kez.Bunca yıldır Sanat Tarihciliğimin bilgi birikimi
bu eseri daha önce keşfetmeme
yetmemişti. Şu anda bu galeride devam
eden sergimin hikayesi de bununla başladı.Bu tanışıklığı sağlayan aziz dost
Ümit Yaşar Gözüm’ün hakkını da
burada gönülden teşekkürlerimizle teslim etmemiz gerekir.
Logoda ilk gördüğümde
olağanüstü bir yorum ve
işcilik dikkatimi çekmişti …Beni
soluksuz bırakan bu
çift ejder hayalgücümle
gelecekte yapacağım resmin içinde
yerini almaya başlamış, güvercinlerle
yer kapma savasına girmişti bile.Küçük bir araştırma
ile kaynağına ulaştım.İlk ipucu İbrahim Terzioğlu’nun bir kısmını
yazdığı ve yayına hazırladığ,ı ilk tanışmamızda bana
armağan ettiği “Türk Dünyası Mimarlık Abideleri” kitabı
oldu..
Ortasında bir arslan
başı bulunan bu çift ejderin bulunduğu yer Cizre Ulu Camii’nin, 12.
yüzyıla tarihlenen, eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapısıdır.Selçuklu
sekiz köşeli yıldızının işlendiği ahşap kapı üzerinde kapı tokmağı
şeklinde tunçtan yapılmış ejderlerin başlarından
biri sağa ve diğeri sola dönüktür. Ejderler sivri kulaklı, badem gözlü ve kanatlı, ağızları açık
adeta gövdeyi ısırır durumdadır.Gövdeleri yılan pulu ile kaplı ve ortadan düğümlüdür.
Birbirine dolanan kuyrukların uçları kartal başı şeklindedir.1976 yılından beri
Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen kapı tokmağının diğer teki 1969
yılında yerinden sökülerek çalınmıştır ve günümüzde Kopenhag David Samling
Müzesi’nde sergilenmektedir. Üzerindeki
kapı tokmağı ise; kapı ile birlikte İstanbul da İslam Eserleri
Müzesi’nde sergilenmektedir.
. XI.-XIII.
Yüzyıl Anadolu Selçuklu sanatında buna benzer hayvan tasvirleri, ejder ve yılan
figürleri çok sayıda kullanılmıştır. İslâm sanatında da ejder figürlerinin ayrı
bir yeri vardır. Orta Çağ İslâm dünyasında hem kapı tokmağı ve hem de
yapıyı her türlü kötülükten koruyan bir muhafız olarak düşünülmüştür. Bu
motifin kaynağı Orta Asya Çin sanatı olup, buradan Sasani, İskit, Hun sanatına
girmiş, on iki hayvanlı Türk takviminde yer almıştır. Ulu Cami kapı
tokmağı Orta Asya, Selçuklu ejder figürlerinin tipik bir örneğidir.”
Cizre'nin
geçmişi incelendiğinde karşımıza medreseler şehri ve bu
medreseleri ünlendiren ; Ahmed El Cezeri, İsmail Ebul İz Cezeri çıkar. Kapı tokmağında yer alan ejder figürlerinin benzerleri XII. yüzyılda kazıma tekniği ile Fizikçi ve Makine mucidi Ebul-iz İsmail Bin Rezzez El Cezeri tarafından Zengi Beyi Ebul Kasım Mahmud Sencerşah
(1162-1170) döneminde yapılmıştır.Ejderlerden biri Dicle ,diğeri Fırat nehrini, ortadaki
arslan başı Cizre insanını, alt bölümdeki kartallar ise savaş gücünü simgeler.
Ebul-İz, Cizre Tor
(Dağkapı) Mahallesinde 1153 yılında doğdu. Botan Aşiretindendir. Adı İsmail
olup babasının adı Rezzaz’dır. Lakabı ise, şeref, onur babası anlamında
Ebul-İz’dir. Cizre’li olduğu için kendisi El- Cezeri olarak adlandırılır.
Dünyada eşsiz bir mucit olduğundan, kendisine “Zamanın güzeli” anlamında
“Bediuzzaman” denilmiştir. Ayrıca çalışanların ve işçilerin reisi olarak ün
salmıştır. Kitaplarda tanındığı
adı İSMAİL EBUL-İZ BİN RAZZAZ EL-CEZERİ olarak adı geçer. Batı dünyası onu
Cazari (Gazari) olarak tanır. Meşhur olduğu en büyük ve değerli eseri, şüphesiz
bütün icatlarının ve tekniğinin toplandığı kitabıdır. Kitabının adı :” EL CAMİU
BEYN EL-İLİM VEL AMEL, EN NAFİU’ FİS-SANAAT İL-HİYEL” adlı Arapça olarak yazmış
olduğu eseridir. Donald Hill,
Ebul-iz’den çevirmiş olduğu kitabın adını “Al - Jazari’s book of İngnious
Mechanival Devices” (El Cezeri’nin Mekanik Hareketler Mühendisliği
Bilgisi) Ebul-iz için Donald Hill’in
yazmış olduğu esere dayanarak Nature Dergisi şöyle söylemektedir : “12. YÜZYIL
MÜSLÜMAN MÜHENDİSLİĞİNİN DORUĞUNA ERİŞMİŞ BİR KİŞİ.” Bilim ve Ütopya 2002 Ocak
sayısı “ROBOTLARIN VE OTOMASYONUN ATASI EBUL-İz EL CEZERİ” kapağıyla elli bir
sayfa ayırmıştır. El Cezeri’nin
yaptığı makine parçalarının bir kısmı kendisinden 200-350 yıl sonra yaşamış
Giovanni de Dondi ve Leonardoda Vinci’nin eserlerinde rastlanmaktadır. .(A.Yaşın
) Cordoba’yı (Kurtuba) ünlendiren İbn-i El-Meymun’un yaşadığı
mahallede büstünü gördükten sonra
Ebul-iz El-Cezire’nin Cizrede sadece bir
okul isminde geçmesi düşündürücüdür
Türk İslam Sanatı
için çok önemli olan
bu esere sadece bir parçası yurt dışına
kaçırılmış bir kültür varlığı
olarak görüp bilgilenmeyi kendimce
yeterli görmedim.Onu bir resmimde kullanarak tarihsel öneme sahip bir
kültür varlığını estetik düzlem
içinde gelecek zamana miras olarak
bırakmak istedim.Resmin alt kısmındaki bantta yer alan güvercinler geçmişle
bugünü birbirine bağlayan
kültür köprüleridir…. Kapının iki
kanadının da sekiz köşeli yıldız ile bezenmesi nedeniyle
güvercinlerin sayısı sekizdir. .En öndeki
iki güvercinden siyah olanı nesli tükenme tehdidi yaşayan Cizre’nin ünlü arap ırkı güvercinine dikkat
çekmedir. Resmin üst kısmında yer alan
hat yazı ise giriş kapısı üzerinde yer
alan kitabenin bir parçasıdır.
12.yüzyıla tarihlenen,bizzat El-Cezeri’nin yaptığına hükmedilen kapı ve tılsımlı ejderler bulunduğu yeri korusun diye yapılmasına
rağmen ne yapıyı,ne
üzerinde bulunduğu kapıyı,
ne de kendini koruyamamış.Bu
resim kültür varlıklarımızı koruma işinin
tılsımlara bırakma yerine yüksek
koruma bilincine sahip olunması gerekliliğini bir kez daha hatırlatır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder