KENT KÜLTÜRÜ, KENT KİMLİĞİ, KENT BELLEĞİ ve SANAT KÜLTÜRÜNÜN ZENGİNLEŞTİRİLMESİNDE, GELİŞTİRİLMESİNDE MÜZELERİN ROLÜ – TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER İÇİN MODEL OLUŞUM: ÇORUM BELEDİYESİ SANAT MÜZESİ
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Öğr.Gör., KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi,Güzel
Sanatlar Eğitimi Bölümü, kadirsisginoglu@ktu.edu.tr
ÖZET
Kent denildiğinde insan
eliyle düzenlenmiş çevre ve mekanlar
akla gelse de, kentler; yönetsel güç, ekonomik ilişkiler ile kültürel
dinamiklerin birbirini besleyen birlikteliğinin yarattığı organik bir
yapılanmadır. Organik yapılanmanın yarattığı uzun yıllara dayanan birikimler kentleri değiştirir ,
dönüştürür. “Kent kültürü” olarak tanımlayabileceğimiz bu birikimlerin neden olduğu ekonomik ve teknolojik değişimle
biçimlenen bir dizi değişim ve dönüşümü (bazen olumsuz örnekler yaratsa da), günümüz kent kimliğinin
bir parçası olarak değerlendirmek
gerekir.“Her kentin, her dönemin bir kimliği vardır”.Kentlerin düzenlenişi, görünümü , yapılarının yapıtasarcılık özellikleriyle, bir
kentin insanda bıraktığı izlenim “kentsel imge”
kavramını ortaya çıkarır.Kentsel imge zenginliği kent kültürünün, kent
belleğinin canlılığının işareti, kent
kimliğinin vurgu unsurlarıdır. Kent; insanıyla bütündür.Kentli kimliği,
kentli bilinci yaratmak kentin tarihsel
sürecini canlı tutmak, tarihsel
dokusuyla, mekânlarıyla, gelenekleriyle
bilindik kılmaktır. Bunun gerçekleştirilebilmesi, geçmişle bugünün birbirine bağlanıp geleceğe taşınması müzelerin
kurumsal varlığını zorunlu kılar. Müzeler kültürel birikimlerin vitrinidir. Müzeler
sahip oldukları kültür varlıkları ile kentin - kent insanının kültürel
sürekliliğine katkı sağlar.
Anahtar sözcükler: Kent, kentsel imge, kent kültürü,
kent kimliği, müze, sanat müzeleri, müze kültürü, sanat kültürü
THE ROLE OF MUSEUMS ON THE ENRICHMENT AND DEVELOPMENT OF ART
CULTURE, URBAN CULTURE, URBAN IDENTITY, URBAN MEMORY;MODEL FORMATION FOR LOCAL
ADMINISTRATIONS IN TURKEY:ÇORUM MUNICIPALITY ART MUSEUM
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Lecturer, KTU, Fatih Education Faculty, Department of Fine
Arts Education, kadirsisginoglu@ktu.edu.tr
SUMMARY
Although the concept of
city reminds people of environments and spaces designed by humans, cities are
in fact organic structures created by the synergy of administrative power,
economic relationships and cultural dynamics which constantly feed each
other. Accumulation created by the
organic structuring throughout years changes and transforms cities. A series of changes and transformations
(though sometimes creating negative examples)
shaped by economic and technological changes caused by this accumulation
which can be called “urban culture” should be evaluated as a part of urban
culture. “Every city has an identity”. The arrangement and appearance of a
city, the structural design characteristics of its buildings, the impression that a city
leaves on a person creates the concept of “urban image”. Richness of images for
a city is a sign of liveliness of urban memory and urban culture and an element
of emphasis for urban identity. The city is a whole with its people. Creating an urban consciousness and identity means keeping the
historical process of a city alive, and making the city known with its
historical tissue, spaces and traditions. Realization of this and the possibility of connecting
the past and present requires the institutional existence of museums. Museums are showcases of cultural
accumulation. Museums, contribute to the cultural sustainability of the urban
people with the culture resources they possess.
Key words: city, urban image, urban culture, urban
identity, art museums, museum culture, art culture
1.GİRİŞ
Nüfusunun büyük bölümünün ekonomik faaliyet
alanı olarak ticaret, sanayi, yönetim ve hizmetle ilgili işlerle geçimini
sağladığı toplumsal ve kültürel bir örgütlenmenin olduğu yerleşim alanı
şeklinde ifade edilen kent, insanların barınmadan, eğlenmeye tüm ihtiyaçlarının
karşılandığı ve sürekli bir toplumsal gelişim gösteren, bütünleşme derecesinin
yüksek olduğu (Keleş, 1973:7) yerleşim yeridir. Kent; fiziksel bir bütünlüğe ve somutluğa sahip
en büyük toplumsal birimdir. Aynı zamanda geniş bir toplumsal ilişkiler
ağının hem yaratıcısı hem de düğüm noktasıdır. Kent’ler sadece maddi yapılardan
ibaret değildir. İnsanın yabancı diye tanımladığı "kendisi
gibi olmayan" ile, karşı karşıya geldiği, ilişki kurduğu ve birlikte
yaşadığı yerdir. Rousseau'nun deyişiyle, "köyü, kasabayı evler oluşturur,
kenti ise yurttaşlar".
Wolf Schneider’ın “insanın
kendisi için yarattığı bir dünyadır” diye
tanımladığı ilk kentlerin ortaya çıkışı farklı kuramlarla
açıklanabilmektedir. Kentler, organizasyonun zorunlu olduğu
karmaşık bir nüfus ve toplum yapısını
barındırır. “Fertler arası ilişkilerde geleneksel ilişkilerden çok rasyonel
davranışların ağırlıkta olduğu, günümüze has bir yerleşme biçimi ve topluluk
türü olarak tanımlanır” (Sencer, 1979: 9). Gordon Child’e göre; bu toplulukların
birlikte yaşama zorunluluğu toplumdaki organik dayanışmayı
ortaya çıkarır ki bu uygarlık tarihinde “kentsel devrim’dir.” Bu
nedenle “uygarlık
tarihi kentlerin tarihidir”.
Her
tarihsel gelişim döneminde kentler kendilerini
yöneten güçlerin yönetim felsefesinin etkisinde biçimlenmiştir. Sanayi devrimine kadar doğal çevreyle uyumlu, geleneksel
kültürel yapıya bağlı olarak yavaş
gelişen kentsel doku, ekonomik- teknolojik-endüstriyel gelişmelere bağlı
olarak hızlı bir değişim sürecine
girmiştir. 20.
yüzyılın başında göçlere
bağlı olarak kentlerin
artan nüfus yapısı, karmaşık işlevleri, kent
merkezlerinin yükselen rant değerleri, kentleri
dikey gelişmeye zorlamıştır. Günümüzde insan
aklını zorlayan yüksek kule yapılarının salgın olarak
önce Amerika sonra da diğer Avrupa başkentlerinde
görülmesi bu döneme rastlar. Kentlerin insan yaşamı
için çekim merkezi olması kentleri mütevazi
görünümünden uzaklaştırmıştır. Önce metropoller oluşmuş,
günümüzde ise bir çok metropol megapole dönüşmüştür. Kırsal
yaşam alanlarından kentlere göçün artması ile dünya giderek daha
kentli olmaya başlamıştır. 2020 yılında dünya nüfusunun 2/3 ünün kentlerde yaşayacağı
öngörülmektedir.
Gelişmiş endüstri toplumlarında kır ile kent
arasındaki yaşam farklılığı giderek kapanmışken gelişmekte olan toplumlarda bu
farklılık daha geniş olarak kalmıştır. Gelişmekte olan toplumlarda
farklılıkların sosyal, politik, ekonomik, kültürel alanlarda devam ettiği
gözlenmektedir. Kentsel yaşam deneyiminin gelişmekte olan dünyada çok daha yeni
olması, kentsel yerleşim alanlarının altyapı yetersizliği, sosyal kurumlarının
oluşmaması istem dışı büyük göç akınlarının baskısı altında kalması kentleşme
sürecine yeni sorunların eklenmesine neden olmaktadır. Özellikle ekonomik yapı,
kronikleşen işsizlik sorunlarını çözmede yetersiz kalmıştır (Tatlıdil,2009:321).
Bugünün kentleri hizmetler sektörünün
yoğunlaştığı toplumsal ve kişisel ihtiyaçlara yanıt veren rekreasyon alanları,
kültürel ve bilişim merkezleri haline gelmektedir (Tatlıdil,2009:322). Belirli ekonomik, sosyal ve kültürel düzeye ulaşmış,
dengeli büyümeye sahip gelişmiş batı toplumu kentlerinin sabitlenmiş nüfusları,
kentin sahip olduğu doğal, kültürel ve mimari değerleri kolaylıkla benimseyip,
ortak değere dönüştürebilmesine olanak tanımaktadır. Bunun yanısıra oluşan
kentsel dokuları yabancı ziyaretçilere pazarlamakta ve bundan da büyük ekonomik
girdi sağlamaktadırlar (Ulu,Karakoç,2004/3:60).
2.KENT KÜLTÜRÜ, KENT KİMLİĞİ , KENTSEL İMGE ve KENT BELLEĞİ
Kentler; kuruluşundan başlayarak
günümüze kadar geçirdiği değişimler ve dönüşümler ile dikey
ve yatay gelişerek, bu günkü fiziksel ve mekansal
yapılarına kavuşurlar. Kentler geçirdiği tarihsel süreçlerin
izlerini yeraltındaki dikey veya yerüstündeki yatay katmanlarında
barındırırlar. Bu izler kentlerin geçirdiği kültürel değişim
evrelerini tanımamızı, günümüze kadar ulaşamayan toplumları
ve yaşam biçimlerini anlamamızı sağlar. Kentlerdeki farklı dönemlere
ait kültür katmanları yarattığı çeşitlilikle “ kültürel bütünlük” oluştururlar. Kentten
kente değişen bu birikim kentlerin mimari ve
mekansal zenginliklerini yaratır. Aslında kent önce yapısal bir
oluşumdur, yani mimaridir. Aynı zamanda; bu mimari oluşan kent
kültürünün koruyucusudur. Kentin yatay ve dikey katmanlarında
biriken kültür varlıkları toplumsal kültür ve bilincin oluşumuna da
önemli katkılar sağlamaktadır (Şişginoğlu,2013).
2.1
Kent Kültürü; Kültür; yaşam
biçimini ve yaşamı anlamlaştıran sistemdir. İnsanın öğrenme ve öğrendiklerini
simgesel biçimlerde örgütleme, bu öğrendiklerini toplumun diğer üyelerine bilgi
olarak iletme, öğrendiklerini ya da kazandığı bilgileri temel olarak
davranışlarını sergileyebilme gücü tüm kültürel olgunun kaynağını oluşturur.
Bununla birlikte kültür kavramını bir bütün olarak ele almak güçtür. Bütün
araştırma alanlarındaki birikmiş bilginin yanı sıra kültür, toplumun tarihi
boyunca çok sık değişikliğe uğrasa da kuşaktan kuşağa geçen değerleri,
inançları ve normları kapsamaktadır (Tatlıdil,2009:324). Kentin biriktirdikleri
ve sonraki kuşaklara aktarabildikleri
olarak tanımlayabileceğimiz “kent
kültürü” donuk bir yapıya sahip
değildir. Tersine etkileşimsel gücü yüksek, dinamik bir yapıdır. İnsan bilinci kendi
yaratımı olan maddi ve düşünsel doku ile yaşadığı çevresi
arasında sıkı bir etkileşim ve etkilenme içindedir. Kent ile
insan arasındaki ilişki iki yönlüdür. Kentin yapısı; içinde
yaşayan insanı toplumsal değişim sürecinin her anında etkilerken bu
süreçte üreten insan da çevresini ve kentini değiştirir. Bu
nedenle “insan kenti yaratırken, kent de insanı yaratır”.
Kent
kültürü kentlerin bünyesinde barındırdığı insanların birbiriyle ilişki ve
etkileşimlerini bir ilişki örüntüsü içinde düzenleyen sistemin tutkalı olarak
görülür. Toplumsal sınıf, etnik ve dini farklılık ve farklı sosyal ve mesleki
grupların oluşturduğu alt kültür değerlerini mozaik olarak bir arada tutan kent
kültürü, çağdaş kent anlayışının ve işleyişinin ürünüdür (Tatlıdil,2009:326).
Bir kente girildiğinde, o kentin tarihini ve kültürünü
yansıtan yapılar, eğlence ve dinlenme alanları, tarihi yapısı, mimari
özellikleri, halkın giyimi kuşamı vs. kent kültürü hakkında bize ipuçları
verir. “Bu bağlamda kent, gelenek ve göreneklerin, örgütlü tavır ve görüşlerin
toplandığı yerdir. Kültürler kentte doğarlar, kentte yaşarlar ve kente katkı sağlarlar. Bu niteliğiyle
kentler, belli bir kültürü simgelemektedirler” (Uçkaç, 2006: 31)
2.2 Kent Kimliği: Bir kentin
coğrafi konumu, doğal ve tarihi dokusu, mimari yapısı, kentlinin ekonomik ve
kültürel yaşayış biçimi, gelenek ve göreneği konusundaki özgünlüğü onun
kimliğini oluşturur (Aydeniz,2010). Türkdoğan’a göre; “Bir kentin yüzü size,
içinde yaşayan insanın entelektüel yapısını ve bilincinin gelişkinlik
seviyesini anlatır. Bir kente bakarak, o kentin insanlarının, toplumsal
davranış biçimi ve siyasi, ekonomik ilişkilerinin yapısı hakkında bilgi sahibi
olabilirsiniz. Kentin kimliği insanın kültürel kimliğidir. Ve her kent, topluma
ve kendine yabancılaşan insanın ağrısını ve hüznünü yansıtır” Kentin yapısının belirlenmesinde o
kentte yaşanan üretim–tüketim ilişkileri, siyasal ve
ideolojik yapı, dinsel inanışlar ile kentin coğrafi konumu ve durumu
etkendir. Kent toplumunun entelektüel süreçleri içinde yer
alan sanat’ da kent kültürünün oluşumunda belirleyici olan bu etkenlerden
biridir. Ancak; sanatın kent yapısında değiştirici rolü, kentin
ekonomik, siyasal ve dinsel gücü ile sınırlanır.
Her canlı organizmanın kendine özgü bir kimliği olduğu gibi “her kentin, her dönemin de bir kimliği vardır”.Robbins’e göre ; “Genel
olarak kimlik kavramı, canlılar ya da nesneler için ayırt edici, farklılığı
yaratan özellikler olarak tanımlanabilir”. Kent kültürü, tarihin ve
doğanın kente bırakmış olduğu birikim; bu birikimin temel öğesi ise o kentin
kimliğidir. Her kent, kimliğinde o kentin süreklilik kazanmış ayırt edici
özelliklerini barındırır (Keleş, 2005: 14). Bir kentin anlamı olarak
özetlenebilecek kent kimliği, kente ait olan, kente değer katan, o kenti diğerlerinden
ayıran, insanların kafasında o kente dair oluşturulmak istenen, o kente özgün
unsurların oluşturduğu bir bütün olarak tanımlanabilir. Bu özgün unsurlar kaynağını
kimi zaman kentin coğrafi yapısından, kimi zaman tarihinden, kimi zaman da
ticaret ve ekonomisinin çevre kentlere göre daha gelişmiş olmasından alır
(Birol, 2007; Aladağ, 2013). Kentteki yaşam biçimi, kentlilerin mekâna yükledikleri
anlam ile aidiyet ve kentlilik duyguları, kentin tarihi nitelikleri, kentteki
başat üretim biçimi, ekonomik yapı, kentlilerin sahip olduğu ortak kültürel ve
geleneksel özellikler ve kentin politik yapısı kent kimliğini etkileyen başat
ölçütlerdendir (Uçkaç, 2006: 18-19).
Kentlerin isimleri, logoları, sembolleri,
sloganları kent kimliğini oluşturan diğer unsurlardır. Bir kentin kimliği, bir bakıma o kentin ruhu
demektir. Bu ruh, o kenti ve o kentte yaşamayı anlamlı hale getirir. Zaten,
“kentlilik bilinci” denilen şey de, kentte yaşayanların kendi kimliklerinin
yanı sıra bir de; içinde yaşadıkları kentle özdeşleşebilen bir kimliğe sahip
olmaları halinden kaynaklanır. Bir kentte yaşayan kişiler için, içinde yaşadığı
çevre, sadece içinde geçimlerini kazandığı alanlardan ibaret ise, yani geçim
aracı dışında bir anlamı yoksa orasının bir kimliğinden değil; belki
kimliksizliğinden söz edebiliriz. Yine aynı şekilde, bir kentte kaotik bir yapı
gözleniyorsa, bu kentin bir kimliği olduğundan söz edilmemekte, bilakis
“kimliksiz” denmektedir (Kaypak, 2010).
2.3 Kentsel
imge: “Bir kentte yaşamak aslında bir imgede yaşamaktır.” diyen Lynch’ e göre kentsel imge; kent yaşantısının kişilerde
bıraktığı duyusal ve düşünsel izlerdir. Bu izler de kent kimliğinin tanınmasındaki en önemli adımdır . Kentsel imge, kentin görülmesiyle elde edilen
zihinsel bir süreci ifade ederken; kent kimliği kentin kişilere
gösterdiği sosyal, kültürel ve mekânsal öyküye işaret etmektedir. Lynch; kent imgesinin üç bileşenini şu şekilde
belirler: kimlik, yapı ve anlam. Bunlar kesin olarak birbirlerinden ayrılamazlar. Alver’e göre;
Kent imgesi hem kentin bedeni yani fiziksel çizgileri, hem bedenin içindeki
ruhu, kanı, heyecanı ve hayatıyla ilgili bir yaratımdır. İmge her iki alanı
içine alan engin bir göstergedir. Kentte
yaşayanların kente dair yaratıcı düşüncelerinin bir
ürünü olan kent imgeleri ağırlıklı olarak kentin mimarisinden
ve sanatsal kültüründen beslenir. Kentlerin kuruluşundan beri insan ile kent
arasındaki ilişkide insanı kente yaklaştıran öyküsel başlangıçtır kent imgeleri. İmgeleri
güçlü kentler insanı kentine bağlarken,
diğer kentleri de kent imgesi
yaratmaya zorlar. Eğer kent bir kimlik ortamı ve referansı haline gelebiliyor, belli imajlar imgeler
üstlenebiliyorsa bu insanın kente kattığı anlam ile ilgilidir. İnsanın kent
ile doğrudan ruhsal bağ kurabilmesinin
sonucudur. Alver’e göre; “Kent basit bir taş ve beton meselesi değil, bir
imgeler bütünüdür”. Bu söz Gözüm’e
göre (2016) “günümüz kentlerinin içi boş ve yozlaşmış, soğuk betonarme
yapıların bireyin algısını geliştirecek hiçbir yapıcı ve yaratıcı imge oluşturmadığına
derin bir göndermedir. Oysa kentler ( insanlığın bilinen tarihiyle özdeşleşmiş
kadim kentler) ; tarihi yapılarıyla, köprüleriyle, bulvarları ve meydanlarıyla
her insanda bütünsel bakışın yanında farklı duygular çağrıştıracak estetik bir
beğeni oluşturabilmelidir”
Kent kültürü ve kentlilik bilinci
gelişmiş kentlerin çok sayıda
kent imgelerine sahip olmaları tesadüf
değildir. Kent imgeleri kentte yaşayanlar ile kent arasındaki duygusal
bağın ilk kıvılcımıdır. Kent dışında yaşayanlar içinde kente dair bir cazibe unsurudur. Günümüz modern kentleri bu düşünceden hareketle kent
imgelerini turizm pazarının bir nesnesi olarak değerlendirmektedir. Kentlerin işlevsel özellikleriyle birlikte oluşan gelişim
süreçlerinin gelişen ekonomik dinamiklere ve güçlü aktörlere bağlı olması ve
bu mantığa göre gelişim göstermesi, ‘kentsel imgeleri’ de büyük ölçüde
farklılaştırmakta ve değiştirmektedir.
Kentler ve mimari ürünler açısından kimlik ve kentsel imge olgusu,
öncelikle görsel boyutuyla ön plana çıkan, ayrıca doğal, coğrafi, kültürel
ürünler ve sosyal yaşam normlarını da kapsayan çok geniş bir tanımı
içermektedir. Kentsel kimlik ve buna dair kentsel imgeler, kent mekanı içerisinde
uzun bir süreçte çok farklı
bileşenlerden oluşmaktadır. Kentsel imgeler kentte yaşayanlar açısından uğruna
özveride bulunulabilecek ortak değerler oluşturmakta ve söz konusu bu değerler
kuşaklar arasında süreklilik göstermektedir.
2.4
Kent Belleği; Kent
belleği; bir kenti
diğerinden farklı yapan yüzlerce, binlerce yılı bulan
yaşanmışlıkların birikimidir. Bu birikimlerin toplamı kentin
belleğini oluşturur. Kentin bugün var olduğu toprakların üzerinde kurulmuş olan
tüm medeniyetlerinden başlayarak
günümüze kadar var olan, anı, bilgi, nesne, obje, kitap, fotoğraf, ses kaydı, o
kenti ve kentin
kuruluşundan öncesini tarif eden, anlatan, açıklayan, kayıt altına alınmış
ve korunmuş olan eski ve yeni her şey kent belleğini oluşturur (Tekeli,2011).
Kent belleğinin yaşaması kuruluşundan
bu yana orada yapılanların, yazılanların, belgelerin, bulguların korunup
saklanmasıdır. Kent belleğinin canlı
görünür olması;
*Kent insanının düşünce dünyasını
zenginleştirir
*Kente aitlik duygusunu pekiştirir
*Kente aitlik duygusunu pekiştirir
*Kente
karşı duyarlılığını ve
sorumluluğunu geliştirir
*Yaşama sevincini ve üretkenliğini artırır
*Kentin gelişimine katkı yapmaya zorlar
*Yaşama sevincini ve üretkenliğini artırır
*Kentin gelişimine katkı yapmaya zorlar
Kent imajları belleklere sıkıca
tutunarak belleklerde yasar. Kent
Belleğinin korunması aynı zamanda kentlerin
tarihsel sürekliliğinin korunması demektir. Tarihsel sürekliliğin
korunması ile kentsel gelişim arasında denge sağlanamadığında
geçmişe ait buluntular kent yaşamında aktif rolü
olmayan işlevsiz alanlara dönüşür.
3.BİR SANAT YARATIMI VE KÜLTÜREL MİRAS OLARAK KENTLER
Kentte yaşamını sürdüren ve bu karmaşık
örgütlenmeler ve ilişkiler ağının meydana getirdiği toplumda bireyi çevreleyen
üç ortam vardır. Bunlar, sırasıyla fiziksel, sosyal ve kültürel çevredir (Mc Gahan,
1984: 35). Bu
çevre içinde örgütlü yaşamın sürdürüldüğü kentlerde kentsel
mekanların tasarımı farklı sosyal sınıfların ortak gereksinimlerini karşılayabilecek nitelikte olmalıdır.
Günümüz kentlerinin yüksek tempo
içinde gerçekleşen kentsel yaşamı, bireyi kentten daha çok hizmet almaya zorlar. Kentsel yaşam mekanı
sadece çalışılan yer ve yaşanılan
konuttan ibaret değildir. Eğlence,
kültür, eğitim, sağlık, spor, doğal-tarihsel rekreasyon alanları kent insanının
yaşamı ile ilişkilendirdiği kentsel yaşam alanlarıdır. Bu tür
mekanların tasarımında kentin yapısal ve kültürel bütünlüğü göz önünde bulundurulmalı,
özellikle kentin geçmişi ile bağ oluşturan kent dokusuna zarar verecek
müdahalelerden kaçınılmalıdır. Bir taraftan
kenti besleyen kültürel
gelenekten yararlanırken bir
taraftan da yenilikçi-estetik
önermeler sunulmalıdır.
Bir sanatsal yaratım olarak
değerlendirebileceğimiz kentlerin toplumsal ve yapısal durumu
sanatçının üretim sürecine yansır. Bu nedenle sanat
ürünü; kentin fiziksel dokusunun estetik taşıyıcısıdır. Kentlerin
fiziksel yapısı; o yapı içinde üretilen-yaratılan kültürün
giysisidir. Kentin kültürel yapısı sanatı ve sanatçıyı
üretim süreci içinde doğrudan etkilerken, sanatın
kent yapısının gelişimindeki etkisi dolaylıdır. Kentin farklı
gelişim süreçleri içinde oluşmuş kültürel unsurları kent
belleği içinde yer alır. “Sanatçı da bu belleği algıya, algıyı da
biçime dönüştürür”(Altıntaş,2012:64). Kentte yaratılmış biçimlerin
üst üste katmanlar haline gelerek oluşturduğu kent kimliği bireyler ve toplumsal değerlere göre
olumlu-olumsuz, güzel-çirkin gibi yargılarla tanımlanmakta ve süreç içerisinde
yeniden üretilmektedir. Bu kimliğin, sürekli yaşayan gelişen, zenginleşen
ve yeni oluşumları, gelişmeleri hoşgörü ile karşılayacak
bir karakter taşıması gerekir.
Kente anlam ve bütünlük sağlayan,
kentin okunabilirliğinde ve imgeleminde önemli bir yere sahip olan bu öğelere
yapılacak plastik müdahaleler, bu öğeleri bir sanat ürünü olarak
değerlendirmenin yanında, kent bütününün
de bir sanat yaratması olarak ele alınmasını sağlayacaktır. Sanatın
özgünlüğünden yararlanılarak oluşturulan kent dokusu, kentli bireyi yaşadığı
mekâna adapte etmekte ve bugünün çevresine yabancılaşan bireyini aktif
kılmaktadır. Sanatı yaşadığı mekânın tüm dokularında hisseden birey kendi
kimliğini ve ait olduğu mekânın kimliğini daha kolay algılayabilir duruma
gelmektedir (Öztürk, 2007: 47). Mevcut yaşama ortamları, insanların
gereksinimlerini tam karşılayamadığı gibi, yaratılan mekanik çevre bireyi hasta
etmekte, bunalıma sürüklemektedir. Bu nedenle çocuk oyun bahçelerinden,
parklara, caddelere, binalara kısacası günlük hayatın geçtiği mekânlara sanatı
götürmek gerekmektedir. Sanatı insanın dışında, algılanması zor ve zahmetli
mekânlarda değil, insanı sanatın içinde yaşatmak çağın gereği olmuştur. Sanatın
kent mekânlarına götürülmesi, hem çevreye katkıda bulunacak, hem de insanı
çevresine karşı daha duyarlı yapacaktır. (Öztürk, 2007: 46).
Çok katmanlı ve çok kültürlü ortamda, geçmiş kültürlerin sembolleri ile
yaşayan kent insanı ince bir sanat anlayışı ve estetik zevke sahip
olur. Bu durum insanın çevresiyle olan iletişimini doğrudan etkiler. Böylelikle
insanlar üzerinden kentler de yeni bir kimliğe, “sanatsal kimliğe”
sahip olurlar. Sanatçı içinde barındırdığı duyarlılığı sayesinde çevresi
ile yaşam arasında bağ kurabilir, tarihsel kent dokusu içinde
geçmiş kültürlerin değerlerini çok kültürlü okumalarla evrensel değerlere
dönüştürebilir. Bu sanatsal yaratımlar kentin sanatsal kimliğinin
gelişimine katkıda bulunduğu gibi, kent kültürünün
zenginliğini de artırır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumlar kültür
birikimlerini kentlerde göstermişlerdir. Toplum ve kent arasında sürekli
bir etkileşim söz
konusudur. Toplumlar yaşadıkları kente hayat verirken aynı zamanda geleceğin
kentine şekil verir. Mumford’a göre ”kent
insanın en büyük sanat yapıtıdır.”
Kültürün
soyut değerlerinin somut yapıtlara dönüştürülmesinin aracı olarak sanatın
kentlerde oluşturduğu referans noktaları kentte yaşayan insanların belleğinde
kent kimliğine dair izler bırakmaktadır. Özgün bir özellik gösteren sanatsal
yapıtlar bir yandan kentin okunabilirliğini arttırırken, diğer yandan da
bireylerin ihtiyaç duydukları sanatla etkileşimde olma imkânını sağlamaktadır (Altıntaş
ve Eliri, 2012: 64).
İnsan çevresine sanat aracılığıyla
baktığında gerçekliğin farkına varacak ve nasıl bir çevrede yaşadığını,
yaşamını nelerin çevrelediğini algılayacaktır. Sanatçı, içinde yer alan
duyarlılığı sayesinde çevresi ile yaşam arasında bağ kurarak kendisinde var
olan estetiği de sanat yoluyla dışa yansıtacaktır. Kentler de daimi devingenlikleriyle
sanatçıyı kışkırtır ve üretimlerine sonsuz kaynak oluştururlar. Toplumları
çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıran kültürel gelişmenin kaynağı olan kentler,
tarihsel süreçte kendilerine özgü birikimler ortaya çıkarmışlardır. Bu birikimler
kentin içinde bulunduğu doğal çevre ile etkileşimi sonucu başlamış, kültürel
birikim ile şekillenmiştir. Buna bağlı olarak “Kentlerin de kendine özgü bir kültürü
vardır” (Koçak, 2011: 261).
Modern kent, modernleşmenin gereği
olarak değiştirdiği işlevini, sanatsal açıdan da yeni sayılacak, müze, galeri,
vb. mekânlarla ve bu mekânlarda konumlandırılmış heykel ve anıtlarla donatırken
korumacılığa karşı yeni bir “korumacılık‟ ve eski karşısında varoluş ya da
direnmeyi de beraberinde getirmiştir. Sanatın hep gelenekle, geleneğin ve
direnişin mekânları sayılan kentlerle, kamusal alanlarla doğrudan ilişkisi
olmuş, hem sanatçı, hem alımlayıcı değerlendirme ölçütlerini bu tarih ve mekâna
bağlı olarak sürdürmüştür (Yaman, 2002:155).
Kentlerin
kimliklerini, kentsel imgelerini ve yaşam çevrelerini geçmişten günümüze ulaşan
tüm doğal ve kültürel değerlerini dikkate alarak geliştirmek önemlidir.Tarihsel kent dokusu, o toplumun kültür mirasının önemli
bir bileşimidir. Kent belleği kentleri geleceğe bağlayan kültür mirasıdır.
Kültür mirasının yok olması geçmişin hızla unutulması, geleceğin
belirsizleşmesi demektir. “Miras birçok insan tarafından olumlu
bir değer olarak düşünülür. Miras, günlük kullanılan sanat objeleri, mimari,
peyzaj biçimleri gibi somut kültür olduğu kadar; dil ve insan belleği, dans
performansları, müzik, tiyatro ve ritüeller gibi somut olmayan kültürel mirası
kapsayan, genellikle ortaklaşa paylaşılan herkesin yararına olan değer” olarak
tanımlanır (Silverman ve Ruggles, 2007,3).
Kentleşmeye bağlı gelişmeler binlerce yılda oluşan kent
dokusunu derin bir biçimde dönüştürerek geçmişin izlerini silmekte ve içerdiği
katmanları yok etmektedir. Kentlerden geçmişin izleri
silindikçe kimlikleri kaybolur. İnsanlar gibi kentlerin de bir
kimliği vardır. Kimliğini yitiren insan nasıl ürker, tedirgin olur, panikler,
varlığını kanıtlayamama korkusuna kapılırsa, kentler de aynı durumu
yaşayabilir. Kimliğini yitiren kentler; önce bozulurlar,
geçmişle olan bağları kopar, boşlukta kalır; sonra da yok olup
giderler. (Şişginoğlu;2013) Kentlerin
özgün kimliklerinin devamlılığının sağlanması, kentlerde yaşanan sosyal,
fiziksel ve kültürel erozyonun önlenmesi, kendini yaşadığı kente ait hisseden
bireylerin yetiştirilmesi, kültürel
mirasın yeni nesillere aktarılması, kentin tarihi ve kültürel kimliğini
benimsemiş ve kentlilik bilinci yüksek bireylerle olanaklıdır.
4.KENT
KÜLTÜRÜ VE MÜZE İLİŞKİSİ
Kentler; kendini yaratan insanın kentle
iletişimi ve etkileşimi sonucu
sürekli olarak gelişir ve değişirler. Bu değişimin kentlerin kuruluşundan itibaren
oluşmaya başlamış kültürel birikimlerine, kent dokusuna uygun, bunların
oluşturduğu kent bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde olması önemlidir. Kentsel yaşam ve kent kültürü için
temel ölçü insani ve sürdürülebilir olmasıdır. Bu nedenle kentlerde
yaşayanların en önemli sorumluluğu kent kimliği, kent dokusu, kent kültürünün somut ve somut olmayan kültür
mirasını çeşitli etkenlerin neden
olabileceği en az kayıpla gelecek kuşaklara
aktarmaktır. Bu durum kentlerin gündemine “ kültürel mirasın korunması” problemini taşımıştır.
Kültür varlıklarının ve eski
eserlerin korunması öncelikle bireysel
olarak kazanılması gereken yüksek
bir bilinçtir. Bireysel kazanımlar
toplumsal bilince dönüştüğünde kurumların koruma anlamında yükleri azalır. Koruma
bilgi ister. Bilgi duyarlılığı geliştirir. Gençaydın’a (2002:29) göre; “bilgisiz
toplumlar cahil, ama duyarsız toplumlar barbar” olurlar .Kültürel mirasın
korunması, fiziksel ve kültürel çevre gibi pek çok farklı disiplinin birlikte
çalışmasını gerekli kılan multidisipliner bir birlikteliği gerekli kılmaktadır
(Aygün,2011 :196).
Kent
kültürünün geleceğe taşınması açısından
temel sorunlardan biri koruma ise, diğeri de kent kültürünün geliştirilmesidir.Taşınabilir
kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesinde en etkili kurumlar müzelerdir. Metin Sözen’e göre “kültür mirası bir kimlik mirasıdır;
müzeler ise en güçlü anlatıcılarıdır”.
Müzeler, geçmiş ile geleceği bugün’de buluşturan kültür köprüleridir .Klasik müzelerin temel işlevi ‘koruma’dır. Müzeler sahip
oldukları koleksiyonları insanın ve
çevresel etkilerin neden olabileceği zararlardan korumak için gerekli
koruma önlemlerini alır. Diğer taraftan taşınmaz kültür mirası sayılan
kent dokusunun, tarihi ve anıt yapıların, kent kültürünün korunabilmesi için de bir
koruma felsefesi oluşturarak kendisi de bir kültür
mirası olan kentin özgün
yapısının gelecek kuşaklara aktarılmasında rol üstlenir. Müzelerin kültürel
mirasın korunmasındaki temel
rolü kültürel mirası insanla buluşturup koruma yükünü
insanla paylaşmasıdır. Gördüğü geçmişe ait otantik bir nesneyi saygı ile
inceleyen insan, gelecek kuşakların beklentisini ağır bir sorumlulukla üzerinde
hissettiğinde, zihinsel süreçlerden geçirerek yeni bir imge yaratmanın savaşını
verecektir (Şişginoğlu,2011:22).
Müzeler bugünün talepleri ile geleceğin getirdiği kısıtlamalar arasında
çelişkiler yaşamıştır (Pomian,2000:17). Bunun çözümünü ilk keşfeden mimari
olmuştur. Uzlaştırmacı eğilimle iç duvarları, heykel kaidelerini, vitrin ve
aydınlatma sistemlerini insanla barıştırmıştır. Sonrasında ise müzeler eğitim ve eğlence işlevini keşfederek insanı
içine almıştır. Batılı ülkelerde müzelerin 1950’ li yıllardan itibaren eğitim, eğlence hatta kentlerin
prestijini artırmaya dönük projeleri
uygulamaya başlaması ile kar marjı çok yüksek olmayan yeni bir endüstrinin
doğmasına neden olmuştur. Günümüzde
Batılı ülkelerde bulunan bazı müzeler hiçbir orijinal eser
barındırmadığı halde her türlü insanın eğlence ihtiyacını karşılayacak programlar
yapabilmektedir . Günümüzde küreselleşmenin
etkisi ile yeni bir endüstri alanı haline gelen müzecilik kentsel -kültürel mirası korumanın yanında koleksiyonu ile kent
insanının kültürel kimliğini geliştirirken, ikonik görünümleriyle kentin
markalaşmasına katkıda bulunmaktadır. Batı’da 1990'ların
basında, güçlü bir kent imajı oluşturarak
kenti marka yapmak” tutumunun bir
parçası olarak 1990’ ların sonunda müze
tasarımları kentin markalaşması
sürecinde çağdaş
mimarinin önemli problemlerinden biri olmuştur.
Kentler; mimariden yüzyıllardır olduğu
gibi bugün de yararlanmaktadırlar. Kentler; rekabet ortamında kendilerini diğerlerinden
ayırt etmek için, “ayırt edilebilir bir işaret
sistemi” olarak, ayırt edilebilir “ikonik” yapılar inşa
etmektedirler. Yaratıcılığı sergileme öz değerini
yansıtmak için kendileri de birer sanat eserine dönüşen,
kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılabilecek, kültür ve sanat merkezleri,
müzeler, konferans ve tiyatro salonları ortaya çıkmaktadır. Örneklerin en
çarpıcısı olarak Frank Gehry “imzalı” Bilbao, Guggenheim Müzesi'ni
gösterilebilir. Guggenheim’ın Bilbao kentine kazandırdıkları diğer
kentler için bir örnek oluşturmuştur
(Peker, 2006:38). Kent kültürünün vitrini
konumunda olan müzeler kent insanının
kültürel bilincini yükseltirken o kenti
görmek isteyenler için çekici bir etki
yaratır. Günümüz müzeciliği Zeus’un
kızları esin perilerine (Mousa’lara) adanmış kutsal tapınak formundan uzaklaşmış, kent-müze toplum ilişkisinin çok boyutlu
yaşandığı kültürel mekanlar haline gelmiştir. Kentlerde müzelerin sayılarının
fazlalılığı kent kültürünün
canlılığının, kültürel mirasın
iyi korunduğunun işaretidir.
Çağdaş Müzecilik Anlayışı pazarlama, halkla ilişkiler ve
reklâmcılığı kapsayan yeni alanlara vurgu yapar. Denilebilir ki, müzelerin bu
yeni vasıfları, postmodern
müzenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Postmodern müzecilik, müzeyi milli
ideoloji ve toplumsal hafızanın gelecek kuşaklara aktarıldığı, kutsal ve
muhafazakâr mekân olarak tanımlayan modern müzecilik anlayışının tam tersini
simgeler. Öte yandan, bu yeni görünüm, 21. yüzyıl tüketim toplumunun müzelere
yansıması olarak da değerlendirilebilir (Artan,2012:108).
Andy Warhol’un “Bir gün bütün büyük mağazalar müze, bütün
büyük müzeler de mağaza olacak.” sözü tam da
bu gerçeğin altını çizmektedir.
Çorum zengin tarihsel kültürel
birikimlerine karşın bunların varlığını tanıtabilecek yeteri kadar
müzelere sahip değildir. Çorum Arkeoloji
ve Etnografya Müzesi kent merkezinde bulunan tek müzedir.Kesintisiz uygarlıkların
yaşadığı, üzerinde yaşamın devam ettiği
bu kentin tarihsel geçmişini, kültürel zenginliklerini sadece bir müze ile anlatabilmek durumunda kalması,
bu kentin geçmişine haksızlıktır.1968 yılında açılan Çorum Müzesi, şu andaki binasında 11
Mart 2003 tarihinden itibaren hizmet vermeye başlamıştır. Müze
içerisinde Alacahöyük, Boğazköy, Ortaköy, Eskiyapar, Pazarlı, Kuşsaray ve
Alişar Höyük bölgelerinde yapılan kazılardan elde edilen buluntular ile, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
dönemi eserleri yer almaktadır. Bu buluntuların yanı sıra etnografik eserler de
müzede sergilenenler arasındadır. Modern müzecilik ilkelerine göre düzenlenmiş, etkileşimsel sergileme
yöntemlerinin kullanıldığı müze ülkemizde
görülmeye değer ödüllü
müzelerimizden biridir.
Paleolitik
çağlardan beri yaşamın sürdüğü, neolitik
dönemden beri uygarlık ateşinin
sönmediği bu coğrafyada Hatti’lerden Osmanlı’ya kadar farklı kültür
katmanlarının kültürel sentezini yaratmıştır Çorum. Ekonomisi ağırlıklı tarıma dayalı olmasına karşın, hayvancılık, tekstil,
çimento ve tuğla üretimi ve hızla gelişen imalat sanayisi ile Anadolu
kaplanı olarak bilinen, çok hızlı
gelişen Anadolu kentlerinden biridir. Hızlı gelişen bütün kentlerin biri birine
benzediği ülkemizde kentlerin kendine
özgülüğü (kimliği) hızla yok olmaktadır. Hızlı büyümenin yarattığı
geleneksel kültürden kopuş Çorum için de
bir kültürel tehdittir. Çorum; geleceğine uzanan uygarlık yolculuğunda kültürel kopuşların travmatik
etkilerinden korunmak için geçmişin kültürel
birikimlerini mutlaka gelecek kuşaklara aktarabilecek doğru çözümler üretmelidir.
Bu çözümlerin en
başında müzecilik alanında yapılması gereken çalışmalar gelmektedir.Sahip olduğu birikimlere göre kurulacak farklı
müzelerle kent kimliğine yeni değerler kazandırılabilir, kent kültürünün
canlılığı sağlanabilir.Çorumda kurulması gereken müzeler için şu öneriler yapılabilir.
Kent Tarihi ve Kent Müzesi: Her kentin tarihsel belleğinin kaydedildiği, somut örneklerinin
sergilendiği, kente değer kazandırmış
şahsiyetlerin ve önemli tarihsel
olayların anlatıldığı müze
Çorumluların kentlerini daha
çok bilmelerini sevmelerini
sağlayabilecektir.
Tarım Müzesi:Yaklaşık on bin yıldır tarımın yapıldığı bu topraklarda hızla terk edilen
geleneksel tarım aletlerinin
örneklerinin gösterileceği, yöntemlerinin anlatılacağı bir tarım müzesi
kent insanının ve genç kuşakların kültürel belleğine katkı sağladığı gibi, toprağa ilgisini ve bağını güçlendirebilir.
Hitit Köyü - Eko Müze: Kızılırmak havzasında kurulacak olan yaşayan canlı Hitit Köyü
bir Eko Müze gibi
işletilebilir.
Bakırcılık Müzesi:Bir çok
kentimizde olduğu gibi Çorum da da yok olma tehdidi yaşayan el sanatlarımızdan bakırcılığın
açılacak bir müze ile Çorumda yaşaması sağlanabilir.
Etnoğrafya müzesi: Geleneksel halk kültürünün örneklerinin sergilenebileceği,
halk kültürü araştırmalarının
yapılabileceği bağımsız bir
Etnoğrafya müzesi Çorum için oldukça gereklidir.
Bilim ve teknoloji müzesi: Bilimsel ve teknolojik
gelişmelerin anlatıldığı, örneklerinin
sergilendiği müzeler çocukların
okul ortamı dışında bilimsel
gelişmeleri doğru anlayıp kavrayabileceği eğitim mekanlarıdır.
Leblebi Müzesi: Çorum ile özdeş olmuş
bir ürün olan leblebi kültürü bir müze ile anlatılabilir.Batıda örneklerini gördüğümüz (peynir müzesi, çikolata müzesi gibi) bir ürüne
dayalı müzeler; ürünü kültürel olarak tanıttığı gibi satışının yapıldığı ticari bir
mekan olarak da dikkat çekerler.
Heykel
Müzesi: İnsanlık tarihinin en eski
heykellerinin bulunduğu bu coğrafyada
bir heykel müzesinin
bulunması Çorumun kültürel önemini taçlandırır
Dokuma ve
Tekstil müzesi: Çorum tarihsel
geçmişinde dokumacılığın yaygın olduğu kentlerden biridir.1960’ lı yıllara kadar
bir çok evde
dokuma tezgahlarının sesi
duyulurken şimdilerde onun yerini tekstil dünyasında
marka olmuş tekstil fabrikaları
almıştır. Dokumacılığın geleneksel
ve modern yöntemlerinin evrimini anlatan dokuma ve tekstil müzesi kentin bu alandaki
kültürel birikimlerinin değerlendirilmesi düşünülmelidir.
Ayakkabı Müzesi: Kunduracılığın ve deri
işlemeciliğinin yaygın olduğu İskilip’te
açılacak müze bu kültürün devamını sağlayabileceği gibi ilçeye bir değer
kazandırabilir.
Mutfak
Müzesi: Zengin
bir yerel mutfak kültürüne sahip olan Çorum yöresel ve tarihsel yemeklerini ve
bu alandaki kültürünü sistematik olarak gelecek kuşaklara aktarabilecek
bir müze kurabilmelidir.
Hukuk
Müzesi: Tarihin
ilk demokratik hukuk devletinin kurulduğu, modern hukuk sisteminin temeli olan
kısas yerine tazmine dayalı ilk hukuk kurallarının yazıldığı, ilk yazılı
anlaşmanın yapıldığı bu
topraklarda bir Hukuk Müzesi çok anlamlı olur.
5. TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER
İÇİN MODEL OLUŞUM: ÇORUM BELEDİYESİ SANAT MÜZESİ
5393 sayılı kanuna göre faaliyetlerini sürdüren yerel yönetimler (belediyeler) kentlerin fiziksel,
sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda gelişiminden sorumludurlar. Kent insanının
ve kentsel yaşamın bir sosyal düzen
içerinde varlığını sürdürebilmesi yerel
yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarını ne kadar yerine
getirebildiği ile yakından
ilgilidir. Yerel yönetimlerin
aldıkları kararlar ve bunların uygulamaları kent insanını etkilediği kadar, kent
kimliği ve kültürünü etkileme potansiyeline sahiptir. Günümüz belediyeciliği artık sadece kentin fiziki
yapısını kentin yönetim vizyonuna
uygun dönüşümü sağlayacak alt yapı belediyeciliğinden farklı
değerlendirilmelidir. Kentlerin büyük
oranda alt yapı hizmetlerinin tamamlanmış
olması, yerel yönetimleri eğitim,
bilim, kültür sanat , kentsel–tarihsel doku, doğal ve kentsel çevrenin
korunması gibi konularda sosyal ve
kültürel birtakım işlevleri de üstlenme aşamasına getirmiştir.
Belediyeler, kentteki günlük hayat
akışı içerisinde, günün gereklerini yerine getirmeye çalışırken, bunu kentin
geçmişine ait özellikleriyle kaynaştırarak yaptığı takdirde, kentin özgün
dokusunu koruyarak insanlara kent bilinci kazandırabilir, onları belki ‘kentli’
haline getirebilirler. Hatta özel anlamda bir kentin üyesi, parçası ve vazgeçilmez bir unsuru haline
gelebilirler. (Kutlu ve Göksel, 2014:77). Yerel yönetimlerin başarısı kent insanının toplam memnuniyeti
ile ölçülür. Yerel yönetimler; katılımcı
yönetim modeli ile kent insanını
kentsel sorunların çözümünde ne kadar
aktif hale getirebilirlerse o kadar
başarılıdır. Bunu
yapabildiği ölçüde kentlilik
bilinci ve kent kimliğinin gelişebileceği, kentte
yaşayan insanların daha kolay kaynaşabileceği söylenebilir.
Çorum Belediyesi Sanat Müzesinin kuruluş
öyküsü de bu düşüncede
gizlidir. “Bu kadim şehrin ruhuna uygun ihtiyaçları özenle
tespit ediyor, o ihtiyaçları özenle yerine getirmeye çalışıyoruz. Belediyeciliğin sadece alt
yapı-üst yapı, yol yapma, su kanalı açma işi olmadığını, bunlarla birlikte ama bunların ötesinde bir anlam inşa
etme ve şehre anlam kazandırma çabası olduğu hakikatini görüyoruz. Kentlerdeki fiziksel, doğal
özelliklerin sosyal- kültürel dokulara göre anlam kazandığının bilincindeyiz” diyerek
Kadim kent Çorum’un yerel yönetim vizyonunu ortaya koyan Belediye
Başkanı Muzaffer Külcü, kültür belediyeciliğinin bir uzantısı
olarak Çorum Belediyesi Sanat Müzesinin
gerekçesini de açıklamış olmaktadır.
2009 yılında kentin sanatsal kültürel
algısını zenginleştirerek, kente yeni
değerler kazandırmak fikri ile Çorum
Belediyesi’nin Bünyamin Balamir, Nilgün Ayşecik Çevik, Dursun Şen, Altan
Özeskici koordinatörlüğünde başlattığı “Çorum Ressamlar Buluşmasının” ana
hedefi bir süre sonra tekrar eden bu çalıştayların birikiminden bir sanat
müzesi yaratmaktı. İlk çalıştayın katılımcısı ve bu kentin hemşehrisi olarak bu
fikir bende bütün katılımcılarda olağanüstü heyecan yarattı. Daha önce farklı
kent ve ilçelerde festivaller kapsamında kente sanatsal görsellik sunmak adına bu tür çalıştaylar yapılmıştı. Ancak müze
hedefinin baştan belirlenmesi, davet edilen ressamların buna
inanması, üretim sürecindeki titizlik, bu sürecin halka anlatılması, halkla
iletişimin seviyesi, inandırıcılığı müze
beklentisinin kentte yaygınlaşmasına yol açmıştı. Katılımcılar olarak bütün bu süreçlere tanık olduk. Bu fikrin mayasının tuttuğunu Çorum 1.Ressamlar
Buluşması’nın kapanışında üç günlük kısa
çalışma zamanında üretilmiş onlarca eser Çorum Halkının yüksek ilgisi ile
kucaklanınca anlamıştık. Belediye yönetiminin tahmininin ötesinde sadece
Çorum’da değil Türkiye sanat ortamında heyecan yaratan bu projenin devam
etmekten başka şansı kalmamıştı. Sonraki yıllarda Bünyamin Balamir, Çorum
Belediyesi Sanat Danışmanı Nilgün Ayşecik Çevik’in koordinatörlüğünde Çorum
Belediyesi Kültür Sosyal İşler Müdürü Mustafa Ercan, Başkan Yardımcısı Zeki
Gül’ün yönlendirmesi, Belediye Başkanı
Muzaffer Külcü’nün desteği ile üçü
uluslararası olmak üzere dört kez daha“ressamlar
buluşması” gerçekleştirildi. Bu buluşmaların ardından 75 sanatçının dördü
sonradan bağış olmak üzere 180 eseri
Sanat Müzesi Koleksiyonu envanterine kayıt edildi.
Henüz daha müze kurulmadan Çorum Belediyesi Sanat Müzesi
koleksiyonu ülke içi ve dışında sanat ve
Turizm fuarlarında tanıtıldı. Zengin tarihsel
ve kültürel birikimine karşın bu alanda pek hak ettiği ilgi ve
değeri bulamayan Çorum; daha çok bir tarım ve orta ölçekli sanayi kenti olarak tanınıyordu. Çağdaş kent kültürü ve
yapılanmasında sanatı öne çıkaran bir
yaklaşımın sergilenmesi ülke
kamuoyunda büyük bütçeli reklam kampanyalarının bile yapamayacağından daha fazla pozitif kent algısı değişikliği
yarattı. Ressamlar Buluşması devam
ederken bir taraftan
müzenin fiziksel mekanı
düşünülmeye başlandı.Bir çok
alternatif üzerinde durulurken eski kültür
sitesinin yerinde yapılacak Çorum
Park içinde müzeye yer verilmesi düşünüldü.
Çorum Belediyesi’nin 2014 yılında
yapımı tamamlanan Çorum Park'ta yaptırdığı Sanat Müzesi ve Galerisi 24 Ekim
2015 tarihinde hizmete açıldı. Müze yapıları
için genellikle restorasyonu yapılmış
tarihi yapılar tercih edilirken bir
AVM içinde daimi bir müze ve geçici sergilerin düzenlendiği sanat galerisine
yer verilmesi akılcı ve
çağdaş bir çözümdür. Bu çözümle en azından izleyicisiz kalma riskini
azalttığı gibi Andy
Warhol’un “Bir gün bütün büyük mağazalar
müze, bütün büyük müzeler de mağaza olacak.” sözünü bu Anadolu kentinde doğrulanmıştır.
Çorum Belediyesi Sanat Müzesi
fikir aşamasından başlayarak her süreci tam anlamıyla bir
sivil insiyatifle oluşan ekip çalışmasının ruhunu yansıtır. Müze ile birlikte geçici
sergilerin açılabileceği modern bir sanat
galerisinin, müzenin hem izleyici, hem de koleksiyonunun zenginleştirilmesi
açısından beslenme kaynağı olarak düşünülmesi çok önemli ve yerinde bir
karardır.Ülkemizde müzelerin en önemli sorunu işletim ve yönetim
sorunudur. Doğru iletişim yöntemlerini
kullanamayan müzeler
izleyicisiz kalırlar. İzleyicisi olmayan
müze ölü müzedir.
Müze
ve sanat galerisi için
iki ayrı uzman personelin görevlendirilmesi, görevlilerin çağdaş
müzeciliğin işlevlerine uygun karar ve
tavırları, müzenin ve sanat
galerisinin doğru işletildiğinin
ipuçlarını vermektedir. Açıldığı günden beri aşağıdaki başlıklar kapsamında çalışmalarını sürdüren Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Sanat
Galerisi için Müze Sorumlusu Bünyamin
Ağbal şu bilgileri vermiştir;
1-Müze
ziyaretçileri: Açılışının
yapıldığı 24 Ekim 2015 tarihinden beri yaklaşık dört aylık dönemde toplam 4050 kişi
tarafından ziyaret edilmiştir. Bunun
1480 i öğrenci, 190 ı il dışından gelen
ziyaretçilerdir.Sanat galerisinde
sergilerin olduğu zamanda günlük
ortalama 150 ziyaretçisi olurken
sergilerin olmadığı zamanlarda izleyici
sayısı ortalama 30-40 lara
kadar düşmektedir.
2-Müze etkinlikleri: Müze yönetiminin sadece
koleksiyonun izlenmesi ile yetinmediği,
özellikle müze gezisi sırasında
öğrenci gruplarına müze
yaşantısı yolu ile öğrenme ortamı
oluşturma konusunda çeşitli
projeler-etkinlikler planlandığı görülmektedir. Bu kapsamda Çorum Cumhuriyet Anadolu Lisesi Öğrencileri
ile mini bir çalıştay düzenlenmiş, müze
ziyaretine gelen ilkokul
öğrencilerine resmin okunması ve değerlendirilmesi üzerine
atölye çalışmaları yapılmıştır. Müzeyi ziyaret etmek isteyen sanatçılarla okullardan öğrenci ve öğretmen
grupları bir araya getirilerek müze buluşmaları ve müze söyleşileri
yapılmaktadır. .
3-Müze Okul İşbirliği ve müze eğitimi: Valilik kanalı
ile okullara yazı
gönderilmiş müze gezisi
yapmak isteyen öğrenci gruplarına araç tahsis
edilebileceği bildirilmiştir. Okullardan grup olarak gelen öğrencilere Sanat Müzesinin
oluşum aşamaları görsel olarak
anlatılmakta, müze kültürü, sanat eseri ve resim teknikleri konularında
bilgilendirme yapılmaktadır.
4.Müze iletişimi: Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Galerisi açılışı yerel gazetelerde ,
billboard , raket, afişlerle duyurulmuştur. Kentin önemli kavşak ve
meydanlarında bulunan dev TV ekranlarına devamlı olarak haber ve bilgi akışı
sağlanmaktadır. Basılan 284 sayfalık Çorum Belediyesi Sanat Müzesi katalogu ilgili
yerlere ulaştırılmıştır. 5000 adet broşür bastırılmış ve dağıtılmıştır. Müzenin
içinde Bulunduğu Çorum Park havuzunun üzerine Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve
Galerisi ismi yazılmıştır.Yapılan faaliyetlerden derlenen haberler yerel
basınla paylaşılarak sürekli olarak gündemde olması hedeflenmektedir. Facebook
üzerinden Çorum Sanat Müzesi ismi ile sanal ortam üzerinden sürekli olarak
paylaşımlar yapılmaktadır.
5-Çorum Belediyesi Sanat Galerisi: Sanat Müzesi ile
koordineli çalışan Sanat Galerisi seçici bir tavırla kent kültürüne
katkı sağlayacak yerel - ulusal
–evrensel düzeyde sanatçıların
eserlerine ayda bir ev sahipliği yapmaktadır.
Sanat müzeleri; sanat değeri
tartışmasız kabul edilmiş, belirli bir döneme, bir üsluba, bir akıma veya bir
sanatçıya ait sanat eserlerini toplayarak bunları belirli yöntemlere göre
sergileyip, gelişmeleri izlerler. Sanat müzeleri içinde resim-heykel, fotoğraf, sinema, grafik
sanatlar, geleneksel el sanatları , görsel sanatların diğer alanları yer alır.
Kuruluşu
ve açılışı ile Çorum’ da ve Ülkemizde ilgi odağı olan Çorum Belediyesi Sanat
Müzesi ve Sanat Galerisinin kent insanı tarafından heyecanla
sahiplenildiği görülmektedir. Müzenin
oluşumunun tepeden inme yönetimsel bir
karar sonucu değil kent insanının
temel kültürel gereksinimi olarak ortaya çıkması, destek görmesi çok önemlidir.
Demokratik gelişmeye bağlı olarak toplumun sanata ve sanat kültürüne olan
gereksinimi, toplumda sanatçıya, sanata ve sanat eserine olan ilgiyi
artırmıştır. Sanat müzeleri bu boşluğu
doldururlar. Sadece değerli sanat eserlerinden oluşan
koleksiyonlarını korumak yerine, bu
alanda oluşan birikimi gelecek kuşaklara
aktaracak bir eğitim kurumu rolünü de üstlenirler.
Sanat müzelerinin ana sorumluluğu ise, kendimizin ve başka
medeniyetlerin kültürel değerlerinin bir taşıyıcısı olarak hizmet etmesi ve
yorumlanmasını sağlamaktır. Sanat müzelerindeki hemen hemen her aktivite sanat
eğitimi ile ilişkilidir. Müzeler içerisinde galerilerdeki sanat eserlerinin art
arda dizilerek oluşturulan koleksiyonlar, eğitsellik üzerine ve ayrıca doğal
bir estetik olgu boyutuna vurgu yapar. Orada sanat eserleriyle
ilgili yorumlama yapılmalı ve onların sunumlarına ve yerleşimlerine dahil edilmelidir,
ilave olarak yazılı katalog, galeri rehberi, açıklayıcı etiketler, bunlara
ilave olarak açıklamalar yapabilen bir tur rehberi olmalıdır. Sergiler,
konferanslar, sempozyumlar, dizi filmler, teknik konuşma, hem gençler, hem de
yetişkinler için uygulama çalışmaları müze okul işbirliği geliştirme
programlarıyla ilişki halindedir ve bazı durumlarda yoğun sanat çalışmaları,
sanat müzesi eğitiminin nefes almasını sağlar (Omami,1989:122). Bireylerin
sanata, sanatçıya, sanat eserine saygıyı küçük yaşta öğrenmeleri, sanatsal
yetenek ve yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi, duygulu
nazik ve zevkli birer yurttaş olmaları gerçek anlamda verilecek sanat
eğitimiyle mümkün olacaktır. Bu amacı gerçekleştirmede okulların ve sanat
kurumlarının yanı sıra müzeler de etkili olmaktadır (Özsoy 2001b:28).
Sanat
müzelerinin en önemli işlevlerinden biri de eğitimdir. Çocukların ve gençlerin
eğitiminde, yetiştirilmesinde müzeler etkin rol oynarlar. Çorum Belediyesi
Sanat Müzesi Çorum’lu küçük çocukları, gençleri erken yaşlarda sanat eseri ile tanışmalarını sağlayarak, müze yapısı içinde
sanat kültürü ile yoğrulan hümanist bir kimlik geliştirmelerini sağlayabilecektir.
Estetik kültürü gelişmiş , imge dünyası zenginleşmiş bu çocuklar sanatsal
yetenek ve yaratıcılıklarını geliştirip
kullanarak geleceğin kent kültürüne yeni
değerler kazandıran bireyleri olacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde şimdi’nin koşullarını hazırlayan Çorum Belediyesi bu çalışmasıyla tüm yerel
yönetimlere “kültür belediyeciliği” konusunda model
olacak bir tutum sergilemiştir.
6.SONUÇ
Ünlü kent bilimci Lewis Mumford,
"Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir
ürünü, birikimidir" der. Bu birikimi oluşturan kentin tarihi, mimarisi,
caddeleri, sokakları, parkları, meydanları doğal ve yapay çevresi, silueti,
gelenekleri, inançları, değerleri, şarkıları, türküleri, masalları, sanat
eserleri, sanatçıları, kente değer
katmış canlı cansız varlıkların bütünüdür.Kente ruh veren her şeydir. Kültür bir ulusun, bir halk ya da; topluluğun yaşam
tarzıdır. İnsan toplulukları,
milletler yaşadıkları sürece kültür üretir ve tüketir. Kültür canlı bir organizma gibidir. Doğar büyür
gelişir. Kendisini üreten insan
ona sırtını döndüğü anda
ölür. Kültürün
en çok üretildiği ve tüketildiği yerler kentlerdir. Çünkü kentte
işbölümü ve organizasyon vardır. Kent daha çok sorun; daha çok çözüm demektir. Kentlere
en çok ruh kazandıranlar sanatçılardır. Sanat; Kentlerdeki kültürel
birikimin ambalajı gibidir. Toplumların sağlıklı gelişmeleri
ve gelecekte var olabilmeleri için kültürel sürekliliğin sağlanmaması
gerekir. Sadece bu günde üretileni değil, kendinden önceki
kuşakların birikimlerini de görmeli değerlendirebilmeli ve korumalıdır. Bir
kentte, bir toplumda
üretilen kültürün ve
sanatın görünür
kılınabileceği tek yer
müzelerdir. Müzeler toplumsal kültürün çeyiz
sandıklarıdır. Müze Kültürü yaratmış
toplumların sanatsal birikimlerinin de fazlalığı dikkat çekicidir. Sanatsal eylem içinde olanların, zihnini ve hayal
gücünü uyaran müzelerden uzak kalması düşünülemez.
Sanatçılar sanatsal yaratımları için kendinden önce yaşayanların kültürel ve sanatsal birikimlerinin sergilendiği müzeler
ile sürekli iletişim içinde olmalıdır.Çünkü; kültürel birikimlerin vitrini olan müzeler, sahip oldukları kültür varlıkları ile
kentin - kent insanının kültürel sürekliliğine katkı sağlayan kurumların
başında gelir.
KAYNAKLAR
KİTAPLAR
Çorum Belediyesi Ressamlar Buluşması.(2016).
Çorum:Çorum Belediyesi Yayınları
Keleş, R. (1973). 100 Soruda Türkiye‟de Şehirleşme, Ankara:
Gerçek Yayınevi
Mumford,,L. (2007). Tarih Boyunca Kent-Kökenleri,Geçirdiği
Dönüşümler ve Geleceği, İstanbul
Omami,A.E. (1989). Educating The Art Museum Educator”
Museum Education: History,Theory and Practice.(Editör.Nancy Berry,Susan Mayer)
Virginia:National Art Edication Association.
Pomian, K. (2000). Çağdaş
Tarih Yazımı ve Çağdaş Müzeler
Robins,K.,Morley,D. (1997). “Kimlik Mekanları”.
Sözen,M.(2013). Kent Tarihi ve Müzeleri ,
e-Kitap,İstanbul:Çekül Vakfı Yayınları
Sencer, Y. (1979). Türkiye‟de Kentleşme, Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayını
Strinati,
D. (1995). An
Introduction To Theories Of Popular Culture, London:Routledge
Silverman, H. ve Ruggles, D. F. (2007). Cultural Heritage and
Human Rights. H. Silverman ve D.F. Ruggles (Eds.).Cultural Heritage and Human
Rights içinde (ss.3-22). USA.:Springer.
Şişginoğlu,K. (2011). Müze Kültürü ve Eğitimi, Ankara:Dumat
Matbaacılık
Tekeli, İ.
(2011). Kent, Kentli Hakları, Kentleşme ve Kentsel Dönüşüm,Tarih vakfı Yurt
Yayınları
BİLDİRİLER
Altıntaş, O, Eliri,İ. (2012). Birey Toplum
İlişkisinde Kent Kültürü, Kamusal Alan Ve Onda Şekillenen Sanat Olgusu – İDİL,
2012, Cilt 1, Sayı 5 / Volume 1, Number 5
Artan,E.Ç. (2012). Etkileşim
Düzlemi ve Tüketim Mekânı Olarak Postmodern Müzeler İstanbul’daki Özel Müzeler
Üzerine Bir İnceleme
Aydeniz,E. N. (2008). Kent Arkeolojisi Kavramının
Dünyadaki Gelişimi ve Türkiye’deki Yansımaları, Journal of Yasar
University, 4(16), 2501-2524
Kaypak, Ş. (2010). Antakya’nın Kent Kimliği Açısından
İrdelenmesi, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Mustafa Kemal University Journal of Social Sciences Institute Yıl/Year: 2010,
Cilt/Volume: 7 , Sayı/Issue: 14, s. 373 – 392
Koçak, H. (2011). Kent-Kültür
İlişkisi Bağlamında Türkiye‟de Değişen ve DönüşenKentler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. Cilt 2. 2011.
Kutlu,Ö. , Songül,Z. (2014). Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, Dr. Mehmet YILDIZ Özel Sayısı / 2014- 77
Tatlıdil, E.
(2009). Kent ve Kentli Kimliği;İzmir Örneği, Ege Akademik Bakış / Ege Academic Review
9 (1) 2009: 319-336
DERGİLER
Ali Ulu,A., Karakoç,İ. (2004). Planlama, TMMO Şehir
Plancıları Odası Yayını, 2004/3 sayı 29
Alver, K. (2009). “Medeniyet,
Edebiyat ve Kültür Bağlamında Şehirlerin Dili”. Hece Dergisi 18. Özel
Sayısı- Kent ve Kültür Üzerine Notlar. s. 428-433.
Aygün, H.M., (2011).“Kültürel Mirası Korumada
Katılımcılık”,Vakıflar Dergisi,Haziran 2011,Sayı 35
Birol, G. (2007). “Bir Kentin
Kimliği ve Kervansaray Oteli Üzerine Bir Değerlendirme”. Arkitekt
Dergisi. Kasım-Aralık 2007, s. 514, ss. 46-54.
Keleş, R. (2005). “Kent ve Kültür Üzerine”. Mülkiye. 29/246.
ss. 9-18.
Özsoy, V., ( 2001b) “Başarılı bir çocuk ve Gençlik
Sanat Müzesi” Türkiyede Sanat Dergisi
Yaman, Z. Y.. (2002).
Cumhuriyet‟in İdeolojik Anlamı Olarak Anıt ve Heykel (1923-1950), Sanat
Dünyamız, Kış 82; 2002
Zeren, H. E. (2011). “Stratejik
Kent Yönetimi ve Kent Markası Oluşturma Süreci”. KSİ İİBF Dergisi.
s. 2. ss. 175-200.
TEZLER
Öztürk,
Ö. (2007). Kentsel
Kimlik Oluşumunda Güzel Sanatların Yeri: İzmir Örneği, Yayımlanmış Yüksek
Lisans Tezi. Ankara. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.
Peker, A. E. (2006). Kentin Markalaşma Sürecinde Çağdaş Sanat
Müzelerinin Rolü: Kent Markalaşması ve Küresel Landmark. Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul
Uçkaç, L. (2006). Kentsel
Tasarımın Kent Kimliği Üzerine Etkileri: Keçiören Örneği. Yüksek Lisans
Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.
WEB ERİŞİMLİ YAZILAR
Aladağ, Ö. F. (t. y.) “Kent
Pazarlaması ve Marka Kentlerin Geliştirilmesinde Başarıyı Etkileyen
Faktörler”. Fırat Kalkınma
Ajansı. http://www.fka.org.tr/
Alver.K. Kent İmgesi,
http://www.academia.edu/
MÜLAKAT
Ağbal,
Bünyamin (Çorum Belediyesi Sanat Müzesi Sorumlusu)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder