19 Aralık 2015 Cumartesi

BİR RESMİN HİKAYESİ-CİZRE ULU CAMİİ KAPI TOKMAĞI
Kadir ŞİŞGİNOĞLU







Şimdilerde  yaşanan terör  olayları, sokaklarında  kazılan hendekler, kurulan  barikatlar, yaşanan  çatışmalar, uygulanan  sokağa çıkma  yasağı ile  hayalet  kente  dönen  Cizre;  12.yüzyılda haçlı seferlerinin yarattığı karmaşaya rağmen bu coğrafyanın parlak kentlerinden biridir. İpekyolu üzerinde  kurulmuş ticaret, kültür ve eğitim- bilim merkezidir. O günlerden kalma eserler bu günkü Cizre’nin  tarihsel kimliğini  oluşturuyor.Dileğimiz  ayrılıkçı etnik kimlik ile dayatmacı devlet otoritesi çatışmasından doğan savaşın  en kısa zamanda  sona ermesi,  Anadolu Kültürlerinin zengin harmonisinde  yoğrulmuş hümanizme  dayalı binyıllık Anadolu kardeşliğinin yeniden hatırlanması , kurulması….ve  Cizre’nin  tarihsel ve  kültürel ve  sanatsal  değerleri  ile gündeme  gelmesi.

İnsan yoksa şehir virane olur. İnsan yaşayacak bir şehir bulamazsa avare olur”… Viraneye  dönen Cizre’nin  hafızasından  bu günkü görüntülerin  en kısa  zamanda  silinmesi, uygarlık ve kültür tarihine katkılarını  anımsayarak, değerlerini  gündeme  getirerek olanaklı  olabilir. Yaptığım  çalışmanın  bu sürece başlangıç  olmasını diliyorum.

Cizre’nin üç önemli değeri ; Ulu Cami, Hz. Nuh’un makamı,Kırmızı Medresedir…Ulu Cami; Cizre'nin İslam'ı kabul etmesiyle 639 yılında kiliseden camiye çevrilmiştir. Abbasiler döneminde cami yıktırılıp, onarıma alınmış, 1160 yılında Cizre Beyi Baz Şah'ın oğlu Al Sencer tarafından yeniden yaptırılmıştır. Kesme taştan, dikdörtgen planlı olup, üzeri kasnaklı kubbe ile örtülmüş, kubbeler demir köşebentlerle güçlendirilmiştir. İbadet mekânı sütunlarla üç bölüme  ayrılmıştır. Giriş kapısı üzerine Kuran’dan alınma ayetler yazılmıştır. Giriş kapısı demirden olup, 1983 yılındaTopkapı Sarayı Müzesi’ne götürülmüştür. Bu kapı üzerinde gümüş motifler ve bakır kufi yazılar bulunmaktadır. 1156 da dört köşe inşaa edilen minaresi 1945-1946 ve 1971 yıllarında 2 kez onarım görmüştür.Gösterişten uzak bu sade yapının kapısı ve üzerinde  bulunan tokmağı yapının kendisinden daha  ünlüdür  denilebilir.
Ben bu kapı tokmağını  değerli dostlarımız İbrahim Terzioğlu ve Oğlu Emin Terzioğlu’nun sahibi olduğu Emin Antik Sanat Galerisinin  logosunda  gördüm ilk kez.Bunca  yıldır  Sanat Tarihciliğimin bilgi  birikimi  bu eseri  daha önce keşfetmeme yetmemişti. Şu anda  bu galeride devam eden sergimin hikayesi de  bununla  başladı.Bu tanışıklığı sağlayan aziz dost Ümit Yaşar Gözüm’ün hakkını da  burada  gönülden  teşekkürlerimizle  teslim etmemiz  gerekir.

Logoda ilk gördüğümde  olağanüstü bir  yorum ve işcilik  dikkatimi çekmişti …Beni soluksuz  bırakan  bu  çift ejder hayalgücümle  gelecekte  yapacağım  resmin içinde  yerini almaya başlamış, güvercinlerle  yer kapma savasına  girmişti  bile.Küçük bir  araştırma  ile  kaynağına  ulaştım.İlk ipucu  İbrahim Terzioğlu’nun  bir kısmını  yazdığı ve  yayına  hazırladığ,ı ilk tanışmamızda  bana  armağan ettiği “Türk Dünyası Mimarlık Abideleri”  kitabı  oldu..

Ortasında  bir  arslan  başı  bulunan   bu çift ejderin  bulunduğu yer Cizre Ulu Camii’nin, 12. yüzyıla tarihlenen, eşsiz bir el işçiliğine sahip ahşap kapısıdır.Selçuklu sekiz köşeli yıldızının işlendiği ahşap kapı üzerinde  kapı tokmağı  şeklinde tunçtan yapılmış ejderlerin başlarından biri sağa ve diğeri sola dönüktür. Ejderler sivri kulaklı, badem gözlü ve kanatlı, ağızları açık adeta gövdeyi ısırır durumdadır.Gövdeleri yılan pulu ile kaplı ve ortadan düğümlüdür. Birbirine dolanan kuyrukların uçları kartal başı şeklindedir.1976 yılından beri Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde sergilenen kapı tokmağının diğer teki 1969 yılında yerinden sökülerek çalınmıştır ve günümüzde Kopenhag David Samling Müzesi’nde sergilenmektedir. Üzerindeki  kapı tokmağı ise;  kapı ile  birlikte İstanbul da İslam Eserleri Müzesi’nde  sergilenmektedir.
. XI.-XIII. Yüzyıl Anadolu Selçuklu sanatında buna benzer hayvan tasvirleri, ejder ve yılan figürleri çok sayıda kullanılmıştır. İslâm sanatında da ejder figürlerinin ayrı bir yeri vardır. Orta Çağ İslâm dünyasında hem kapı tokmağı ve hem de yapıyı her türlü kötülükten koruyan bir muhafız olarak düşünülmüştür. Bu motifin kaynağı Orta Asya Çin sanatı olup, buradan Sasani, İskit, Hun sanatına girmiş, on iki hayvanlı Türk takviminde yer almıştır.  Ulu Cami kapı tokmağı Orta Asya, Selçuklu ejder figürlerinin tipik bir örneğidir.”

Cizre'nin geçmişi incelendiğinde karşımıza medreseler şehri  ve bu  medreseleri ünlendiren ; Ahmed El Cezeri, İsmail Ebul İz Cezeri  çıkar. Kapı tokmağında yer alan  ejder figürlerinin benzerleri  XII. yüzyılda kazıma tekniği ile Fizikçi ve Makine mucidi Ebul-iz İsmail Bin Rezzez El Cezeri tarafından Zengi Beyi Ebul Kasım Mahmud Sencerşah (1162-1170) döneminde yapılmıştır.Ejderlerden biri Dicle ,diğeri Fırat nehrini, ortadaki arslan başı Cizre insanını, alt bölümdeki kartallar ise savaş gücünü simgeler.
Ebul-İz, Cizre Tor (Dağkapı) Mahallesinde 1153 yılında doğdu. Botan Aşiretindendir. Adı İsmail olup babasının adı Rezzaz’dır. Lakabı ise, şeref, onur babası anlamında Ebul-İz’dir. Cizre’li olduğu için kendisi  El- Cezeri olarak adlandırılır. Dünyada eşsiz bir mucit olduğundan, kendisine “Zamanın güzeli” anlamında “Bediuzzaman” denilmiştir.  Ayrıca çalışanların ve işçilerin reisi olarak ün salmıştır. Kitaplarda tanındığı adı İSMAİL EBUL-İZ BİN RAZZAZ EL-CEZERİ olarak adı geçer. Batı dünyası onu Cazari (Gazari) olarak tanır. Meşhur olduğu en büyük ve değerli eseri, şüphesiz bütün icatlarının ve tekniğinin toplandığı kitabıdır. Kitabının adı :” EL CAMİU BEYN EL-İLİM VEL AMEL, EN NAFİU’ FİS-SANAAT İL-HİYEL” adlı Arapça olarak yazmış olduğu eseridir. Donald Hill, Ebul-iz’den çevirmiş olduğu kitabın adını “Al - Jazari’s book of İngnious Mechanival Devices” (El Cezeri’nin Mekanik Hareketler Mühendisliği Bilgisi)  Ebul-iz için Donald Hill’in yazmış olduğu esere dayanarak Nature Dergisi şöyle söylemektedir : “12. YÜZYIL MÜSLÜMAN MÜHENDİSLİĞİNİN DORUĞUNA ERİŞMİŞ BİR KİŞİ.” Bilim ve Ütopya 2002 Ocak sayısı “ROBOTLARIN VE OTOMASYONUN ATASI EBUL-İz EL CEZERİ” kapağıyla elli bir sayfa ayırmıştır. El Cezeri’nin yaptığı makine parçalarının bir kısmı kendisinden 200-350 yıl sonra yaşamış Giovanni de Dondi ve Leonardoda Vinci’nin eserlerinde rastlanmaktadır. .(A.Yaşın ) Cordoba’yı (Kurtuba) ünlendiren İbn-i El-Meymun’un  yaşadığı  mahallede büstünü  gördükten sonra Ebul-iz El-Cezire’nin Cizrede sadece bir  okul isminde  geçmesi düşündürücüdür
Türk İslam Sanatı için  çok önemli  olan  bu esere sadece bir  parçası  yurt dışına  kaçırılmış bir kültür  varlığı olarak görüp bilgilenmeyi kendimce  yeterli görmedim.Onu bir resmimde kullanarak tarihsel öneme sahip  bir  kültür  varlığını estetik düzlem içinde gelecek zamana miras olarak  bırakmak istedim.Resmin alt kısmındaki bantta yer alan güvercinler  geçmişle  bugünü birbirine  bağlayan kültür  köprüleridir…. Kapının iki kanadının da  sekiz  köşeli yıldız ile bezenmesi nedeniyle güvercinlerin sayısı sekizdir. .En öndeki  iki güvercinden siyah olanı nesli tükenme  tehdidi yaşayan   Cizre’nin ünlü arap ırkı güvercinine dikkat çekmedir. Resmin üst kısmında  yer alan hat yazı ise giriş kapısı üzerinde  yer alan kitabenin bir parçasıdır.
12.yüzyıla  tarihlenen,bizzat El-Cezeri’nin  yaptığına hükmedilen  kapı ve tılsımlı ejderler  bulunduğu yeri korusun diye yapılmasına rağmen  ne  yapıyı,ne  üzerinde  bulunduğu  kapıyı,  ne de kendini  koruyamamış.Bu resim kültür varlıklarımızı  koruma  işinin  tılsımlara bırakma yerine  yüksek koruma  bilincine sahip olunması  gerekliliğini bir kez daha hatırlatır  diye düşünüyorum.