10 Ekim 2017 Salı





HAN ‘DA  DOSTLUK VE  SANAT                                                                                                

Kadir  ŞİŞGİNOĞLU

Sanat insanın hayatla    ve  insanın  insanla bağlarını güçlendirip, onlara ortak bir geçmişin ve ortak bir geleceğin sorumluları olduklarını duyurabilecek  tek araçtır. Sanat  hayatın içinden gelir ve hayatın her alanına yansır , çünkü; sanat insan içindir. Sanatın değişken yenilikçi  dili insana  ve  yaşadığı  çevreye – kente  sürekli  yeni  önermeler  sunar. Bu  önermeler  toplum  tarafından  kabul gördüğü  ölçüde  insanın yaşamı renklenir.

 İnsan  yaşadığı  toplumun  kültürel  birikimlerinden beslenir. Kültürel birikimlerin  sürekliliği insanların  ve  sanatçıların  kültür üretebilmesi açısından  çok  önemlidir.  Sanatçının çabası  iki  yönlü  bir  zorunluluğa dayanır. Bir  taraftan toplumsal  birikimlerden   beslenirken  diğer  taraftan bu  birikimleri  zenginleştirecek katkılar  sunmalıdır. Ülkemizde  son yıllarda sayıları  giderek artan sanat  çalıştayların  (sempozyumların)  amacı da  budur. Ancak  burada sanat –sanatçı-toplum adına   doğru projelerle  doğru  hedefler koymak  gerekir.


Yerel  yönetimlerin  toplumun  eğitim-kültür-sanat  gereksinimlerini  karşılamaları Anayasal  yükümlülükleridir. Sanat  -Kültür ve  Eğitime ideolojik  bakan  yerel  yönetimler  bu  alandan  uzak  durmaktadır. Çağdaş  demokratik ve kültürel  düzeyi yüksek  toplum yaratmayı isteyen halkçı  yerel  yönetimler bu alana  kaynak  yaratıp, yatırım yapmaktadır. Ancak  yerel  yönetimlerin Kültür ve Sanat  konularında  yetişmiş  elemanı olmadığı için  bu  doğrultuda yapılan projelerin  çoğunluğu ya  sanatçı girişimi ya da  STK kaynaklıdır. Doğrusu  yerel yönetimlerin eğitim-kültür-sanat  konularında proje  geliştirebilecek, sanatçıları, kültür  üreten insanları, ilgili STK nı tanıyan,  danışmaya  ve işbirliğine  açık  personel istihdam etmeleridir.


Bu  yıl 3. Sü  yapılan Uluslararası Han Dostluk ve Sanat Sempozyumu  sanatın  ve  kültürün toplumsallaştırılması  adına  yapılan  en  doğru  projelerden birisidir. İstanbul Merkezli Rekreasyon Derneği’nin “ Han Sanat Köyü “ kurma  projesinin ayağı  olan  bu  sempozyum;  Kültür Bakanlığı, Eskişehir  Büyükşehir Belediyesi, Han Belediyesi ve Rekreasyon Derneği  tarafından desteklenmektedir.
Bir  zamanlar Bağdat-İstanbul ipek yolu üzerinde  yer alan, Hititlerden başlayarak Frig, Lidya, Pers, Makedon, Roma, Bizans ve Osmanlı  uygarlıklarının  tarihsel  kültürel zenginliğini yansıtan Han  kenti Anadolu da Türkmenlerin  ilk  yerleştiği bölgelerden  biridir. Yemeklerinde, folklorik  giysilerinde, kadın  başlıklarında, konuşma  dilinde, ozan  geleneğinde, mezarlarında, dağ-yayla  tutkularında Orta Asya’dan Anadolu’ya  Türkmen (Yörük)  izleri  yaşamaya devam  ediyor. Adını  aldığı Osmanlı yapımı üç yüz elli odalı Han geçtiğimiz  yüzyılın  başında yangın ve  bakımsızlıktan  yıkılmış, ancak; temeli ayakta.Rölevesi  yaptırılmış, yeniden  kurgulanmayı  bekliyor. Kızıl kiliseden dönüştürülen Cami  dıştan ve  içten  restorasyon  görmüş , değişerek günümüze  gelmiş. Yapı dışardan orijinal içerde ise  orijinal  pek  bir  şey  kalmamış. Üç  gözünden su akan Osmanlı  yapısı Üç gözlü  çeşme  ise  cephesini  şehrin  girişine   dönmüş  geleni  gideni  karşılamaya  devam  ediyor. Camiye  yaklaşık  iki yüz  metre   mesafede  bulunan Hamam ise;  Rekreasyon Derneği tarafından  restorasyonu  yapılarak  bir  etnoğrafik eserler ve  sempozyum resimlerinden  oluşan  bir  müze-galeriye dönüştürülmüş.


Tarihsel  mirasının, kültürel  zenginliğinin  ağırlığına  rağmen Han ulaşım ve  coğrafi  konumu  nedeniyle fazlasıyla  göç  vermiş,  terkedilmişlik  duygusu ile  kendini  dinlemeye  duran  ilçelerimizden  biri. İstanbul’da  koca  bir Han lı  mahalleden söz ediliyor. Kalan iki bin civarında  nüfus  ise  çoğu yaşlılardan ve  büyük  şehirlerde çalışma  hayatını  tamamlayıp baba evine  yerleşen  emekli orta yaş  kuşağından  oluşuyor. Yazları  ata-dede-baba   toprağını özleyenler biraz  kalabalıklaştırıyor nüfusu.
Han Frig  uygarlığının  tam  merkezi. Bu  nedenle  Tarihsel  ve  Arkeolojik  Sit  alanı  ilan  edilmiş. Kentin kuzeyinde  neolitik dönem yeraltı  yerleşimi  bulunmuş. Tarihlendirme  kesin olmamakla  birlikte  burada  uzun  süren  yaşamın  izleri  var. Küçük ve  kalabalık  ailelerin  yaşam  odacıkları, dini alanlar, tahıl depoları, su  kuyuları ve nekropol ile  yaklaşık  iki yüz  kişiyi  barındıracak bir  yerleşke. Kısa  süreli  kazı sonrası  hiçbir  koruma  önlemi  alınmadan olduğu  gibi açık bırakıldığından  iç tavan ve  duvar  kısımları vandal ziyaretçilerin günlüğüne  dönüşmüş. Hemen  kuzeyindeki  kayalıkların  üstünde  ise  günümüz Han’lıları yaşamaya  devam  ediyor. Başkent Gordion  uzak  olsa da Midas  adına  yapılmış en  büyük  anıt  ve  Frig  vadisinin  en görkemli  yapıları çok  yakınındaki  Yazılıkaya Köyü’nde. Anıtın  hemen  altında  başlayan  köy  çoğunluğu  Anadolu Mimarlık  geleneği taş-ahşap  malzeme ile  yapılmış dört cepheyi çevreleyen  orta avlulu planın  uygulandığı evlerden  oluşuyor. Alabildiğine  terkedilmiş, yalnız  ve  hüzün  dolu köy. Muhtarı aynı  zamanda yerleşimin  arkeolojik kazılarına  katılmış bölgeyi iyi bilen rehber ve  koruyucu.


Çoğu yıkılmış,  kimi çökmeye  başlayan  evlerin  arasında direnen   az sayıdaki  yapı  bahçe  duvarı, renkli  kapıları, ahşap  pencereleri, kirece  boyanmış taş  duvarları  ile  içindeki  hayatı  korumaya  çalışıyor. Yer yer yapılmış  betonarme  binalar  ise  eskiye soğuk bir  kibirle  bakıyor tenha Han  sokaklarında.  Meydanında ki  bir iki kahvehanenin önünde, duvar diplerinde  tahta iskemlelerde kendini  güneşe  vermiş insanlar  gündelik  yaşama renk  katacak yeni sohbetleri  kurmanın  peşinde.
Dört gün  boyunca  resim  yapıp arada  kenti ve çevreyi gezerken  gözlemledim  bunları. Yalnızlığından  sıkılmış Han kültür mirasını, tarihsel  zenginliğini ve  dostluğunu  paylaşmak  istiyor. Modern Türkiye de bir  Kültür, Tarih ve Sanat  Kenti olarak  varlığını  sürdürmek istiyor. Yüz  dönümlük  arazi  üzerine  kurulacak Sanat  Köyü tamamlandığında konaklamalı sanat  atölyeleri, dokuma –keçe  atölyeleri,yerel  ürünlerin  üretildiği, satıldığı mekanlar, galerisi, müzesi ile  Anadolu’ya   bir  model  olabilecek bir  uygulama. Rekreasyon Derneği Başkanı  Canan  Arabacı  heyecanla anlatıyor. Taşıdığı yüksek sosyal  enerji o  kadar inandırıcı  ve  güven  verici ki bu  projenin  bittiğini  ben  şimdiden  gördüm.Ekibi  ile (yönetim Kurulu üyeleri, Sempozyum  Küratörü  Seran Tepeoğlu, gönüllü  yardımcıları Yurdagül  Işıl, Sevgi Dağcı Koç) o  kadar  uyumlu  ki…kusursuz  bir  organizasyona imza  attılar.
Belediye  Başkanı  Erdal  Şanlı   en  büyük  destekçisi projenin. Eşi  Sevgi  Hanımla   mükemmel  bir  ev  sahibi. Kendi  evinin  bahçesinde  ağırladı  çoğu  yabancı otuz  kadar misafirlerini. Kendi ürettiği  ürünlerinden  pişirdikleri  yemekleri , kendi  elleriyle  ikram  ettiler. Hanım  muhtarımız  da  onların  en  büyük  destekçisi, yardımcısı. Her  biri  ayrı  değer ve  olan  Han  halkı sıcakkanlı, misafirperver. Ve  dertli …tanınmak  bilinmek  istiyorlar. Frig  vadisi ve Han yaya yürüyüş, bisikletli, otomobilli, özel  veya kalabalık  tur  gruplarına ,  Tarih  ve Kültür  tutkunlarına müthiş bir  arkeolojik  ve  kültürel  parkur. Doğal , bakir, keşiflere  açık.Zamanda  yolculuk gibi  bir  haftanın sonunda sempozyum  sergi açılışı ve şenlikle son  buldu  Orada  olduğum  süre  boyunca   Büyük Halk  Ozanımız Aşık  Veysel’in                                                  Dünyaya geldiğim anda                                                                                                                                            Yürüdüm hayli zamanda                                                                                                                                            İki kapılı  bir  Handa                                                                                                                                                  Gidiyorum gündüz gece”                       dizeleri  takıldı  dilime. Gerçekten de  Han ın  iki  kapısı  vardı. Bir  Çifteler  kapısı  diğeri  Yazılıkaya kapısı ..Ama  Hanlıların  sevgi dolu yüreklerinde  sonsuza  kadar açılmış  gönül  kapıları  ruhumuzu Han a gönüllü  tutsak  etti..                                                                                                                                                         

Bütün  emek  ve  yürek verenlere   sonsuz  teşekkürler.                                                                                                                                                                   

8 Mayıs 2017 Pazartesi

 
NAZIM HİKMET  İLE  PRAG'DA BULUŞMAK

Kadir ŞİŞGİNOĞLU

Constanty Borzecki (Mustafa Celaleddin Paşa) Polonya’ dan, Julien  Dedroit (Mehmet Ali Paşa) Almanya’ dan Türkiye’ ye sığınarak Müslüman oldular. Gelişleriyle  ilgili  bir  çok  rivayet olan  bu  iki  insan Ordumuzda kahramanlıklarıyla genç yaşta paşalığa yükseldiler. Mehmet Ali Paşa Mereşal ve Başkumandan iken 1878’ de Arnavutluk’ ta, Mustafa Celaleddin Paşa 1876’ da Karadağ’ da şehit edildiler. (Mehmet Ali Paşa Nazım Hikmet’ in annesinin dedesi, Mustafa Celaleddin Paşa, dedesinin babasıydı.)  Sultan Abdulaziz zamanında Mustafa Celâlettin Paşa’nın  yazdığı “ Eski ve Yeni Türkler” adlı eseri Türk milliyetçiliğinin oluşmasında etkisi  olmuştur.Bu  kitap aynı zamanda  Osmanlı döneminde  Türklerle  ilgili  yazılmış ilk  kitaptır.  
“Müşir Mehmed Ali (Karl Detrois) Paşa’nın Leyla adındaki kızı ise, Polonya’daki başarısız ihtilâl teşebbüsünden sonra 1849 yılında 23 yaşındayken Osmanlı Devletine sığınan Mustafa Celaleddin (Yüzbaşı Konstantin Polkozic Borzecki) Paşa’nın oğlu Hasan Enver Paşa ile evlendi. Bu evlilikten 5 çocuk oldu; Celile, Mehmed Ali, Mustafa Celaleddin, Sara ve Münevver. Şair Nazım Hikmet Celile’nin oğludur. Nazım Hikmet’in baba tarafından dedesi Mehmed Nazım Paşa da Selânik’in son valisidir.”
Nazım Hikmet’te Selanik doğumludur. Şiirleri elliden fazla dile çevrilip ödül almış ve bir çok yerli ve yabancı sanatçı tarafından bestelenmiştir. T.C  Vatandaşlığından çıkarıldıktan sonra Sürgün hayatının bir kısmı Prag’da geçiren şair; şiirlerinin bir çoğunu cafe Kavárna Slavia’da kahvesini yudumlayarak yazmıştır.

Prag daki ilk günümde serbest zamanda ilk  olarak  Kavárna Slavia’yı aradık. Akşam olmuş Prag’ın ışıkları Vltava nehrine düşmüştü. Charles  köprüsünden sonraki  köprünün  tam karşısında duruyordu  Kavárna Slavia.Yaşı ilerlemiş tombul resepsiyonist hanıma  İngilizce  olarak “Türk Şairi Nazım Hikmet ‘in  fotoğrafını görmek istediğimizi  söylediğimizde  “Nazım Hikmet Photos”  diyerek parmağı  ile içeriyi  işaret  etti.Heyecanla  Kafeye  uğramış  yazarlar, şairler, aktörler, aktiristlerin  fotoğraflarını inceledik ten sonra  iç bölümde birden siyah beyaz  bir fotoğrafta  Nazım Hikmet’le  göz göze geldik. O kafede  memleket hasreti ile  yazdığı  şiirleri  sizler  için benim  fotoğraflarımla buluşturmak istedim.Biraz erken gelme  şansımız  olaydı  Vltava nehri , yolu ve köprüyle  ve biraz  İstanbul-Karaköyü çağrıştıran görüntüsü  eşliğinde  ustanın  şiirlerini okuyabilirdik kahvemizi  içerken...Kısmet bir daha ki  sefere....


Külahlı kuleler Pırağ                  
şehrinde,                                                                                                                                           Ağarınca akşamın üzerinde
Düşe giren dünyalar aydınlanır                                                                                                                  
İstanbul’da bir Memet var                                                                                                                      Altısına bastı bu yıl. 





Pırağ’da bir yandan ağarıyor ortalık                     Bir yandan da kar yağıyor  , sulusepken , kurşuni Pırağ’da ağır ağır aydınlanıyor barok;                  
Huzursuz, uzak                                                      
Ve yaldızlarında kararmış keder.                                                                                                                                    
Ölen bir yıldızdan uçup gelen kuşlara benziyor.                                                                                   Dördüncü Şarl Köprüsünde heykeller.




YAHUDİ MEZARLIĞI VE ÖLÜMDEN BETER BİR ŞEY

Pırağ'dan bir araba geçiyor
Tek atlı bir yük arabası                                                                                                                 Yahudi mezarlığının önünden.                           Bir başka şehrin hasretiyle yüklü araba,Arabacı   Pırağ’da Yahudi mezarlığında sessiz soluksuz
ölüm.                                                                   Ah gülüm, ah gülüm,                                                                                                                             Muhacirlik ölümden beter..


Şair memleketten uzak,hasretten delik deşik                             Eski Kent’te duruyordu.                                      
Meydanlıkta yapayalnız                                                           Gotik duvar üstünde                                                                   Hanuş ustanın saati                                                                     On ikiyi vuruyordu.                                                             
Ve çanları çalan ölüm                                                               Ve yukarda öttü horoz                                                                                                         
Şair memleketten uzak,Hasretten delik deşik  ….
Etrafına dalgın baktı

Yine 20 Aralık 1956. 

22 Mart 2017 Çarşamba











İSTANBUL/ANKARA SERGİLERİNDE                                                                                                     TRABZON VE KARADENİZLİ RESSAMLAR RÜZGARI

Kadir ŞİŞGİNOĞLU *                                                                                                                                                            
KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Öğretim Görevlisi

Altı bin yıllık tarihi, uygarlıkların  geçiş yolu üzerinde  olmasının yarattığı  stratejik konumu ile  Doğu Karadeniz’in  kilididir Trabzon.  Sırtını yaz kış  başından  sisi, dumanı  eksik olmayan Zigana’nın, Kaçkar’ların  zümrüd  yeşili ormanlarına ve yaylalarına dayayıp, eteğinde Karadeniz’in  hırçın  dalgalarını sakinleştirir. Zengin florası, bin bir renk  çiçekleri, göz alıcı coğrafyası, deniz- insan -toprak üçlemesi  ile zengin bir hayat ritminin kaynağıdır  Trabzon ve Karadeniz.
   
 Kafkasya ve Hazar uygarlıklarının Batıya  açılan kapısı, Çin’den başlayan İpek Yolunun Karadeniz’deki son  durağıdır Trabzon.  Kuruluş tarihi kesin olmamakla birlikte Antik Trabzon’un bir Milet kolonisi olarak M.Ö 700 lü yıllarda gelişmeye başladığı  yazılır. Daha sonra Pers ve Roma egemenliği altına girer. Pagan  inançları yaşanır bir süre. Hristiyanlıkla birlikte Doğu Karadeniz ve Trabzon bir hristiyanlık merkezidir. Bizans döneminde Trabzon özerkliğini ilan ederek Bizans ile rekabete girip, sık sık doğusundaki Gürcüler ,  güneyindeki Türkmenlerle işbirliği  ve akrabalık ilişkileri içine girerler. Bayburt, Gümüşhane ve Trabzon Yaylaları İslamiyet öncesi  Türk boylarının  yaşadığı  yerlerdir.
 
 1461 de Fatih Sultan Mehmet ile  Osmanlı kenti olan Trabzon’un çok kültürlü, çok dilli yapısı kentin kültürel kimliğini güçlendirmiştir. Osmanlı'dan önce, ağırlıklı olarak Rum kültürünü temsil eden, ayrıca azınlık kültürü olarak içerisinde Ermeni ve Ceneviz kültürlerini de barındıran Trabzon, coğrafi yakınlık nedeniyle, çevresindeki Gürcü, Laz ve Türkmen kültürleriyle de etkileşim içerisinde olmuş, ortaya ilginç bir sentez çıkmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Trabzon, ticari potansiyeli, entelektüel  birikimi ve çok kültürlü kozmopolit yapısı açısından, İstanbul, Selanik ve İzmir ile birlikte, Trakya ve Anadolu bölgesinin en önemli kentidir. Trabzon, her yönüyle İstanbul'dan çok küçük olmasına rağmen, sosyal ve kültürel yapısı itibarıyla, adeta bir "küçük – İstanbul” dur. 1840'lı yıllarda Marsilya ile arasında doğrudan  gemi seferleri yapılmaktadır. Aynı dönemde Trabzon'da ABD'nin, İngiltere'nin, Fransa'nın, İtalya'nın başkonsolosluğu vardır.Cumhuriyetin ilk yıllarında bu kentte çıkan süreli yayınların sayısı 57 dir. Yine aynı yıllarda Trabzon'da opera, tiyatro binaları bulunmaktadır.Eski Trabzon sokaklarında Cumbalı evlerden  ve konakların avlularından gelen hanımların müzikli eğlencelerinin sesi yankılanır.Nerede ise her evde ud, kanun,piyano çalınır.Anadolu da ilk şehir tarihi bir Türk tarafından  bu kentte yazılır.  

Bu kültürel atmosfer içinde resim sanatına ilgi de  oldukça  canlıdır. Çok sayıda yağlıboya resimleri  ve gravürleri  yapılmıştır Trabzon’un.”Memleket resimleri” projesi kapsamında  Mahmut Cuda  gelir Trabzon’a.  Cumhuriyet dönemi  ile Zeki Kocamemi’nin Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu keşfetmesi ile  başlayan Trabzonlu ressamlar kuşağı her  yıl genç kuşakların  bunlara eklenmesi ile sayıları artmaktadır. Trabzon’da resim sanatının sevilmesinde 1950 li yıllarda Trabzon Lisesinde  öğretmenlik yapan  çağdaş Türk Resminin önemli ismi Kayıhan Keskinok’un  fazlasıyla katkısı vardır. O günlerde  Kayıhan hocanın öğrencisi olan  bir çok genç  bugün Türk resminin  önemli ustalarıdır.

Günümüz   Türk resminde Trabzon’lu  ressam ve akademisyenlerin ağırlığı çok fazladır. Bedri Rahmi Eyüboğlu, Süleyman Saim Tekcan, Mustafa Ayaz, Ali Candaş, Muzaffer Akyol, Burhan Uygur, Orhan Peker, Mustafa Ata, Osman Akbay, Aydın Ayan, Kemal İskender, Nedret Sekban, Veysel Günay, Mustafa Sekban, Şenol Yorozlu, Sali Turan, Ahmet Umur Deniz,  Mustafa Salim Aktuğ , Orkun Müftüoğlu ,  genç  ressamlara yaptığı  liderlik-çarpıcı projeleri ile Hakan Esmer ve bunların dışında bir çok ismin Çağdaş Türk resim sanatına  katkılarından söz edebiliriz.

Türk resim sanatı ve özel müzecilik alanında da Süleyman Saim Tekcan’ın İstanbul da IMOGA ,  Mustafa Ayaz’ın Ankara’daki Mustafa  Ayaz Müzesi  bile “Türk sanatında Trabzon geleneğinin” ne kadar güçlü olduğunu  gösterir. Trabzon’da  yaşayan ressam Haydar Durmuş’un Kendi adı ile açtığı Elmaalan Haydar Durmuş Sanat Müzesi  de desteklendiğinde bu iki  müzenin mütevazi kardeşi  olarak kente kimlik kazandıracaktır.

Böylesine köklü bir kültür ve ilgiyle beslenen  Trabzon resmi   “Yolu Trabzon’dan Geçen Sanatçılar Sergisi 1 ve 2” ile ülke genelinde oldukça ses getirmiştir. 25 Martta İstanbul’da yeniden Trabzon resmi rüzgarı esecek . TİAB ın  (Trabzon’lu İşadamları ve Bürokratları Derneği )  kentsel dönüşümle  İstanbul’un gözde semtlerinden biri olan Ümraniye Çırçır Ormanındaki  dernek merkezini  bir kültür ve sanat merkezine  dönüştürdüğü Trabzonpark’ta. Bu merkezin ilk sergisi  Trabzon  ile bağı olan on altı ressamın    (Ali Candaş Süleyman Saim Tekcan, Ceyhan Murathanoğlu, Evrensel Baş, Mustafa Sekban, Meher Bayramoğlu, Aysel Kul, Alaybey Karoğlu, Kadir Şişginoğlu ,Safa Bayar Yavuz, Bulent Yavuz Yilmaz ,Güler Genç Erol, Ekrem Kutlu , Muzaffer Malkoc , Necati Seydi Ferahoğlu , Nurgül Ferahoğlu) eserlerinden oluşuyor. Bu sergiyi ikinci bir on altı ile  yeni bir sergi izleyecek. Bu projenin  yürütücüsü Fulya Candaş Uyarlar. Önümüzdeki  yıllarda  genç sanatçılara da kapılarını açacak bu yeni mekan, iş dünyası ile sanat dünyasını  çok özel bir atmosferde  bir araya getirerek  Türk resim sanatına  önemli katkılar sağlayacak.

Aynı gün  Ankara Kalesinde,  Ankara’nın  gözde sanat mekanlarından  Emin  Antik Sanat Merkezi kırk bir Trabzonlu ve Karadenizli ressama  ev sahipliği yapacak. Çift  sergiye imkan veren salonları, müthiş Ankara manzarası, değerli antik koleksiyonu  , özel yemekli  toplantılara uygun cafesi   bu  sergi ile birleşince  izleyenler  eminim  41 kere  maşallah diyeceklerdir. İstanbul sergisinde de yer alan  Ali Candaş, Süleyman Saim Tekcan, Alaybey Karoğlu, Kadir Şişginoğlu , Bülent Yavuz Yilmaz ,Güler Genç Erol, Necati Seydi Ferahoğlu , Nurgül Ferahoğlu ‘ndan başka  Türk resminin çok değerli  isimleri Osman Akbay, Mustafa Ayaz, Aydın Ayan, Şenol Yorozlu, Mustafa Salim Aktuğ   ve  farklı kuşaklardan  Trabzon’lu ressamlar ile  Ordu’lu Önder Aydın , Celalettin Tandoğdu’nun ,Giresun'lu Himmet Gümrah'ın eserleri  de bu sergide yer alacak.

Bu sergiler sürdükçe  evrensel sanat kültürünün etkileri  Trabzon’da  daha çok hissedilecek , Trabzon ön yargılı, bağnaz, kibirli özgüvenini   gelişen kültürel kimliğinin içinden  temizleyerek  bölgede kuzey yıldızı gibi parlayacaktır diye düşünüyorum. Şimdi  sıra yolu İstanbul’a ve Ankara’ya düşen Trabzonlularda. Bu sergileri kaçırmayın.