http://www.artsnt.com/kadir_sisginoglu.php
ÇALIŞMALARIMI BURADAN İZLYEBEİLİRSİNİZ
24 Nisan 2013 Çarşamba
14 Nisan 2013 Pazar
TARİH BİLİNCİ VE TARİHİN İZİNDE GÜVERCİN DÜŞLERİ
Öğr. Gör Kadir
ŞİŞGİNOĞLU
KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi BL.
Sanatsal yaratım yüksek
duyarlılık ürünüdür. Sanatçı İlgi alanlarının belirlediği yönelimlerle kendini besleyecek kaynakları bulur. Bulduğu kaynaktan yakaladığı
özü uzun bir zihinsel sindirim sürecinden geçirir, hayal
gücünü,yaratıcılığını katar, yeni bir
görünüm, yeni bir kimlik kazandırır. Kendi yeterlilik
testlerinden geçirdikten sonra onu
çevresi ile paylaşır. Aslında bu
süreci duyarlı tepki verme,
özümseme/içselleştirme, paylaşma ve etkileşim gibi kavramlarla açıklayabiliriz. Bu sanatsal eylem süreçlerinin
sınırlarını sanatçı-bireyin görev ve
sorumluluk bilinci belirler.
Bazen sanatçı bir düşünceye
takılıp yaşamı boyunca onu
irdeler, bazen dönemsel farklılıklar yaşar. Ancak; her durumda düşünsel evrim ve sanatsal üretim sanatçının yaşadığı
sosyal - fiziksel çevrenin ve
psikolojik atmosferinin izlerini
taşır. Sanatçının mekan ve zaman
kavramı uçsuz bucaksızdır. En yakından
başlayarak en uzağa, an’la başlayıp
geçmişin bilinmez derinliklerine kadar ulaşır. Çoğunlukla geçmişten aldığı izleri sürer bir avcı gibi. Yakaladığı bir izi sürdürür, kendi çağının zamanına
getirir, güncelleştirir. Bununla da yetinmez geleceğe yönelik tasarımlar yapar,
geleceği şimdinin içine taşır.
Bu nedenle geçmiş
ve tarih her zaman sanatçının ilgisini
çeker. Geçmişe ve tarihe ilgi
aynı zamanda aydın olma sorumluğunun bir gereğidir. Aydın olma toplumun geleceğine ilişkin önermelerde bulunabilme
demektir. Geleceğin kurgulanabilmesi geçmişin doğru
okunması ve değerlendirilebilmesi ile olanaklıdır. Geçmişi doğru okumak,
değerlendirmek, geleceğe ilişkin yönsemeler yapmak yüksek tarih bilinci gerektirir."Tarih bilinci, aklın rehberliğinde tarihi anlamlandırma çabasıdır. Akıl devreden
çıkarsa tarih de tarih olmaktan çıkar" Aklı devreden çıkararak tarihi
anlamaya çalışmak geçmişe dair
bilgiyi gereksiz bir yük
olarak taşımaktır. Tarih
bilincine sahip bir kimse, tarihi ölü bir geçmiş olarak değil, yaşayan, yaşamı
anlamlandıran ve güzelleştiren canlı bir varlık olarak duyumsar. Tarih bilinci için
kronolojik olarak tarihe ve bu tarihin
yaratıldığı coğrafyaya (hem bilgi olarak, hem de toprak,yurt olarak)
egemen olunmalıdır. Çünkü; tarihini bilmeyenlerin coğrafyalarını
başkaları çizer.
Tarih bilincinin
çocuklara, genç kuşaklara
kazandırılması ancak nitelikli bir tarih eğitimi ile olur.Tarih eğitimi sadece
tarihi ve olayları kronolojik sıra
ile ezberlemek demek
değildir. Olayları neden-sonuç ilişkileri içinde
çözümlemek demektir. Her sonuçtan ders
çıkarmak demektir. ”Tarih
tekerrürden ibarettir” diyen ve tarihe bu kadar sırtını dönen başka
bir toplum herhalde yoktur. Ne yazık ki tarih eğitiminde çocuklarımıza tek yanlı olay
ve tarih ezberi yaptırarak tarihten nefret ettiriyoruz. Tarih öğrenmeye karşı isteksizlik yaratıyoruz. Efsane tarihçiliği ile genç
beyinleri siyasal ideolojilerin
egemenliğine bırakıyoruz. Ömer Hayyam
belki de en çok bundan korkuyordu “Tarih kainatın vicdanıdır” derken.
Sadece 250 yıllık tarihi olan
Amerika da liselerde bile tarih dersi 4 kalın ciltlik kitapla işlenir .
Üniversitelerde ise tarih dersi daha da önemlidir. Çünkü Amerika bilir ki,
Amerikan ideallerinin aşılanması için ancak güçlü bir tarih bilinci gereklidir…Fransızlar,
İngilizler , Almanlar da tarih bilincinin geliştirilmesine çok önem verirler. Ama
bu noktada en ileri gidenler Japonlar ve özellikle de İsraillilerdir. Japonlar yeni
Hiroşimalar olmasın diye özellikle ilk ve orta öğretim düzeyinde olan
öğrencilerine her zaman Hiroşima ve
Nagazaki’ yi gezdirerek gençlerini
bilinçlendirirler. Bu gün İsrail hem kendini dünyaya haklı gösterebilsin, hem
de çocuklarına İsrailli olmanın, Yahudi olmanın ne olduğunu gösterebilsin diye en zeki çocuklarını tarihçi yapar. 2500 yıl devletsiz yaşamalarına rağmen benliklerini
kaybetmemelerinin nedeni tarih
bilincidir.
Anadolu coğrafyası
insan uygarlığının en eski
kalıntılarının bulunduğu, günümüze
kadar bir çok toplumun
varlığını sürdürdüğü bir uygarlıklar müzesidir. Dünya tarihinin en önemli
olaylarının büyük çoğunluğu bu
topraklarda yaşanmış ve
yazılmıştır. Bu nedenle bu
topraklarda yaşayanlar, tarihe sırtını
dönemez, gözlerini ve aklını geçmişe kapatamazlar. Ecdadını unutanlar; kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca
benzerler” diyen Çin atasözü geçmişle
gelecek arasındaki bağı ortaya
koyar. Geçmişin bilinmesinin, gelecek kuşaklara aktarılmasının önemini
açıklar.
“Güvercin Düşleri’min”
tarihle buluşmasının, tarihin izini
sürmesinin nedeni de budur. Resimlerimde Anadolu uygarlıklarını, yarattıkları kültürleri, kültürel etkileşimlerini araştırıyor,
günümüze bıraktıkları mirası anlamaya çalışıyorum. Anadolu
Uygarlıklarının kültürel sembollerini resimlerime aktarıp görsel bir düzen içinde Güvercilerimle buluştururken, izleyiciye
tarihin penceresini aralama fırsatı veriyorum.
Merak duyguları ile estetik bir
düzen içinde geçmişe yolculuk
yapabilmelerine olanak hazırlıyorum.
Bu çalışma sürecimin
en yakın tanığı değerli dostum ressam, sanat eğitimcisi Bünyamin Balamir
“Kadir Şişginoğlu Hititler'in ülkesinde,
başkentinde, onların kültür kalıntılarının üzerinde dünyaya geldi. Aslını inkar
etmeden, sanatın evrensel ve çağdaş dilinde Anadolu kültürünü güncelleştirmeye
çalışıyor resimlerinde. Başka hangi topraklarda var Hacı Bektaş-i Veli ve
Mevlana ? Bizim bize sahip çıkışımızın, onurunu ve kişiliğini korumaya çalışma
erdemimizin saygınlığıdır O'nun resimleri Resimlerinde şiirleşen anılar yazıyor. Bizi bizle,
bizi Anadolu'yla, Anadolu'yu tarihle buluşturmak için. Bu toprakların insanı
olmanın asaletini vurgulamak için. O
resim yapıyor. Sanatın evrensel dilinde insancıl yolculuklar yapıyor. Bir vefa
örneği gösteriyor. Bir Anadolu türküsü söylüyor resimlerinde, Hititlerden
günümüze uzanan"... diyerek resimlerimi anlatıyor
Güvercinler tarihin derinliği
içinde kanat çırparak Anadolu mitolojisinde yer alan tanrı-tanrıçalarla buluşuyorlar. Kiminde Çatalhöyük
ana tanrıçasının bedenini sarıyor, kiminde Hitit tanrısı Kubaba’nın sembolü oluyor, kiminde savaş tanrısı Mars'a
kafa tutuyor, Apollon’a Athena’ya çalım satıyor. Hitit
rölyerflerinde, yazıtlarında dolaşıyor.Tarihi yapılara eşlik ediyor. Mevlana’da
sema, Hacı Bektaş-i Veli de semah oluyor. Güvercinler uçuyor, uçtukça resim yüzeyinde tarihin
katmanları aralanıyor. Günümüzden
geçmişe doğru güvercin kanadında zaman yolculuğu
başlıyor.Tarihin izinde bu yolculuk bir süre daha devam edecek.
13 Nisan 2013 Cumartesi
“MÜZESİZ ÜNİVERSİTE, ÜNİVERSİTESİZ
MÜZE OLMAZ” (M.Kemal Atatürk)
Öğr.Gör.Kadir ŞİŞGİNOĞLU
KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bl.
Yüksek öğretim ile birlikte bilimsel araştırmalar
yapma amacıyla kurulan üniversitelerin, tarihi
gelişimi sergileyen, geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran müzeler
ile benzer özellikleri vardır.
Çağdaş müzeciliğin iki önemli işlevi olan araştırma ve eğitim aynı zamanda
üniversitelerin iki temel amacıdır.Bu durum üniversiteler ile müzelerin
yollarının kesişmesine neden olmuştur.Bilimsel ve resmi ilk müzelerin
üniversitelerin içinde kurulmuş olması bu düşüncenin kanıtı sayılabilir. Üniversitelerde müzelerin olması eğitim kurumunun gelişimini göstermesi
açısından önemlidir. Aynı zamanda müzeler bulundukları eğitim kurumlarının
saygınlığını artırırlar.
Müzeler, kendi varlıklarını sürdürebilmek için araştırma yapmak
zorundadır. Araştırmalarının bilimsel bir boyut kazanabilmesi için
üniversitelerin akademik desteğini almalıdır. Üniversiteler ise; toplumsal kültürün gelişmesi için ilgi alanlarına uygun
projeler geliştirir, araştırmalar yapar,
bunları ilgili kurumlarla ve toplumla
paylaşırlar.
Avrupa’da 1930’lu yıllarda gündeme gelen müze eğitimi, başlangıçta sadece ilköğretim
öğrencilerinin dünyasına yönelmiştir. Günümüzde “yaşam boyu eğitim”
kuramına bağlı olarak müzelerin eğitim işlevinin daha çok
öne çıkması üniversitelerle ilişkisini güçlendirmektedir. Eğitimde gelişmiş
ülkelerde müzeler, araştırma alanında adeta birer üniversite gibi çalışırken,
üniversiteler ise; müzecilik ve
müze eğitimi alanında yeni
araştırmalarla müzeciliğin gelişimine
yön vermektedir. Çağdaş dünya, etkileme gücü nedeni ile müzelerin toplum
mühendisliğinin önemli bir aracı olduğunu fark etmiştir. Deyim yerinde ise
“çağımız müzeler çağıdır” (McLeod,1998:308).
Üniversitelerin genel eğitim yapılarına uygun olarak müze
kurmaları teşvik edilmeli, kolaylaştırılmalıdır. Bu kapsamda dünyada ve
ülkemizde bir çok üniversitenin müzelerini kurarak, müzelerden öğretim programının devamı
olarak yararlandıklarını görebiliriz. Özellikle gelişmiş ülkelerde
bir çok müze güzel sanatlar fakülteleri
ile birleşmiştir. İngiltere’de Oxford,
Cambridge, Glascow, Manchaster Üniversite Müzeleri uygulamalı sanatlar, İngiliz
klasikleri ve Mısır antikaları ile doğal bilimler alanında önemli
koleksiyonlar; Harward, Yale,Princeton Üniversiteleri ise koleksiyonları
bakımından ABD’nin en büyük koleksiyonlarını oluşturmuşlardır (Erbay, 1998:47).
ABD Charleston’da Doğu Illinois Üniversitesi Tarble Müzesi üniversite ile
birlikte çalışan bir
kurum niteliğinde öğrencilere kültür ve eğitim deneyimleri fırsatları
oluşturmaktadır. Eğitim yöntemlerinin
teorilerini sınıflarında öğrenen
öğrenciler, Tarble Müzesi’nin halk sanatı odaklı sergilerinde sanat
hakkında konuşmanın bir çok
modellerini öğrenirler (Belleville, 1999:4).
Ülkemizde bu düzeyde
üniversite-müze ilişkisini
çağrıştıran modellerimiz
oldukça azdır. 1937 de kurulan Mimar
Sinan Üniversitesi Resim Heykel Müzesi, ODTÜ Müzesi, İÜ Müzeleri ile daha yakın zamanda
kurulan Gazi Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi Müzesi, Eğitim Fakültesi Resim Heykel Müzesi, AÜ Oyuncak
Müzesi, Anadolu Üniversitesi Çağdaş Sanatlar Müzesi, Hacettepe Üniversitesi
Sanat Müzesi ve yeni kurulan Dumlupınar Üniversitesi Müzesi üniversite öğretim
programına destek veren üniversite müzelerimizdir.Bütün üniversitelerin
öncelikle kurumsal kimliğini geliştirebilmesi için müze kurmaları, daha sonra
bu müzelerden müze eğitimi konularında yararlanmaları istenilen gelişmedir.
Konya Selçuk Üniversitesi de
“Türkiye’nin En Büyük Sanat Müzesi”
iddiası ile oluşturduğu son
derece çağdaş müze projesini uygulamaya koymuştur. Bir taraftan müze inşaatı devam ederken, diğer
taraftan Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof.Dr. Hüseyin
Elmas öncülüğünde müzenin içini doldurma
girişimlerini başlatmıştır. Periyodik aralıklarla davet ettikleri sanatçılara workshop’lar
yaptırarak , kişisel sergiler ve çalıştaylar düzenleyerek öğrencilerin bilgi ve
deneyimlerini artırdığı gibi müze
koleksiyonunun oluşumuna da katkı sağlamıştır. Son olarak da ülke genelinde çok
sayıda sanatçıya müzeye eser bağışı
çağrısında bulunmuş, çağdaş sanat eğitiminin gereğine inanan duyarlı bir çok sanatçı bu çağrıya
olumlu yanıt vermiştir. Şimdiden müzenin hatırı sayılır bir
koleksiyonu olmuştur.
Müzesi ile bütünleştiğinde abartısız Türkiye’nin en
güzel, dünyada eşi benzeri az bulunur
Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, binası ile, uyumlu bir orkestra
gibi çalışkan kadrosu ile sadece
Konya’ya değil yakın bölgeden başlayarak tüm ülkemize sanat
eğitimi alanında olumlu katkılar
sağlayacaktır.
Dünyanın en eski uygarlığını ve kent
kültürünü yaratmış, Çatalhöyükte başlattığı
estetik form arayışını Hatti, Hitit ve Friglerle sürdürmüş Konya; çok sayıda uygarlıkların kültür ve sanat örneklerinin iç
içe bulunduğu zengin kültürel mirasa sahiptir. Roma –Bizans , Selçuklu-
Osmanlı gibi evrensel kültür örnekleri kentin görsel kültürünü ve düşünce
evrenini zenginleştirmiştir. Konya; Mevlana ile Anadolu Türk İslam Tasavvuf
düşüncesinin merkezi olmuştur. Bu zengin miras geleceğin sanatının yaratılmasında temel oluşturacaktır.
Geçmişin kültürel zenginliklerinden yola
çıkılarak çağdaş bir dil ve
yorumla yaratılmış sanat eserleri ile dolu müzenin olduğu fakültede eğitim alan öğrenciler kendi üsluplarını bulma aşamasında zengin deneysel süreçler
yaşayabilecektir. Her yaşanan süreç öğrencilerin yaratıcı yönlerini ve sanatçı
kimliklerini güçlendirecektir.
Bu özveri ile atılan adımlar çok
değil bir on yıl sonra Anadolu’nun
uçsuz bucaksız bozkırlarının bulunduğu Konya’da göz kamaştıran bir sanat vahası yaratacaktır. Bu adımlar belki de
Cumhuriyet sonrası Anadolu’nun gecikmiş kültürel aydınlanmasının başlangıcı
olacaktır.
Tüm emek verenlere gönül dolusu
teşekkürler….
Bu yazının bir kısmı "MÜZE KÜLTÜRÜ VE EĞİTİMİ" isimli kitabımdan alıntıdır.
12 Nisan 2013 Cuma
ZİRAAT BANKASI TÜNEL SANAT GALERİSİ
8 Nisan saat 18.00 de 20. kişisel sergim "Tarihin İzinde Güvercin Düşleri" isimli sergim Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisinde açıldı... İnsanın içine işleyen soğuya, yağmura ve yürürken darmadağın eden rüzgara ve de İstanbul'un trafiğine rağmen açılışa gelerek beni onurlandıran ve gururlandıran değerli dostlara,arkadaşlarıma sevgili öğrencilerime ve değerli sanatseverlere çok çok teşekkür ediyorum. 26 Nisana kadar açık kalacak sergimde Güvercin Düşlerim tarihin izinde sizleri bekliyor...
3 Nisan 2013 Çarşamba
20. Kişisel Sergim " Tarihin İzinde Güvercin Düşleri "
8 NİSAN PAZARTESİ GÜNÜ SAAT 18.00 DE ZİRAAT BANKASI TÜNEL SANAT GALERİSİNDE AÇILACAK 20.KİŞİSEL SERGİM "TARİHİN İZİNDE GÜVERCİN DÜŞLERİ" NE ÖZELLİKLE İSTANBULDA YAŞAYAN DOSTLARIMI ARKADAŞLARIMI VE SANATSEVERLERİ DAVET EDİYORUM.
Sanat Hayatı Programı-Kadir Şişginoğlu
Söyleşiden kareler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)