TARİH BİLİNCİ VE TARİHİN İZİNDE GÜVERCİN DÜŞLERİ
Öğr. Gör Kadir
ŞİŞGİNOĞLU
KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi BL.
Sanatsal yaratım yüksek
duyarlılık ürünüdür. Sanatçı İlgi alanlarının belirlediği yönelimlerle kendini besleyecek kaynakları bulur. Bulduğu kaynaktan yakaladığı
özü uzun bir zihinsel sindirim sürecinden geçirir, hayal
gücünü,yaratıcılığını katar, yeni bir
görünüm, yeni bir kimlik kazandırır. Kendi yeterlilik
testlerinden geçirdikten sonra onu
çevresi ile paylaşır. Aslında bu
süreci duyarlı tepki verme,
özümseme/içselleştirme, paylaşma ve etkileşim gibi kavramlarla açıklayabiliriz. Bu sanatsal eylem süreçlerinin
sınırlarını sanatçı-bireyin görev ve
sorumluluk bilinci belirler.
Bazen sanatçı bir düşünceye
takılıp yaşamı boyunca onu
irdeler, bazen dönemsel farklılıklar yaşar. Ancak; her durumda düşünsel evrim ve sanatsal üretim sanatçının yaşadığı
sosyal - fiziksel çevrenin ve
psikolojik atmosferinin izlerini
taşır. Sanatçının mekan ve zaman
kavramı uçsuz bucaksızdır. En yakından
başlayarak en uzağa, an’la başlayıp
geçmişin bilinmez derinliklerine kadar ulaşır. Çoğunlukla geçmişten aldığı izleri sürer bir avcı gibi. Yakaladığı bir izi sürdürür, kendi çağının zamanına
getirir, güncelleştirir. Bununla da yetinmez geleceğe yönelik tasarımlar yapar,
geleceği şimdinin içine taşır.
Bu nedenle geçmiş
ve tarih her zaman sanatçının ilgisini
çeker. Geçmişe ve tarihe ilgi
aynı zamanda aydın olma sorumluğunun bir gereğidir. Aydın olma toplumun geleceğine ilişkin önermelerde bulunabilme
demektir. Geleceğin kurgulanabilmesi geçmişin doğru
okunması ve değerlendirilebilmesi ile olanaklıdır. Geçmişi doğru okumak,
değerlendirmek, geleceğe ilişkin yönsemeler yapmak yüksek tarih bilinci gerektirir."Tarih bilinci, aklın rehberliğinde tarihi anlamlandırma çabasıdır. Akıl devreden
çıkarsa tarih de tarih olmaktan çıkar" Aklı devreden çıkararak tarihi
anlamaya çalışmak geçmişe dair
bilgiyi gereksiz bir yük
olarak taşımaktır. Tarih
bilincine sahip bir kimse, tarihi ölü bir geçmiş olarak değil, yaşayan, yaşamı
anlamlandıran ve güzelleştiren canlı bir varlık olarak duyumsar. Tarih bilinci için
kronolojik olarak tarihe ve bu tarihin
yaratıldığı coğrafyaya (hem bilgi olarak, hem de toprak,yurt olarak)
egemen olunmalıdır. Çünkü; tarihini bilmeyenlerin coğrafyalarını
başkaları çizer.
Tarih bilincinin
çocuklara, genç kuşaklara
kazandırılması ancak nitelikli bir tarih eğitimi ile olur.Tarih eğitimi sadece
tarihi ve olayları kronolojik sıra
ile ezberlemek demek
değildir. Olayları neden-sonuç ilişkileri içinde
çözümlemek demektir. Her sonuçtan ders
çıkarmak demektir. ”Tarih
tekerrürden ibarettir” diyen ve tarihe bu kadar sırtını dönen başka
bir toplum herhalde yoktur. Ne yazık ki tarih eğitiminde çocuklarımıza tek yanlı olay
ve tarih ezberi yaptırarak tarihten nefret ettiriyoruz. Tarih öğrenmeye karşı isteksizlik yaratıyoruz. Efsane tarihçiliği ile genç
beyinleri siyasal ideolojilerin
egemenliğine bırakıyoruz. Ömer Hayyam
belki de en çok bundan korkuyordu “Tarih kainatın vicdanıdır” derken.
Sadece 250 yıllık tarihi olan
Amerika da liselerde bile tarih dersi 4 kalın ciltlik kitapla işlenir .
Üniversitelerde ise tarih dersi daha da önemlidir. Çünkü Amerika bilir ki,
Amerikan ideallerinin aşılanması için ancak güçlü bir tarih bilinci gereklidir…Fransızlar,
İngilizler , Almanlar da tarih bilincinin geliştirilmesine çok önem verirler. Ama
bu noktada en ileri gidenler Japonlar ve özellikle de İsraillilerdir. Japonlar yeni
Hiroşimalar olmasın diye özellikle ilk ve orta öğretim düzeyinde olan
öğrencilerine her zaman Hiroşima ve
Nagazaki’ yi gezdirerek gençlerini
bilinçlendirirler. Bu gün İsrail hem kendini dünyaya haklı gösterebilsin, hem
de çocuklarına İsrailli olmanın, Yahudi olmanın ne olduğunu gösterebilsin diye en zeki çocuklarını tarihçi yapar. 2500 yıl devletsiz yaşamalarına rağmen benliklerini
kaybetmemelerinin nedeni tarih
bilincidir.
Anadolu coğrafyası
insan uygarlığının en eski
kalıntılarının bulunduğu, günümüze
kadar bir çok toplumun
varlığını sürdürdüğü bir uygarlıklar müzesidir. Dünya tarihinin en önemli
olaylarının büyük çoğunluğu bu
topraklarda yaşanmış ve
yazılmıştır. Bu nedenle bu
topraklarda yaşayanlar, tarihe sırtını
dönemez, gözlerini ve aklını geçmişe kapatamazlar. Ecdadını unutanlar; kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca
benzerler” diyen Çin atasözü geçmişle
gelecek arasındaki bağı ortaya
koyar. Geçmişin bilinmesinin, gelecek kuşaklara aktarılmasının önemini
açıklar.
“Güvercin Düşleri’min”
tarihle buluşmasının, tarihin izini
sürmesinin nedeni de budur. Resimlerimde Anadolu uygarlıklarını, yarattıkları kültürleri, kültürel etkileşimlerini araştırıyor,
günümüze bıraktıkları mirası anlamaya çalışıyorum. Anadolu
Uygarlıklarının kültürel sembollerini resimlerime aktarıp görsel bir düzen içinde Güvercilerimle buluştururken, izleyiciye
tarihin penceresini aralama fırsatı veriyorum.
Merak duyguları ile estetik bir
düzen içinde geçmişe yolculuk
yapabilmelerine olanak hazırlıyorum.
Bu çalışma sürecimin
en yakın tanığı değerli dostum ressam, sanat eğitimcisi Bünyamin Balamir
“Kadir Şişginoğlu Hititler'in ülkesinde,
başkentinde, onların kültür kalıntılarının üzerinde dünyaya geldi. Aslını inkar
etmeden, sanatın evrensel ve çağdaş dilinde Anadolu kültürünü güncelleştirmeye
çalışıyor resimlerinde. Başka hangi topraklarda var Hacı Bektaş-i Veli ve
Mevlana ? Bizim bize sahip çıkışımızın, onurunu ve kişiliğini korumaya çalışma
erdemimizin saygınlığıdır O'nun resimleri Resimlerinde şiirleşen anılar yazıyor. Bizi bizle,
bizi Anadolu'yla, Anadolu'yu tarihle buluşturmak için. Bu toprakların insanı
olmanın asaletini vurgulamak için. O
resim yapıyor. Sanatın evrensel dilinde insancıl yolculuklar yapıyor. Bir vefa
örneği gösteriyor. Bir Anadolu türküsü söylüyor resimlerinde, Hititlerden
günümüze uzanan"... diyerek resimlerimi anlatıyor
Güvercinler tarihin derinliği
içinde kanat çırparak Anadolu mitolojisinde yer alan tanrı-tanrıçalarla buluşuyorlar. Kiminde Çatalhöyük
ana tanrıçasının bedenini sarıyor, kiminde Hitit tanrısı Kubaba’nın sembolü oluyor, kiminde savaş tanrısı Mars'a
kafa tutuyor, Apollon’a Athena’ya çalım satıyor. Hitit
rölyerflerinde, yazıtlarında dolaşıyor.Tarihi yapılara eşlik ediyor. Mevlana’da
sema, Hacı Bektaş-i Veli de semah oluyor. Güvercinler uçuyor, uçtukça resim yüzeyinde tarihin
katmanları aralanıyor. Günümüzden
geçmişe doğru güvercin kanadında zaman yolculuğu
başlıyor.Tarihin izinde bu yolculuk bir süre daha devam edecek.
yazınızı büyükbir beğeniyle okudum,aynen katılıyorum Tarih gerçekden çok önemli insanlar kendi tarihlerini bileceklerki geçmişten ders alıp geleceğe daha güvenle ve güçlü bakabilsinler sanatçı doğduğu toprakların değerlerini, uygarlıklarınıeserlerinde yansıtmalı hem özgünlük hemde kendini doğru ifade açısından yani bir eser yurt dışında bakıldığında bunu bir TÜRK Sanatçısı yapmış denileb ilsin batınınyaptıklarının benzerlerini yapmanın yada bazılarının yaptığı gibi kopyasını yapmanın hiçbir değeri yoktur...ben iç mimar endüstri tasarımcısıyım...ama resim çocukluktan beri yaparım 20 yıl mesleğimi yaptıktan sonra 15 yıldır resim yapıyorum yoğun olarak ilk yaptığım resmin ad .geçmişten geleceğe 'idi ve Anadolu uygarlıklarından izler taşıyordu... ve çoğunlukla aynı konseptler..o nedenle yazınız beni heyecanlandırdı sizin gibi usta ca yapamıyorum ama resimden anlarım o nedenle serginizigezince eserlerinize hayran kaldım... tebrik ederim bu eserlerle yurt dışı sergiler yaptınız mı?bence yurtdışına ağırlık verin hocam... tekrar tebrikler... nice başarılar ve sergilerrrr.........
YanıtlaSil