14 Nisan 2013 Pazar



TARİH BİLİNCİ VE TARİHİN İZİNDE  GÜVERCİN DÜŞLERİ 

Öğr. Gör Kadir ŞİŞGİNOĞLU
KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi BL.

Sanatsal yaratım yüksek duyarlılık ürünüdür. Sanatçı İlgi alanlarının belirlediği  yönelimlerle kendini  besleyecek kaynakları  bulur. Bulduğu kaynaktan  yakaladığı  özü uzun bir zihinsel sindirim sürecinden geçirir, hayal gücünü,yaratıcılığını katar, yeni bir  görünüm, yeni  bir  kimlik kazandırır. Kendi yeterlilik testlerinden  geçirdikten sonra onu çevresi ile paylaşır. Aslında  bu süreci  duyarlı tepki verme, özümseme/içselleştirme, paylaşma ve etkileşim  gibi kavramlarla  açıklayabiliriz. Bu sanatsal eylem süreçlerinin sınırlarını  sanatçı-bireyin görev ve sorumluluk  bilinci belirler.

Bazen sanatçı bir  düşünceye  takılıp yaşamı  boyunca  onu  irdeler, bazen dönemsel farklılıklar yaşar. Ancak; her durumda  düşünsel evrim ve sanatsal üretim sanatçının  yaşadığı  sosyal - fiziksel çevrenin ve  psikolojik atmosferinin  izlerini taşır. Sanatçının mekan ve   zaman kavramı uçsuz  bucaksızdır. En yakından başlayarak en uzağa, an’la  başlayıp geçmişin bilinmez  derinliklerine kadar  ulaşır. Çoğunlukla  geçmişten aldığı  izleri sürer bir avcı gibi. Yakaladığı  bir izi sürdürür, kendi çağının zamanına getirir, güncelleştirir. Bununla da yetinmez geleceğe yönelik tasarımlar yapar, geleceği  şimdinin içine  taşır.

Bu nedenle  geçmiş  ve tarih her zaman sanatçının ilgisini  çeker. Geçmişe  ve tarihe ilgi aynı zamanda aydın olma sorumluğunun bir gereğidir. Aydın olma  toplumun geleceğine ilişkin önermelerde  bulunabilme  demektir. Geleceğin kurgulanabilmesi  geçmişin doğru  okunması ve değerlendirilebilmesi ile olanaklıdır. Geçmişi doğru okumak, değerlendirmek, geleceğe ilişkin yönsemeler yapmak yüksek tarih bilinci gerektirir."Tarih bilinci, aklın rehberliğinde  tarihi anlamlandırma çabasıdır. Akıl devreden çıkarsa tarih de  tarih olmaktan  çıkar" Aklı devreden çıkararak tarihi anlamaya çalışmak geçmişe dair  bilgiyi  gereksiz bir yük olarak  taşımaktır. Tarih bilincine sahip bir kimse, tarihi ölü bir geçmiş olarak değil, yaşayan, yaşamı anlamlandıran ve güzelleştiren canlı bir varlık olarak duyumsar. Tarih bilinci için kronolojik olarak tarihe ve bu tarihin  yaratıldığı  coğrafyaya  (hem bilgi olarak, hem de toprak,yurt olarak) egemen olunmalıdır. Çünkü; tarihini bilmeyenlerin coğrafyalarını başkaları  çizer.

Tarih bilincinin  çocuklara, genç  kuşaklara kazandırılması ancak nitelikli  bir  tarih eğitimi ile olur.Tarih eğitimi sadece tarihi ve olayları kronolojik sıra  ile  ezberlemek  demek  değildir. Olayları neden-sonuç ilişkileri  içinde  çözümlemek demektir. Her sonuçtan ders  çıkarmak  demektir. ”Tarih tekerrürden ibarettir” diyen ve tarihe bu kadar sırtını  dönen başka  bir  toplum herhalde  yoktur. Ne yazık ki  tarih eğitiminde çocuklarımıza tek yanlı olay ve tarih ezberi  yaptırarak  tarihten nefret ettiriyoruz. Tarih  öğrenmeye karşı isteksizlik  yaratıyoruz. Efsane tarihçiliği ile genç  beyinleri siyasal  ideolojilerin egemenliğine  bırakıyoruz. Ömer Hayyam belki de en çok  bundan  korkuyordu “Tarih kainatın vicdanıdır” derken.

Sadece 250 yıllık tarihi olan Amerika da  liselerde bile  tarih dersi 4 kalın ciltlik kitapla işlenir . Üniversitelerde ise tarih dersi daha da önemlidir. Çünkü Amerika bilir ki, Amerikan ideallerinin aşılanması için ancak güçlü bir tarih bilinci gereklidir…Fransızlar, İngilizler , Almanlar da tarih bilincinin geliştirilmesine çok önem verirler. Ama bu noktada en ileri gidenler Japonlar ve özellikle de İsraillilerdir. Japonlar yeni Hiroşimalar olmasın diye özellikle ilk ve orta öğretim düzeyinde olan öğrencilerine  her zaman Hiroşima ve Nagazaki’ yi gezdirerek  gençlerini bilinçlendirirler. Bu gün İsrail hem kendini dünyaya haklı gösterebilsin, hem de çocuklarına İsrailli olmanın, Yahudi olmanın ne olduğunu gösterebilsin  diye en zeki çocuklarını tarihçi yapar.  2500  yıl devletsiz yaşamalarına rağmen benliklerini kaybetmemelerinin  nedeni tarih bilincidir.  

Anadolu  coğrafyası  insan uygarlığının en eski  kalıntılarının   bulunduğu,  günümüze  kadar  bir çok  toplumun  varlığını sürdürdüğü bir uygarlıklar müzesidir. Dünya tarihinin  en önemli  olaylarının büyük  çoğunluğu  bu  topraklarda yaşanmış ve  yazılmıştır. Bu nedenle bu topraklarda  yaşayanlar, tarihe sırtını dönemez, gözlerini ve aklını geçmişe kapatamazlar. Ecdadını unutanlar; kaynaksız ırmağa, köksüz ağaca benzerler” diyen Çin atasözü geçmişle  gelecek arasındaki bağı ortaya  koyar. Geçmişin bilinmesinin, gelecek kuşaklara aktarılmasının önemini açıklar.

 “Güvercin Düşleri’min” tarihle  buluşmasının, tarihin izini sürmesinin nedeni de budur. Resimlerimde  Anadolu uygarlıklarını, yarattıkları  kültürleri, kültürel etkileşimlerini araştırıyor, günümüze  bıraktıkları  mirası anlamaya çalışıyorum. Anadolu Uygarlıklarının kültürel sembollerini resimlerime  aktarıp görsel  bir düzen içinde  Güvercilerimle buluştururken, izleyiciye tarihin penceresini aralama fırsatı  veriyorum. Merak duyguları ile  estetik  bir  düzen içinde geçmişe  yolculuk yapabilmelerine olanak  hazırlıyorum.

Bu çalışma sürecimin  en yakın tanığı değerli dostum ressam, sanat eğitimcisi Bünyamin Balamir “Kadir Şişginoğlu Hititler'in ülkesinde, başkentinde, onların kültür kalıntılarının üzerinde dünyaya geldi. Aslını inkar etmeden, sanatın evrensel ve çağdaş dilinde Anadolu kültürünü güncelleştirmeye çalışıyor resimlerinde. Başka hangi topraklarda var Hacı Bektaş-i Veli ve Mevlana ? Bizim bize sahip çıkışımızın, onurunu ve kişiliğini korumaya çalışma erdemimizin saygınlığıdır O'nun resimleri Resimlerinde şiirleşen anılar yazıyor. Bizi bizle, bizi Anadolu'yla, Anadolu'yu tarihle buluşturmak için. Bu toprakların insanı olmanın asaletini vurgulamak için. O resim yapıyor. Sanatın evrensel dilinde insancıl yolculuklar yapıyor. Bir vefa örneği gösteriyor. Bir Anadolu türküsü söylüyor resimlerinde, Hititlerden günümüze uzanan"... diyerek  resimlerimi anlatıyor


Güvercinler tarihin derinliği  içinde  kanat çırparak  Anadolu mitolojisinde  yer  alan tanrı-tanrıçalarla buluşuyorlar. Kiminde Çatalhöyük ana tanrıçasının bedenini sarıyor, kiminde Hitit tanrısı Kubaba’nın  sembolü oluyor, kiminde savaş tanrısı  Mars'a  kafa tutuyor, Apollon’a Athena’ya çalım satıyor. Hitit rölyerflerinde,  yazıtlarında  dolaşıyor.Tarihi yapılara eşlik ediyor. Mevlana’da sema, Hacı Bektaş-i Veli de semah oluyor. Güvercinler  uçuyor, uçtukça resim yüzeyinde tarihin katmanları aralanıyor. Günümüzden  geçmişe  doğru  güvercin kanadında zaman yolculuğu başlıyor.Tarihin izinde  bu  yolculuk bir süre daha devam edecek.





1 yorum:

  1. yazınızı büyükbir beğeniyle okudum,aynen katılıyorum Tarih gerçekden çok önemli insanlar kendi tarihlerini bileceklerki geçmişten ders alıp geleceğe daha güvenle ve güçlü bakabilsinler sanatçı doğduğu toprakların değerlerini, uygarlıklarınıeserlerinde yansıtmalı hem özgünlük hemde kendini doğru ifade açısından yani bir eser yurt dışında bakıldığında bunu bir TÜRK Sanatçısı yapmış denileb ilsin batınınyaptıklarının benzerlerini yapmanın yada bazılarının yaptığı gibi kopyasını yapmanın hiçbir değeri yoktur...ben iç mimar endüstri tasarımcısıyım...ama resim çocukluktan beri yaparım 20 yıl mesleğimi yaptıktan sonra 15 yıldır resim yapıyorum yoğun olarak ilk yaptığım resmin ad .geçmişten geleceğe 'idi ve Anadolu uygarlıklarından izler taşıyordu... ve çoğunlukla aynı konseptler..o nedenle yazınız beni heyecanlandırdı sizin gibi usta ca yapamıyorum ama resimden anlarım o nedenle serginizigezince eserlerinize hayran kaldım... tebrik ederim bu eserlerle yurt dışı sergiler yaptınız mı?bence yurtdışına ağırlık verin hocam... tekrar tebrikler... nice başarılar ve sergilerrrr.........

    YanıtlaSil