5 Kasım 2018 Pazartesi


RESSAM  YUSUF KATİPOĞLU'NU KAYBETTİK
KARADENİZİN TAKALARI  VE  HIRÇIN DALGALARI   ÖKSÜZ  KALDI


Yusuf Katipoğlu’nu   Karadenizin  hüzünle buluştuğu  bir  Kasım  gününde  sonsuzluğa  uğurlayacağız. 1941 yılında gözlerini açtığı hayatı, memleketinin nemli bitek toprağının, resimlerindeki gibi her renge bulanmış yeşilinin, çok az güneş görmüş sislere bulanmış gri- mavi gökyüzünün harmanlanmış sonsuz ritmiyle buluşacak.

Yusuf Katipoğlu 1960 lı yıllarda Kayıhan Keskinok hocanın önce Trabzon Karma Ortaokulu, sonra Trabzon Lisesinde  keşfedip Akademiye gönderdiği öğrencilerden biri. 1963 yılında Akademiye geldiğinde kendisi gibi Trabzonlu olan Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesini seçer ve 1968 ‘de Akademinin Yüksek Resim Bölümünden mezun olur.

 Resimlerinde  çizgi, renk, motif  etkisinin belirginliği  hocası Bedri Rahmi Eyüboğlunun izleridir denilebilir. Ama zamanla  dönüşen çizgisel ritmi özünde yaşattığı “Karadenizliliğin ve Trabzonluluğun”  görsel şiiridir onun  için. Karadeniz rengin dışında en iyi çizginin kıvraklığı ile anlatılabilir. Karadenizin deli dalgalarını, sert poyrazında ve karayelinde  kendini bir o yana bir  bu yana vuran takalarını, kıpır kıpır  hamsilerini, oynarken topuğuna rüzgarın dokunduğu kıvrak horonunu, peştemal ve keşanın ince uzun çizgilerden oluşan  desenini  çizgiden başka  bir şeyle anlatamazsınız.

Yusuf Katipoğlu  Karadenize dair  ne  varsa her şeyi çizgiden dokudu tualinde. Çizgiler  bir  noktadan başlayıp bir dönence yarattılar. Yüzeyde  çizgisel bir doku  zenginliği oluştururken aslında az sayıda  nesne ile sadeliğin peşindeydi   resminde. Fırçasının ucuyla başlattığı çizgi serüveni  derviş dönüşündeki sabırla  olgunlaştı ve ruh kazandı.

1971-1980 yılları arasında Trabzon’da  resim öğretmeni  olarak  görev yaptı. Bu dönemde arkadaşları ile Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisini kurarak yöneticiliğini yaptı. 1980 yılında İstanbul’a  döndü ve Kuzguncuktaki atölyesinde  çalışmalarını sürdürdü. Elli yıl aşkın sanat yolculuğunun son otuz yılını İsviçrede tanıştığı  kendisi gibi sanatçı olan eşi Ursula ile  birlikte  geçirdi. Bu birlikteliğin ürünlerini 6 Ekimde “Birikim” ismi ile  İstanbul’da Galeri  Diani de sergilediler. Bu serginin bitiminden hemen sonra rahatsızlandı ve Karadenizi ve Takaları öksüz bıraktı…

2008 yılının kış  aylarıydı İstanbul Ziraat Bankası Tünel Sanat Galerisinde o dönem yeni kurulmuş , Yönetim  Kurulu Başkanlığını yaptığım Karadeniz Plastik Sanatlar Derneği  sergisinin açılışında tanımıştım kendisini. Resimlerini çok sevdiğimi, izlemekten keyif aldığımı , samimiyetle  burada  bulunmanızdan çok  büyük mutluluk duyduğumu belirtince aynı samimiyetle “uşağum ha  bu kadar adamı sen mi bir araya  getirdin, hemi de Çorumdan geldin” diye takılmıştı bana. İliklerine  kadar işlemiş Trabzonluluk  ve  Karadenizliliğin  bir gramını bile terketmemiş, kendi  diliyle  konuşan sıcakkanlı ,esprili, kıpır,kıpır ,sahici bir insan olarak görmüş, tanımıştım  onu. Trabzon’a  ve Trabzon sanatına  dair kısa bir sohbetin ardından “uşağum bu Trabzon çok vefasızdır” diyerek  beni mi uyarmıştı  ? Yoksa; memleketi için bir şeyler yapmaya  çalışmış ama karşılığını bulamamış birinin, yüreğinin bir  köşesine  sıkışmış haklı bir sitemini mi  dile  getirmişti anlayamamıştım.

Yarın artık Trabzon üzerine  atılmış vefasızlık sıfatını hak etmediğini  öğlen namazı sonrasında İskenderpaşa Camiinde  kılınacak cenaze  namazı  ve  törenine  katılarak  gösterecektir diye düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder