TAŞKÖPRÜ’NÜN
KÜLTÜREL MİRASI İLE BULUŞAN DÜNYANIN
RENKLERİ
Kadir ŞİŞGİNOĞLU*
Anatomi insanın, coğrafya
ise; kentlerin kaderidir. Kentleri kuran, çağlar boyunca yöneten, emek
veren yaşatan insanlar da kentlerin kaderidir.Çünkü; insan ne ise kent (şehir) odur.Taşköprü’nün kaderi de M.Ö
64 yılında Romalı general Pompeus ile
başlar.Anadolu’nun Romalılaştırılması sırasında Pompeus’un Pontus kralı Mithradatesi yendiği
yerdir Taşköprü.
Taşköprü; çağlar
boyunca Orta Anadolu’yu Karadeniz kıyılarına, Doğu Karadenizi Batıya
bağlayan stratejik önemi nedeni
ile Paleolitik dönemden beri hep uğrak
yeri olmuş, neolitik dönemle birlikte bu bölge tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği
yapmıştır. Sırasıyla, Kasgalar, Hititler, Dorlar, Paflagonyalılar, Kimmerler,
Lidyalılar, Persler, Kapadokyalılar, Helenler, Pontuslar, Bitinyalılar,
Romalılar (Bizanslar), Danişmendliler, Çobanoğulları , Candaroğulları ve son
olarak Osmanlılar bu yörede hüküm
sürmüşlerdir
Pompeus’un; Bitinya
egemenliğine son verip Pontus Kralı Mithradatesi de yendikten sonra zaferinin ardından kendi adına Anadolu’da kurduğu iki kentten biridir Pompeopolis. M.Ö 64 yılından
başlayarak bu gün Zımbıllı Tepenin
eteklerinden başlayıp, en yukarda Akropolle taçlanır. Önce bölgenin askeri
kontrolünü sağlayan bir Garnizon kentidir, sonra Paflagonya eyaletinin başkenti olur. Zeugma ve Efesle
yarışan, kültürel birikimi zengin bir festivaller kentidir Pompeopolis. Bizans
döneminde başlayan İslam akınları ve Türklerin bölgeye gelişi ile yeni bir kimlik kazanır. 8.yüzyıla kadar canlı kalan Pompeopolis terk edilmenin hüznüyle toprağın
derinliklerinde derin bir uykuya dalar.
11.yz’da Emir Karatekin ile başlayan bölgenin Türkleşmesi, Emir Hüsamettin Çoban ile devam eder.13.yzda Çobanoğulları bölgenin
hakimidir. Şehir Türklerle birlikte Zımbıllı tepeden aşağıya doğru kayar. İlçeye adını veren, asırlara tanıklık etmiş
Taş-Köprü; İlçe girişinde Gökırmak
(Amnias) üzerine Yağmur Beyin oğlu Ali Bey tarafından 1366 yılında Celalettin
Beyazıt adına yaptırılmıştır. Roma Dönemi kalıntıları üzerine yaptırılan, 68.58 metre uzunluğundaki köprünün orijinali yedi gözlüdür. Ancak günümüzde altı gözü
açıktadır. Fazla İstila ve yıkımlar görmeden Türkleşen Taşköprü; kent belleğinde travma yaratan, 1308 ve 1927
yılında iki büyük yangın geçirir. Yeniden kurulan kent için göz önünde
olan Zımbıllı Tepedeki Pompeopolis kalıntıları
adeta hazır malzemedir. Zaman içinde
Pompeopolis’in belleğini oluşturan mimari parçalar yeni kurulan Taşköprü için devşirilen inşaat malzemesi olur . Geri kalanı ise on
yıl öncesinde ilk arkeoloji ekibinin kazma sesini duyuncaya kadar sessiz uykusuna devam eder.
Böylesine derin
tarihsel, zengin kültürel birikimi olan bir kentin, yaklaşık yüzeli yıldır
üretimi yapılan, son yıllarda “Dünyanın en kaliteli sarımsağı” olarak tescil
edilen “sarımsak” ve sadece tarihi Taşköprü ile anılıyor olması haksızlıktır.
Anadolu’nun bir çok
yerinde yapılan ve biri birinin kopyası
olan yöreye özgü tarım ürünleri festivallerinin bir
benzeridir “Taşköprü Sarımsak
Festivali“ . 16 Ağustosta başlayacak, bu yıl 32. si yapılacak olan festivalin
amacı kuşkusuz ürün tanıtımı ile birlikte
Taşköprü’nün kültürel tanıtımıdır. Giderek yeni yetme
birkaç şarkıcı-türkücü, halk
oyunları ekipleri ile halkı
eğlendirme etkinliğine dönen bu festivallerin bir çoğu amacından uzaklaşmaya
başlamıştır. Göreve başladığından beri Taşköprü’nün bir tarih - kültür -sanat ve doğa kenti olmasını düşleyen Belediye
Başkanı Hüseyin Arslan hemen konu
ile ilgili projelere girişir. Kentin
kültürel miras envanteri çıkarılır. Kültürel
mirası gelecek kuşaklara aktarma konusunda duyarlı yaklaşımı sayesinde kent
içinde taşınmaz kültür mirası olan Türk Sivil Mimarlık ürünlerinin en güzel
örnekleri sayılabilecek eski Ahşap Konaklardan tescil edilen 132 sinden bir
kısmının projelerini hazırlatıp
restorasyonlarını yaptırarak turizm amaçlı kullanımlarını sağlar. Sokak
iyileştirme projeleri hazırlanır. Bence en önemli kültür hizmeti Kent Kültür
Mirasının en önemli vitrini sayılabilecek “Taşköprü Kent Tarihi Müzesidir.” Son
dönem Osmanlı yapısı olan ve askerlik şubesi olarak kullanılan “Redif Taburu”
binası mükemmel bir “Kent Tarihi Müzesi’ne” dönüştürülür. Çok büyük bütçeli,
bir çok ilimizin aklına bile gelmez
iken, küçücük bir ilçenin, çağdaş müzecilik anlayışına uygun , kentin bütün
kültürel dönemlerini , özelliklerini
bir arada görebileceğimiz , yaşayan bir müzeye sahip olması, kent için
bir övünç kaynağı olmalıdır. Yanındaki askerlik şubesinin boşaltılarak müzenin
ek bölümlerine dönüştürülecek olması da şimdiden alkışlanacak bir projedir. Kentlerin
kültürel zenginliği kent imgelerinin, kent belleğinin zenginliği ile aynı
zamanda müzelerinin sayısı ile ölçülür.
Taşköprü Farklı tarihsel dönemlerin zengin kent imgelerini
barındıran bir kenttir. Frig, Pers döneminden kalma Kaya Mezarları, Tümülüsler,
Nekropoller, Kazıldıkça açığa çıkan
Pompeopolis kalıntıları , Bizans dönemi kilise kalıntıları, Çobanoğulları,
Candaroğulları ve Osmanlı döneminden ayakta kalmayı
başarmış büyük taş yapılar, Camiler(Taş Camii, Tekke Camii), Hamamlar, Arastalar,
Osmanlı son döneminden kalma eski cumbalı evler ve konaklar,Belediye binası, Kaymakamlık, Milli Mücadele ve Cumhuriyet
Döneminin sembol yapıları, sembol aileleri ve isimleri, Sümerbank Keten Dokuma, Seka Kağıt
Fabrikası, Elektrik Santrali, Şeker Fabrikası gibi sanayi yapıları, Irmağı, gölleri,dağları, bereketli toprakları,
zengin habitatı, tertemiz çelik gibi
havası, canlıları, tarım ürünleri, gelenek ve görenekleri, yemekleri ve kendine özgü telaşsız, sakin kent yaşamı ile çok kolay markalaşabilecek
bir kenttir Taşköprü. Bölgenin
Türkleştirilmesi sırasında Hacı Bektaşi Velinin öğretilerini
yerleştirenlerin mirasını taşıyan, tereddütsüz
gönül kapıları sonuna kadar açık, sıcakkanlı, misafirperver halkı, sürdürülebilir kültürel ve ekonomik
kalkınmaya uygun yapısı ile en kolay alabileceği marka; slow
city-citta slow markasıdır. Organik tarım alanlarının fazlalığı, telaşsız yavaş
süren hayat, nüfusun azlığı, az göç
alışı, ağır endüstri ve makinalaşmadan arınmış yaşamı, trafik sorunu ve trafik ışıklarının
olmayışı, fast food beslenme kültüründen
uzak oluşu, kültürel kalkınmanın hedef alınması
Taşköprü’yü Sinop ve Gerze den sonra başvurulduğunda Karadenizin üçüncü slow city’si yapmaya yeterlidir. (Bu
öneri bizzat tarafımdan sayın Belediye
başkanına iletilmiştir.)
Kültürel kalkınmanın temel koşulu, kent belleğinin görünür kılındığı müzelerdir. Cumhuriyet Döneminin
ilk sanayi tesislerinden biri olan kent merkezindeki Elektrik Santrali , içindeki
makine aksamları, binası ve çevresiyle
sapa sağlam ayakta kalmayı başarmıştır. Buranın muhteşem bir Enerji Müzesi
olabileceğine ilişkin önerimin heyecan uyandırdığını söyleyebilirim.
Tescilli , bir “dünya markası sarımsağınız” varsa “Sarımsak
Müzeniz” de olmalıdır. Sarımsak üreticileri birliği ile Taşköprü Ticaret Sanayi Odasının birlikte yapabileceği “Sarımsak
Müzesi” sadece sarımsağın bir ürün
olarak nasıl yetiştirileceğini anlatmamalıdır. Sarımsağın işlenmiş ürün
çeşitliliğini artıracak, ar-ge araştırmaları yapabilecek , topraktan tüketiciye
kadar bu ürünün kültürel ve ekonomik varlığını da ortaya koyabilecek bir müze, Kars Boğatepe deki Dünyanın en büyük Peynir Müzesinden sonra tek ürün temalı müzelere iyi bir örnek olabilir.Yine Taşköprü
Belediyesinin kullanımına sunulmuş , Cumhuriyet döneminin önemli yapılarından
biri olan kapatılmış Sümerbank Keten Dokuma
Fabrikasının birbirinden farklı
türden bitki ve ağaçların yer aldığı
botanik bahçesine dönmüş on altı
dönüm arazisi, küçük tarım alanları,
içinde ayakta kalmış hangarları, atölyeleri, hizmet binaları, halen Taşköprü
Belediyesi tarafından “Kadın Yaşam Merkezi” olarak kullanılan lojman binalarının Kültür
ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunda olduğu gibi tescil edilmeyi beklediğini öğreniyoruz.Tescil edildiğinde ,
Belediye Başkanının deyimi ile; “Taşköprü
Belediyesi tarafından gerekli restorasyon ve düzenlemeler yapıldıktan sonra Türkiye’de eşi benzeri
olmayan bir ‘Kültürel Yaşam Merkezine ‘
dönüşebilir”. Bu heyecan verici projenin bir an önce gerçekleşmesini diliyorum.
Bir buçuk yıl önce
hizmete girmiş, çağdaş bir mimarlık eseri olarak kent imgesi olan “Taşköprü Kültür Merkezi” binası bir çok ilimizde bile göremediğimiz göz kamaştıran bir yapı.
Sanat Galerisi, Konferans Salonu, Ofis ve atölye odaları ile Taşköprü’ye önemli
değer katıyor kuşkusuz. Bu sembol yapı,
bu yıl 3.sü yapılan Uluslar arası Taşköprü Resim Çalıştayına ev sahipliği
yaparak, on sekiz ülkeden gelmiş otuz iki ressamı Taşköprü’nün Kültürel Mirası
ile buluşturdu. Kastamonu’nun Türk Dünyası Kültür başkenti olması nedeniyle
gerçekleşen bu buluşmanın ev sahibliğini Taşköprü Belediyesi yaptı.Buluşmanın
organizasyonu çok değerli çalışmaları
ile Katamonu’yu bir kültür ve tarih şehri markasına dönüştüren İl Kültür ve
Turizm Müdürü Ziver Kaplan’dı. Küratörü
ise çok değerli eşi, Türkiye’de Sanat
Sempozyumlarının en kıdemli kraliçesi Aynur Kaplan’dı.
Bir hafta boyunca çok güzel planlanmış, Taşköprü kültürel mirasının örneklerinin tamamını
görebileceğimiz çevre gezileri ile her gününü dolu, dolu yaşadık.Taşköprü
geleneksel mutfağının çok özel ve
zahmetli yemeklerini tattık.Bu süre içinde gönülden hizmet seferberliği ilan
etmiş Taşköprü Belediyesinin Çalıştay ekibini tanıdık. Sanatın ortak dili
dostluk dili oldu Taşköprü’de. Dostluk dilinin konuşulduğu bu samimi ortamda ressamlar yüreklerinin
renklerini yansıttılar. Biribirinden güzel yetmiş iki eser ortaya çıktı. Son gün saat 15.00 Taşköprü
Kültür Merkezinde “Pompeopolis’ten Taşköprü’ye Kültür Mirası ve Müzeler” konulu
konferansımdan sonra; Kent
Meydanında sarmaşık tüneline dönüşmüş “Sarmaşık Sanat Galerisi” ismini verdiğim
açık hava sanat galerisinde Taşköprü halkı ile buluştu yapılan eserler. Heyecan ve ilgi ile izlenen
sergide izleyiciler resimler, resmi
yapılan imgeler, resim teknikleri ve
yabancı ressamların ülkeleri üzerine
ressamlarla derin sohbetlere koyuldular.
Bir haftalık buluşmanın,
kaynaşmanın yarattığı heyecan ve dostluk duyguları ile ürettiğimiz
resimleri, Kent Tarihi Müzesi içinde
kurulacak “Taşköprü Sanat
Müzesinin” envanterine kaydedilmek
koşulu ile Taşköprü Belediyesine bırakıp
giderken, yüreğimize “bu güzel beldenin-
güzel insanlarından” ve “ dünyanın renkleri dostlarımızdan ayrılığın” hüznünü bıraktı.
*Trabzon
Üniversitesi Fatih Eğt.Fak. GSE Bl. Öğr.Görevlisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder