23 Nisan 2014 Çarşamba

EL GRECO- TOLEDO MANZARASI
Kadir ŞİŞGİNOĞLU *





Kapitalizm insanı  çok tüketerek mutlu  olacağına inandırır .Bu  nedenle ihtiyaçtan fazla  üretilen  her şey reklamla, etkin  pazarlama  yöntemleri  ile  topluma arz edilir. Yaratılmış  ikonlar  yolu ile  insanların  satın alma  duygusu  kışkırtılıp, birey  hızlı tüketim kültürü  çarkına  sürülür. Bu  çarka  kendini  kaptırmış  olan birey  bütün yaşamını yeni  bir  şey almaya göre  kurgular. Yeni giysi, yeni telefon, yeni araba, yeni ev… Bu  yeniler  hiç  bitmez. Bu yeniler  bireye sunulduğu anda eskimeye başlar. İnsanlar  çılgınca  tüketirken  neyi ne  kadar  tükettiklerinin  farkında  bile  olmazlar .Kapitalizm için tek amaç rant yaratmaktır. Bu düzenden yararlananlar önce  rantı yaratırlar, sonra;  yaratılan  rantın  çok  büyük  bir  kısmını kendilerine  ayırırlar.

20. yüzyıl  kent  rantının keşfedildiği  çağdır. Başta  New York olmak üzere tüm Avrupa da ve başkentlerinde kentlere olan  ilginin artması, kentli  nüfusun  çoğalması ile kent  rantı  keşfedilmiştir. Kent merkezlerinin  ekonomik değerinin  artması  kentlerde gökdelen salgınını  başlatır. New York’da  Empire State ile başlayan salgın yüzyıl  boyunca  en yüksek binayı yapma yarışına dönüşerek  kentleri sürekli  yükseltmiştir. Yüksek binalar  kent  rantını da  yükselmiştir. Elde  edilen rant  büyük  çoğunlukla  yönetici   ve  sermaye  gruplarının  cebine giderken  rantı elde  etmenin  bedeli, rantı  yüksek  kentte  yaşamanın  bedeli de o  kentte  yaşayanların  sırtına yüklenmiştir.

Kentler  sürekli  gelişip değişirken,  rant  uğruna insanın  ve  kentin geçmişle  bağını oluşturan  tarihi yapılar, tarihi, arkeolojik ve doğal sit alanları yağmalanıp  yeni rant alanlarına dönüştürülmüştür. Yağma sürdükçe kent insanı  geçmişinden  kopuk, belirsiz, yörüngesiz bir  geleceğin karanlığına  itilmektedir. Aklı,  bilimi, hukuku-adaleti temel almış  toplumlar kenti,  içinde  yaşayan insanı mutlu  edecek, ona  sahip  çıkacak, geliştirecek  bir  sistemi  kurarak, kent-insan yaşamında  sürdürülebilir  bir  dengeyi  sağlamışlardır. Böylelikle  kent belleğinden  kopmadan geçmişle birlikte  yaşayarak geleceği  kurabilecek bir  ortak  yaşam kültürü gelişmiştir. Herkesi mutlu  eden  bu düzen, herkesin  kabul gördüğü yasalarla  korunarak sürmektedir.

Kent dokusunun içine  keyfi olarak  müdahale  etmek insan  bedeninden bir  organı almaya veya  rastgele bir  organı  eklemeye  benzer. Ülkemizdeki  birçok  tarihi  kentlerin  görüntüsünü acemi,  bilgisiz ve sorumsuz  cerrahların elinden çıkmış ameliyat sonrası  hastaya  benzetebiliriz. Bu  kıyımın en  belirgin yaşandığı  kentimiz dünyanın en güzel kentlerinden  biri  İstanbul’dur. İstanbul  tarihi siluetini kaybetmeye  başlamıştır. Bir kentin silueti  kent belleğinin, kent  kimliğinin  bir  parçasıdır. Siluetini  kaybeden  kent kimliğini kaybeder. Kent  kimliğini  kaybediyorsa  içinde  yaşayanlar da  kimliğini  kaybediyor  demektir.Kimlikli, kişilikli insanların ve toplumların yaşadığı  kentlerin siluetleri öyle  kolay  kolay  değişmez. Çünkü  onlar bilirler ki; kenti değiştirmeye uzanan her el  onların geleceğinden  ve mutluluğundan  çalmaya  hazırlanan  eldir.

Yurt dışı,  Avrupa  gezilerimde tarihi kentlerin  ne  kadar  özenli  korunduğunu  görünce  yıllardan  beri bu  konuda   verilen  mücadelenin  haklılığını  bir  kez daha anladım.Tarihi  korumanın , kenti korumanın  ne demek  olduğunu   İspanya  gezisinde  en canlı, en güzel örnekleri ile  gördüm. İspanya’nın tarihi kentlerini  özenle koruyarak bir   Turizm markası haline  getirmesi boşuna , turizm de  ise dünya  lideri olması  tesadüf  değilmiş diye  düşünüyorum.

Okuyucular  bu  kadar  yazı  okuduk henüz  başlıkla  bir  bağ  kuramadık diye  aklından  geçiriyordur.Şimdi ona   bağlıyorum. El Greco’nun Toledo Manzarası resmini ilk otuz iki yıl  önce  görmüştüm. Yılardan beri sanat tarihi  dersleri  veriyor, tarihi kentlere, müzelere ilgi duyuyorum. Uzun yıllar  merak etmişimdir; acaba, bu  resmi  yaparken  El Greco nun  gördüğü siluet  yaklaşık  beş yüz yıl sonra, günümüzde  ne  kadar  değişmiştir….Bu soru ile Toledo’ya  gelip hemen hemen aynı noktadan  baktığımızda  o dönemin kent  dokusuna  ve  peyzajına uymayan  bir yapının olmadığını, modern şehirciliğin  kentin  bu  kısmına  hiç  girmediğini,  kentin ortaçağ  ve 16.yüzyıl kimliğinin  korunduğunu gördüm.

Ülkemizde tarihi  kentlerimizin  tarihi kent kimliğinin hoyratça  yok edildiğini, kentin  ve  kent  insanının  geçmişle  bağının hızla  koparıldığını,  tek  tük kalan restorasyonu  yapılmış  tarihi  yapıların  çevresiyle uyuşmayan  diğer  yapılara nostaljik bir  dekor  olmaktan  öteye  gidemediğini hatırlayıp üzüldüm. Ve bana göre İspanyayı en iyi anlatan, Madrid' ten  önce  başkentlik yapmış  Toledo'yu gezmeye , gezdikçe de Toledo’ya  ilişkin yazacaklarımı zihnimde  biriktirmeye  başladım.

*KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi-Güzel Sanatlar Eğitimi  Bölümü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder