EL GRECO- TOLEDO
MANZARASI
Kadir ŞİŞGİNOĞLU *
Kapitalizm insanı çok
tüketerek mutlu olacağına inandırır .Bu nedenle ihtiyaçtan fazla üretilen
her şey reklamla, etkin
pazarlama yöntemleri ile
topluma arz edilir. Yaratılmış
ikonlar yolu ile insanların
satın alma duygusu kışkırtılıp, birey hızlı tüketim kültürü çarkına
sürülür. Bu çarka kendini
kaptırmış olan birey bütün yaşamını yeni bir
şey almaya göre kurgular. Yeni
giysi, yeni telefon, yeni araba, yeni ev… Bu
yeniler hiç bitmez. Bu yeniler bireye sunulduğu anda eskimeye başlar. İnsanlar çılgınca
tüketirken neyi ne kadar
tükettiklerinin farkında bile olmazlar .Kapitalizm için tek amaç rant
yaratmaktır. Bu düzenden yararlananlar önce
rantı yaratırlar, sonra; yaratılan rantın çok
büyük bir kısmını kendilerine ayırırlar.
20. yüzyıl kent rantının keşfedildiği çağdır. Başta
New York olmak üzere tüm Avrupa da ve başkentlerinde kentlere olan ilginin artması, kentli nüfusun
çoğalması ile kent rantı keşfedilmiştir. Kent merkezlerinin ekonomik değerinin artması kentlerde gökdelen
salgınını başlatır. New York’da Empire State ile başlayan salgın yüzyıl boyunca
en yüksek binayı yapma yarışına dönüşerek kentleri sürekli yükseltmiştir. Yüksek binalar kent
rantını da yükselmiştir. Elde edilen rant
büyük çoğunlukla yönetici
ve sermaye gruplarının
cebine giderken rantı elde etmenin
bedeli, rantı yüksek kentte
yaşamanın bedeli de o
kentte yaşayanların sırtına yüklenmiştir.
Kentler sürekli gelişip değişirken, rant
uğruna insanın ve kentin geçmişle bağını oluşturan tarihi yapılar, tarihi, arkeolojik ve doğal
sit alanları yağmalanıp yeni rant alanlarına
dönüştürülmüştür. Yağma sürdükçe kent
insanı geçmişinden kopuk, belirsiz, yörüngesiz bir geleceğin karanlığına itilmektedir. Aklı, bilimi, hukuku-adaleti temel almış toplumlar kenti, içinde
yaşayan insanı mutlu edecek,
ona sahip çıkacak, geliştirecek bir
sistemi kurarak, kent-insan
yaşamında sürdürülebilir bir
dengeyi sağlamışlardır. Böylelikle kent belleğinden kopmadan geçmişle birlikte yaşayarak geleceği kurabilecek bir ortak
yaşam kültürü gelişmiştir. Herkesi mutlu
eden bu düzen, herkesin kabul gördüğü yasalarla korunarak sürmektedir.
Kent dokusunun içine
keyfi olarak müdahale etmek insan
bedeninden bir organı almaya
veya rastgele bir organı
eklemeye benzer. Ülkemizdeki birçok
tarihi kentlerin görüntüsünü acemi, bilgisiz ve sorumsuz cerrahların elinden çıkmış ameliyat sonrası hastaya
benzetebiliriz. Bu kıyımın
en belirgin yaşandığı kentimiz dünyanın en güzel kentlerinden biri İstanbul’dur.
İstanbul tarihi siluetini kaybetmeye başlamıştır. Bir kentin silueti kent belleğinin, kent kimliğinin
bir parçasıdır. Siluetini kaybeden
kent kimliğini kaybeder. Kent
kimliğini kaybediyorsa içinde
yaşayanlar da kimliğini kaybediyor demektir.Kimlikli, kişilikli insanların ve
toplumların yaşadığı kentlerin
siluetleri öyle kolay kolay
değişmez. Çünkü onlar bilirler
ki; kenti değiştirmeye uzanan her el
onların geleceğinden ve mutluluğundan çalmaya
hazırlanan eldir.
Yurt dışı,
Avrupa gezilerimde tarihi
kentlerin ne kadar
özenli korunduğunu görünce
yıllardan beri bu konuda
verilen mücadelenin haklılığını
bir kez daha anladım.Tarihi korumanın , kenti korumanın ne demek
olduğunu İspanya gezisinde
en canlı, en güzel örnekleri ile
gördüm. İspanya’nın tarihi kentlerini
özenle koruyarak bir Turizm
markası haline getirmesi boşuna , turizm
de ise dünya lideri olması
tesadüf değilmiş diye düşünüyorum.
Okuyucular bu kadar
yazı okuduk henüz başlıkla
bir bağ kuramadık diye aklından
geçiriyordur.Şimdi ona bağlıyorum.
El Greco’nun Toledo Manzarası resmini ilk otuz iki yıl önce
görmüştüm. Yılardan beri sanat tarihi
dersleri veriyor, tarihi
kentlere, müzelere ilgi duyuyorum. Uzun
yıllar merak etmişimdir; acaba, bu resmi
yaparken El Greco nun gördüğü siluet yaklaşık beş yüz yıl sonra, günümüzde ne kadar
değişmiştir….Bu soru ile Toledo’ya
gelip hemen hemen aynı noktadan
baktığımızda o dönemin kent dokusuna
ve peyzajına uymayan bir yapının olmadığını, modern
şehirciliğin kentin bu
kısmına hiç girmediğini, kentin ortaçağ
ve 16.yüzyıl kimliğinin
korunduğunu gördüm.
Ülkemizde tarihi
kentlerimizin tarihi kent
kimliğinin hoyratça yok edildiğini, kentin ve
kent insanının geçmişle
bağının hızla koparıldığını, tek
tük kalan restorasyonu yapılmış tarihi
yapıların çevresiyle uyuşmayan diğer
yapılara nostaljik bir dekor olmaktan
öteye gidemediğini hatırlayıp
üzüldüm. Ve bana göre İspanyayı en iyi anlatan, Madrid' ten önce
başkentlik yapmış Toledo'yu
gezmeye , gezdikçe de Toledo’ya ilişkin yazacaklarımı zihnimde biriktirmeye
başladım.
*KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi-Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder