8 Mayıs 2014 Perşembe

ÖZGÜR RUHLU AKDENİZLİ- BARCELONA

Kadir ŞİŞGİNOĞLU *


Barcelona'ya  henüz  gitmeden bir  arkadaşımın verdiği Barcelona  fotoğraflarından oluşan  katalogu  incelediğimde bu kadar da  değildir diye düşünmüştüm. Çünkü bizim  kentlerimiz için hazırlanan  bütün  kataloglarda kentin en  güzel  halleri fotoğraflanıyordu.Çoğu  zaman  o  fotoğraflar gerçekle pek te  örtüşmüyordu.Barcelonayı  gördükten sonra  katologda  yer alan fotoğrafların ne  kadar  doğal, yalın, aldatmasız  olduklarını farkettim.  

Katalogdan ilk  aklımda kalan kentin havadan çekilmiş görüntüsü idi.Bir tepsi baklava gibi özenle dilimlenmiş Barcelona cadde  ve  sokakları birbirini doksan derece  kesiyordu. Barcelona’ya  gittiğimizde  havadan  olmasa da  bu düzenli sokak  ve  caddeleri yakından  gördüm.  Köşeleri  alınmış dörtgen yapı adacıkları, iç  boşluklarında oluşturulmuş  yaşam alanlarıyla kentin sokaklarını  caddelerini anlamsız  insan  yığınlarından ve kalabalıklarından  kurtarıyor, sokaklarında belirsizlikten uzak, güven  duyarak  dolaşmanızı sağlıyordu. Ne  bıktıran ağırkanlılık, ne de aceleci  bir  telaş, İlk  kez gittiğim bir kentte  sıra dışı anıtsallığın  görkeminde  endişesiz, güvenle dolaşabilme  keyfini  yaşadım.O kadar düzenli , özenli ve akılcı bir  kent ki;  kent yaşamına   ve  kent  düzenine  ilişkin  bir  süprizle karşılaşmak  nerede ise olanaksız. Katalan ruhunun başkaldırısı belki de kendi  yarattığı düzen tutkusuna karşı (kimbilir).

Mimarlığın  kent kültürünün  vitrini olduğuna inanırım.  Binlerce  yılın birikimini bir giysi gibi üzerinde  taşır kent. Bazen eski,  yorgun, görmüş  geçirmiştir bu giysi , bazen  süslü, fiyakalı. Bazen de  bir yanı  düşer diğer  yanı  kalkar. Kent  kültürü zaman içinde kent  belleğini  oluşturan sembollerini  yaratır. Bu semboller  çoğunlukla mimarlık  yapıtlarıdır. Farklı dönemlere  ilişkin sembol  yapıları  ne kadar  çoksa  o kentin kültürü ve belleği  o kadar zengindir. Belleğini  özenle  koruyan kentler  bayramlık giysilerini  giyen çocuklar gibi  neşelidir, güler yüzlüdür. Çünkü;  geçmiş zamanların    yaşamını   bu güne taşıyabilmiştir.  Mimarlık  ile  kentselliğin bütünselleştiği,  özgür  ruhlu  Barcelona’nın,  bu yönüyle aklımda, gönlümde yer ettiğini söyleyebilirim.

Katalan kültürünün farklılığı  yücelten  özgür  ruhu Barcelona’ya  her alanda marjinal bir kimlik kazandırmış. Kentin klasik kimliği ile, yenilikçi, postmodern  kimliği arasında yaşanan ölçülü seviyeli  rekabet  kent  kimliğini  güçlendirmiş. Barcelona’nın  kent  kimliğini oluşturan, onu diğer Akdeniz  kentlerinden  farklı  kılan nedir diye  sorulduğunda   aradığınız  cevaplar arasında Katalan özgürlükçülüğünün,  kraliyet  karşıtlığının ve  Barcelona’nın  simgesi sayılan Barcelona  futbol  takımını, “Franco rejiminden kaçmadan önce tüm eğitimini ve gençliğini bu şehirde geçiren, sanatını biçimlendiren ve bu zaman zarfında bugünün şaheserleri sayılan tablolarını yapan”  Picasso’ya, Sürrealizmin en önemli  ismlerinden biri olan  Joan Miro’ya, en çok da Barcelona’yı  bir pasta   gibi süsleyerek  ruhunu  veren Antoni Gaudi’ye rastayabilirsiniz. Bu nedenle  Barcelona  en çok Gaudi’nin  kentidir.   Mezun olduğunda  diplomasını  imzalayan  okul müdürü  Elies Rogent  “Bu diplomayı bir deliye mi yoksa bir dahiye mi verdiğimizi kim bilebilir? Bunu bize zaman gösterecek.” dediği  Gaudi, kendini  Barcelona’ya  adamıştır. Başlangıçta  pek kimsenin  dikkatini  çekmediği ,  sıradan  bir  mimar olan  Gaudi  sokaklar için tasarladığı sokak  lambaları, ısıtmalı oturma grupları, evler, parklar ve katedraller ile Barcelonanın  kaderini değiştiren  mimar   olarak  tanımlanır. Günümüzde  Gaudí’nin eserlerinin sekiz tanesi UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alır. Park Güell, Palau Güell ve Casa Milà 1984’te, La Sagrada Familia’nın “İsa’nın Doğuşu” cephesi ile yeraltı türbesi, Casa Vicesn, Casa Battlo ve Colonia Güell Türbesi 2005’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir. 

 

 Çocukluğunda geçirdiği romatizmal  hastalığı onu  akranlarından  koparır.Tek başına  düşünür, doğayı gözler, gözlem yeteneğini geliştirir. Gaudi’nin eserlerinde  doğa  sadece  dekoratif  bir  unsur  değildir, belirleyici  unsurdur. Doğadan  her zaman  ilham alır. 2026’da tamamlanması beklenen La Sagrada Familia Katedrali’nin taşıyıcı kolonları, ağaçların gövdelerinden ve dallarından esinlenmiş.Dışından  baktığınızda  sonsuzluk  duygusu uyandırıyor, ne  yaparsanız  yapın  bir  defada  kavranamıyor bu  yapı.Zaman  kısıtlılığından  dolayı   canlı  görme  fırsatı  bulamadığım    Sagrada Familia’nın  içi Gotik esintiler taşıyan bir orman, tavanı yıldızlı bir gece gibidir. Casa Batllo’daki bacalarda servi ağacı kozalağından, Park Güell’in ferforje kapı süslemelerinde palmiyelerden, Casa Milà’da (La Pedrera) karlı bir dağdan esinlenmiştir; bal peteklerinin, deniz kabuklarının, dalgaların, hayvanların, asma yaprağının, kemik ve iskeletlerin doku, şekil ve renklerinden ilham alıp tüm bunlara yepyeni bir soluk getirmiş, yeni bir mimari dil geliştirmiştir. Gaudi'nin amacı; inanç dünyasının gizemli karmaşık sembollerini, hayal gücünü tüm  mimarlık  bilgileri ile birleştirerek yirminci yüzyıl katedrali  yaratmaktı. Bu nedenle stüdyosunu da inşaata taşıdı ve hayatını bu esere adadı. Gaudi, La Sagrada Familia'yı bitiremeden 7 Temmuz 1926'da 74 yaşındayken bir trafik kazasında hayatını kaybetti ve La Sagrada Familia'ya gömüldü. Böylelikle  yaşarken  aklını, düş gücünü  kattığı yapıya öldükten sonra da  bedenini  katmış  oldu.
 


                                                                                                                            Gaudi’nin  yaşadığı dönemde İspanya’nın diğer çağdaş  mimarları oldukça  önemli  eserler  verseler de onun  kadar   bilindik olamamışlardır. Onu  bir  mimar  olarak  diğerlerinden  farklı  kılan ahşabın, demirin, camın, seramiğin,betonun  onun yaratıcı düşüncesine  dirençsiz  boyun eğmeleridir.Diğer  mimarların onu “Tanrının mimarı” olarak, Salvador  Dali’nin  “gerçek üstücülüğün babası “ diye tanımlaması  boşuna  değildir. Gaudi  her  bir  yapısında  bir malzemeyi  mimari  bütünlük  içinde  orkestranın solisti  gibi kullanmıştır. Gaudi  ‘trencadis’ adlı mozaik tekniğini ilk ve en yaygın şekilde kullananlardan biridir.  Seramiklerin kırılmış parçalarını bir araya getirerek birbirinden  ilginç kompozisyonlar yaratmıştır. Bu teknik Katalan Modernizmi döneminde ortaya çıkmış ve dünyaya yayılmıştır. Bunun en ünlü örneği olan Park Güell’deki ‘kertenkele’ çalışmasıdır.Bu  çalışmayı  yakından görmek ve  fotoğraflamak  için  ayrıca  bilet almanız  gerekiyor.

Gaudi arkasında İspanya'nın övüneceği çok yapı bırakmıştır. Kullandığı renklerle olsun, yapılarının kuruluşları ve hareketleriyle olsun daha önce hayal dahi edilemeyen işler yaratmıştır. Mimaride yeni bir kapı açmış, kendi kulvarında, bir öncü olmuştur. Sonraki dönemlerdeki birçok mimara örnek olarak gösterilmiş,mimarlık  fakültelerinde  derslerde okutulmuştur.

Bu gün  İspanyaya yılda  altmış milyon turist geliyor, bunun   otuz  milyonu  Barcelona’ya  geliyorsa bunların  büyük  çoğunluğu Gaudi’yi görmek içindir. 


* KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder