15 Aralık 2016 Perşembe

 MÜZESİNİ DÜŞLEYEN  SERGİ                                                      
“YOLU TRABZON’DAN GEÇEN SANATÇILAR SERGİSİ-2”

                            Öğr.Gör.KadirŞİŞGİNOĞLU                                                                                                                 KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi




Kentler; insanın kendisi için tasarladığı,tarihsel süreç içinde fiziksel, sosyal ve kültürel katmanların üst üste  harmanlandığı  senteze  dayalı  mekanlardır. Bu katmanların sentezini  iyi oluşturan kentler  kültürel sürekliliğini sağlayabilir. “Kültürel  süreklilik” kentlerin varlığı için temel koşuldur. Çünkü; kültür  olmadan kent olmaz, kent olmadan da kültür olmaz. Bunu belkide en  iyi anlatan “testide ne varsa dışarıya o sızar” diyen Mevlana’dır. Altı bin yıllık kültürel  birikime  sahip Trabzon,  kültürel  mirasını  iyi değerlendiremediği için kültürel ve kentsel belleğini  hızla eritmektedir. Yani Trabzon’da Kültür testisi çatlamış, dağılma riski yaşamaktadır.

 Kentlilik bilinci içinde yaşamını sürdüremeyenlerin kentte kültür üreten enerji odaklarını beslemesi, kent belleği ve kültürünü canlı tutması   olanaklı değildir. Kentlerin kültürel varlığı farklı alanlardaki  kültürel birikimlerinin görünür olmasına bağlıdır. Birikimlerin farkında olan kentli  insan etkilenir, sorgular  ve yeni değerler yaratır. Etkilenmeye en çok da sanatçıların gereksinimi vardır. Kültürel birikimlerin en iyi görünebileceği mekanlar müzelerdir. Müzeler toplumsal kültürün vitrinidir. Trabzon Altı bin yıllık tarihsel ve kültürel birikimi ile oransız bir müze fakirliği yaşamaktadır. Bu gün sahip olduğu düşünülen kültürel birikimlerini yok olmadan gelecek kuşaklara  aktarılabilmesi  için yayla ve kırsal alanlarda  ekomüzelerden-tarım müzelerine, deniz müzesinden –etnoğrafya müzesine, fındık-tütün müzesinden-Karadeniz mutfağı ve beslenme müzesine, arkeoloji ve tarih müzelerinden-kent müzelerine, kadın müzesinden-çocuk müzesine, karikatür ve mizah müzesinden-müzik müzesine, spor müzesinden-sinema ve fotoğraf müzesine, bakırcılık, mum, bıçak, silah, ticaret müzesinden-bilim -teknoloji –eğitim müzesine, basın, tiyatro, edebiyat müzesinden-doğa tarihi müzesine varıncaya  kadar otuza yakın müzesinin kurulmuş olması gerekirdi.

Sarp sınırının diğer  tarafında küçücük  bir  kent olan Batum’un  bile güçlü  kurumsal kimliği,  iyi işleyen  yapıları  ile tarih, arkeoloji ve sanat alanında sekiz müzesinin olduğu  düşünülürse Trabzon’un müze kültürü yaratmak konusunda ne kadar geç kaldığı ortaya çıkar. Müze kültürünüz yoksa kentte kültür üretecek enerji santraliniz de yok demektir. Özellikle de “kültür sanat kenti  ve  çok sayıda sanatçıya sahip olmakla övünen bir kentte” sanat müzesinin olmaması öncelikle bu kenti yönetenlerin, daha sonra da sanatın içinde olup, kentin sanat kültürünün gelişmesinde sorumluluk üstlenmeden , müze oluşumuna destek  vermeden, üç -beş  eser  satmak için  işadamlarının, siyasetçilerin, yerel yöneticilerin  etrafında dolanıp, bu kentte yaşayıp giden sanatçıların ayıbıdır. Üstelik kurulması en kolay müze Sanat Müzesidir. Çünkü çok sayıda sanatçıyı İstanbul Beşiktaş MKM  Çağdaş Sanat Galerisinde üç yılda iki  büyük sergi ile bir araya getiren TAMEV (Trabzon Araştırmaları Vakfı) ile ,onlara müze kurma konusunda her şeyleri  ile  gönülden destek olan,  İstanbul’da  faaliyetlerini sürdüren TİAB (Trabzon İşadamları ve Bürokratları Derneği) ,Türk Resim sanatının önemli ismi Dünyanın ve Türkiye’nin Grafik Sanatlar alanında sayılı yaşayan müzelerinden İMOGA’nın kurucusu Trabzonlu sanatçı Süleyman Saim Tekcan ve  Trabzonlu ve Trabzon’a  gönül vermiş bir çok sanatçı varken…

Yirmi bir yıldan beri bu kentte öğretim üyesi-sanat eğitimcisi-ressam  olarak yaşıyorum. Son on yıldan beri de müzeci-müze yazarı kimliğimle Trabzon’da müze platformu oluşturup, kamuoyunu müzeye hazırlayıp, yerel ve genel yönetimler  ile koleksiyon sahiplerini müzeciliğe özendirmeye çalışıyorum. Trabzon, Çorum, Kuşadası, Isparta (Yalvaç-Yenişarbademli), Gaziantep, Konya, Bartın, Eskişehir  de  sanat müzesi çalıştaylarına katıldım. Eserlerimle birlikte yirmiye yakın konferanslar verdim. Bu çabalar geç de olsa ürün vermeye başladı.2010 yılında Trabzon Belediye Başkanlığının  isteği üzerine Trabzon Sanat Müzesi için Zağnos Vadisinde yapılmış bulunan Zağnos Kültür Sarayının Sanat Müzesine dönüştürülmesi için bir proje hazırlayarak Belediye Başkanlığına sundum. Aynı yapıya Kültür Müdürlüğü’nün Edebiyat Müzesi yapmak üzere talip olması üzerine proje bekletildi. Daha sonrada önceliği düşürüldü. Asıl  hedefim olan Trabzon Sanat Müzesi  henüz  kurulamamış olsa da; Trabzon’da kurum ve şahıs koleksiyonlarının müzelere dönüştüğünü  görmeye  başladık. Kısmi katkılarımızla Coşkun Kulaksızoğlu’nun tarihsel ve manevi değeri yüksek eserlerden oluşan koleksiyonunun bir kısmı Trabzon TSO tarafından satın alınarak  Oda binasının giriş katında İpekyolu Müzesi  olarak hizmete açıldı. Ortahisar Belediyesi  Atila Bölükbaşı ve Veysel Usta’nın  yedi bin kadar tarihi  belge ve fotoğraf  ve objeden oluşan koleksiyonunu Hafza Sultan Konağında Trabzon Tarih Müzesine dönüştürdü. Trabzon Büyükşehir Belediyesi  Kent Müzesi  çalışmaları yakında sona erecek ve   açılacak. Müze  bürokrasisinin yıldırıcı zorluğuna rağmen bunu yakında yeni müzeler  izleyecek. Er ya da geç Trabzonda Sanat Müzesi açılacak….Buna inanıyorum çünkü Müze Kurma hayalini sürekli canlı tutan İstanbul Trabzonluları var. Trabzon’da  az sayıda olsak da  müze tutkunu olan bizler varız. Trabzon’u yönetenlerin de   eninde sonunda  uyması gerektiği  “evrensel kentleşme  kültürü ilkeleri” var. Bu ilkeler  sahilini doldurarak  insanı denizden koparıp,  dolgu alanlarını kültürel mekan diye köftecilere teslim edilmesini  asla  önermiyor. Hiç değilse o kadar yanlışın içinde  bir tane  doğru olarak  dolgu alanlarında çok özel tasarımla bir sanat müzesi yapılabilirdi.

TAMEV Vakfı  ”Yolu Trabzon’dan Geçen Sanatçılar Sergisi -2”yi  büyük bir özveri ve profesyonellikle düzenledi. Eserlerin toplanması ,taşınması, sergileme bitimine kadar sigortalanması, mekanın seçimi , biraz sıkışık ve eser seçiminde biraz töleranslı  olmasına rağmen sergi düzeni, açılış kokteyli, sergi için hazırlanan 250 sayfalık katalog-kitap tam anlamıyla büyük ve titiz bir organizasyon gerektiren çalışmanın ürünüydü. Serginin  bir  bölümünde Süleyman Saim Tekcan’ın-IMOGA’sının, Mustafa Ayaz Müzesinin, Sunay Akın Oyuncak Müzesinin ve Trabzon’da görev yaptığı süre içinde  resim sanatını çok sevdiren, akademiye çok sayıda öğrenci kazandıran  Kayıhan Keskinok Vakfı Müzesi nin tanıtımının yapılması, amacı müze olan bu sergiye çok yakıştı.
Başta TAMEV Yönetim Kurulunu, Sergi Organizasyonu ve sekreteryası için güler yüzlü Meral Bostancıyı, Sergi Koordinatörü, Danışmanı Süleyman Saim Tekcan Hocamızı, katalogdaki yazısı için Prof. Aydın Ayan Hocamızı, TİAB Yönetim Kurulu ve Başkanını , bu  çalışma  için emek ve destek veren   herkesi kutlamak  gerekir. Trabzon tanıtımı için bir etkinlik yapılacağı zaman  hemen  Trabzon doğumluları arayanları düşünürsek TAMEV Vakfı’nın  doğru bir tercih ve  vefa örneği göstererek “Yolu Trabzon’dan Geçen”  bütün sanatçıları bu sergiye davet etmesi takdire değerdir. Müze kurma hayali ile ikincisi düzenlenen bu  görkemli serginin açılışında herkes vardı. Eski bakanlardan, rektörlerden, Beşiktaş ve Beylikdüzü Belediye  Başkanları , sanat dostları ve sanatçılar. Trabzon Valisi, Belediye Başkanı da keşke olsalardı diye gönlümüzden geçti. Kimbilir  belki de programları uygun değildi. Ama; bizzat önemini hatırlatıp, davet ettiğim  İl Kültür Müdürü mutlaka olmalıydı. İzmir Turizm Fuarında olacağını, gelmek için çaba göstereceğini samimi olarak dile getirdi. Yeni atanan Kültür Müdürümüzün  özellikle müzeler konusunda ciddi çalışmalar yapacağı inancındayım.

Bu  çabaların sonuç vermesi için akılcı ve bilimsel hareket  etmek, işbirliği içinde olmak önemlidir. Sadece hayalle, sadece sözle müze kurulması mümkün değildir. Bugün müzecilik bir bilimdir. Müzeoloji olarak bilinen bu bilimin gereklerinin  yerine getirilmesinde duygusal yandaşlığın, mikro milliyetçiliğin, rant ve çıkar sağlamanın yeri  olamaz. Bilim;  aklın ve evrensel kültürün  ilkelerinin uygulanmasını zorunlu kılar. Bu konuda gözetilebilecek tek çıkar ve hedef “Trabzon’un evrensel Kültüre katkı yapabilecek değer  ve zenginliklerinin  ortaya çıkarılması ve Trabzon’da yaşayanların kentlilik bilincini yükselterek , estetik ve yaratıcı yeteneklerinin  geliştirilmesi” olmalıdır.




31 Mayıs 2016 Salı

BİR  MÜZE’NİN   İZİNDE  RÜYA  GİBİ BİR  HAFTA                                                                    (1.BARTIN SANAT MÜZESİ ÇALIŞTAYI)

Öğr.Gör.Kadir ŞİŞGİNOĞLU*




Schneider’ın “insanın  kendisi için  yarattığı  bir  dünyadır” diye  tanımladığı kentler; sadece  maddi  yapılardan  ibaret  değildir. Kentlerin görsel kimliğini  oluşturan mimari eğer içinde insan  yaşamının damıtılmış özü  olan “kültür” yoksa bir  süre  sonra yok  olur.Kentlerden insan  yaşamını ayırdığınızda viraneye  dönüşür.Çünkü; kentleri  kuran, yaratan insanlardır.İnsan kendi yaşamını ve birlikte yaşadığı insanların  yaşamını düşünerek çevresini biçimlendirir, kentleri yaratır.Biçimlenen kent bir süre  sonra kendini yaratan insanı değiştirmeye  başlar.İnsandaki değişimin hızı ile kentlerin  değişim hızı  arasında yakınlık  varsa insan yaşadığı  kentle  bütünleşir.Orada mutlu bir kent yaşamı, mutlu bir yurttaş vardır.Kentler insanlardan  hızlı  gelişiyorsa o kentlerde çoğunluğa  tepeden  bakan mutlu azınlık ile kentin değişim hızına  yetişmeye  çalışan mutsuz  çoğunluk vardır.Bu tehlikenin  farkına varan Hitit Kralı 4000 yıl önceden  şöyle  seslenir Tanrım beni yavaşlat,/Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…/ Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…/ Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver./Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardim et.
Hititlere de yurt olmuş Bartın her ne  kadar  nüfus  artışı ve sanayileşmenin  yarattığı  baskı ile hızla  gelişse de Krallarının  bu duası Bartınlı’ların kulaklarında  fısıltı  olarak  kalmıştır.Kendi  ölçeklerinde başka Anadolu  şehirleri inanılmaz  bir hızla   tanınmayacak değişim yaşayıp şehir rantçılarına  teslim olurken; büyük  şehirlere yakın, kendine  yetecek varlıklı insanların ziyadesiyle  yaşadığı, ticari ve  ekonomik potansiyeli yüksek Bartın; daha  yavaş bir  gelişme  ile kültürel  kimliğinden  kopmadan, köklerine yabancılaşmadan gelişimini  sürdürmüştür.Her  ne  kadar  1991 yılında il  olduktan sonra gelişme  hızı artsa da tarihi  kent dokusunu koruyarak modern kentleşmeyi farklı alanlara kaydırması, kent  kültürünün  canlı unsurlarını korumaya  alması, kentsel imgelerin çoğaltılarak yurttaşın içinde  yaşamaktan mutlu olduğu bir  kent yaratılması, Bartın’ı suların maviliğinde, ormanın yeşilinde Batı Karadeniz’de bir  huzur  adasına dönüştürmüştür.

Tarih bilinciniz varsa  Bartın’da dolaşırken dört bin yıllık tarihin sentezini görebilirsiniz.Öz be öz Anadolu kültürleri ile Friglerin ve Romalıların taşıdığı batı kültürlerinin, doğudan gelen Pers,Türk ve İslam kültürleri ile nasıl  harmanlandığını mimarisinden, geleneklerine, coğrafi isimlerinden diline, sanatından inançlarına varıncaya  kadar her alanda  hissedebilirsiniz.Bu mirasın üstünde  biçimlenen Bartın; Cumhuriyet kültürünün kendisine  verdiği bilim ve akla dayalı yaşamın entelektüel ve sorgulayıcı yanıyla kültürel  kimliğinin genetik kodlarını koruyabilmiştir.Bu nedenle rant hırsı  yüksek, kültürel  bilinç  düzeyi düşük kitlelerin  Bartın’ın kültürel ve  doğal kimliğine yönelik tehditlerine  karşı (bir avuç da  kalsalar) haklı mücadeleleri ile  onlara  geri  adımlar attırmayı başarmışlardır.Amasra Termik Santral mücadelesi onlardan  biridir.

Bartınlılar bilir ki; bu kent, bu coğrafya Homeros’un İlyada’sında Artemis’in kenarında avlandığı Parthenios’dan (Bartın) gelmedir. Makedon İskender’in Pers Baldızı Amastris’den  (Amasra) gelmedir.Dünyada tek  örneği olan Roma Kuşkayası Yol Anıtı Amasra’yı tepeden süzer.Hemen  biraz aşağısında Fatih’in Amasra’yı Fetih için geldiği “çeşmi cihan” olarak  tanımladığı yer  vardır.Fatih Amasrayı fetih  için Bartın'dan  geçmiş, ordusunu  Bartın'da toparlamıştır.Ordunun toplandığı yer bugün Bartın'da üzerinde Fatih heykeli ile  Orduyeri semti olarak  anılır. Gizli şelaleleri, çoğunluğu  Bartın sınırları  içinde  kalan Küre  Dağları  Milli Parkı,seksen milyon yıllık volkanik kaya  anıtı (Güzelcehisar), bakir kumsalları ve koyları (Mogado-Gideros), Batı Karadeniz’in en eski keşfedilen turizm beldesi İnkumu, yeni turizm beldesi Çakraz’ı, sayıları iyice  azalmış olsa da Karadeniz’in azgın dalgalarına   dayanabilen ahşap teknelerin  yapıldığı atölyelerin bulunduğu Kurucaşile ve Kapısuyu  sakinliği ile  sizleri bekler.Ve  en  önemlisi Türk töresi ile yetişmiş konuksever, samimi, güler yüzlü  insanları sizleri  orada geçireceğiniz birkaç günü bitmesini  istemediğiniz  bir  rüyaya  dönüştürebilir.

İşte  biz de Bartınlı Ressam abimiz-dostumuz Erkan Geniş’in fikri ile  başlayıp Bartın Belediye  Başkanı Cemal Akın’ın desteği ile  gelişen 22-29 Mayıs 2016 tarihlerinde 1.Bartın Sanat Müzesi Çalıştayı’nda bu rüyayı  yaşadık. Bartında  kurulması Planlanan Sanat  Müzesi  için Erkan Geniş’in koordinatörlüğünde Çalıştaya  Davet edilen, Hasan Pekmezci, Şükran Pekmezci, Gülay Yüksel,Teymur Agalıoğlu,Tülin Demir,Nur Gökbulut, Önder Aydın, Himmet Gümrah, Svetlena İnaç, Akdoğan Topaçlıoğlu,Kadir Şişginoğlu ve  son dört günde bize  katılan genç doktora  öğrencileri Merve Altın, Fergana Kocadoru ile yaklaşık bir hafta boyunca birlikte çalışmanın keyfini sürerken  bizleri memmun etmek için dolu dolu hazırlanmış gezi  programları ile Bartın’ın görülmesi gerekli her yerini gördük. Bu  süre içinde Belediye  Başkanımız  yoğun programına  rağmen çalışma  mekanımız Elmalık Yaşam Merkezinde ve akşam yemeklerinde  bizleri yalnız  bırakmadı.Samimi, net tavırlı, halk insanı karakteri  ile bizlerle  sohbet etti.Projelerini anlattı. Kendisi ve  ekibinden bizleri hiç yalnız  bırakmayan, gezilerde minübüste misafirlerine su ve soda  ikramını kendi  yapacak kadar mütevazi Bartın Belediye  BaşkanYardımcısı Erol Demirkoparanoğlu, çalıştay  programını başarıyla sevk ve idare  eden, çalışkan, titiz, son veda  gününde Minübüsle Ankara  yoluna  koyulduğumuzda arkamızdan su dökecek  kadar bizleri benimseyen Belediye  Başkanı Özel Kalem Müdürü Sevgi Salcı, derin  bilgisi , memleket sevgisi ve  samimi yaklaşımları ile  herkesin sevgisini kazanan rehberimiz  genç resim öğretmeni Erdenay Çınçın gönlümüzde  yer ettiler.Ankara’dan misafirlerini karşılayıp güleryüzlü, kibar personeli ile Sindoma Otel, olağanüstü lezzetli yemekleri ile Merdane Restorant, Gürgenpınarı Mangal, Çakraz Yakamoz, Bartın Fatmahanım ve Kaf  Konağı’ nda ağırlayarak bu ülke  insanının, misafirinin ve sanatçısının  nasıl onurlandırılacağının  en güzel  örneğini gösterdiler.

Sanat tutkusu ve sevgisini paylaşımcı  kişiliği ile bütünleştirmiş  resim öğretmeni Aysun Eski’nin rehberliğinde Bartın Belediyesinin  kendilerine  sağladığı  mekanlarda resim çalışmalarını sürdüren altmış kadar resim sevdalısı Bartınlı zarif  hanımların, eski  Bartın evlerinin  maketlerini  yapan Ahmet beyin, geleneksel sanatların  uygulayıcısı ve öğreticisi İbrahim  beyin ilgilerini ve zarif  yaklaşımlarını görmek, bizden  beklentilerini  hissetmek sorumluluğumuzu o  kadar  artırdı  ki; bizler de  mahcubiyet  yaşamamak adına  elimizden  gelenin  en iyisini  yapmak  için birkaç  gece  sabaha kadar çalışmak  zorunda  kaldık.

Bartın ilk  kez kendi  kentleri  için  gelmiş ressamları olağanüstü  bir  samimiyetle  benimsemişti ve müzenin  kurulacağına inanmıştı. Bunu 28 Mayıs günü çalıştay sergisinin açılışında da gözlemledik.Son günde  Bartın Belediyesi Sanatevinde (Eski  Kilise  Binası) “Kent Kültürü ve Müzeler “ konulu konferansımda izleyici sayısı çok  beklediğim  gibi  olmasa da orada tanıştığım Bartın Deniz Müzesi Kurma Grubunun üyeleri ve Ulus  Etnoğrafya  Müzesinin kurucularından Ulus ve Köylerine  Hizmet  Derneği Yönetim Kurulu  Başkanı Satı Lütfi Okçu ile  tanıştım.Ulustaki Etnoğrafya  Müzesini nasıl  kurduklarını  anlattı  bir  çırpıda.Beni Müzeyi görmeye  davet  ettiler.Mutlaka  bir  gün görmeye geleceğime  söz  vererek telefonlarımızı  verdik.Konferansta  bir  tarih  öğretmeninin eğitim  sistemimizdeki yozlaşmayı anlatarak böyle  bir  ortamda  tarih bilincini nasıl geliştirebiliriz, ne yapabiliriz ki? şeklindeki sorusuna, Hasan İzzettin Dinamo’nun “at otuzunda  aldığın diplomayı alfabelik çocuk ol/ yine de benden geçti mi diyorsun/ aç kollarını  iki  yana  korkuluk  ol….  şiiriyle  cevap  vermiştim, müze  kurucularından biri bu mesajı anladığını o kadar  güzel ifade  etti ki  doğrusu  çok  keyiflendim.

Bartınlı ressam, resim öğretmeni ve sanat  aktivisti Dilek Özmen dostumuz son günde Önder Aydın ile beni atölyesinde ağırladı.İlginç, farklı resimlerini izledik.Bartından, sanattan, resimden söz ettik.İkram ettiği kahveden sonra  bizleri Ihlamur Kafe olarak restore  edilen ve bizim Bartın’a geldiğimiz gün açılan Taşhan’a götürdü.Hemen yanında 1926 dan  beri kesintisiz  yayınlanan Bartın Haber gazetesi vardı .İlk şehir  gezimizde sahibi  ve yazı  işleri müdürü ile  tanışıp fotoğraf  çektirmiştik.Ihlamur  Kafe’de bir sürpriz  ile karşılaştım. Burayı  görmeden gitseydim  benim adıma  büyük  eksiklik  olurdu.Bir  özel aile müzesi  oluşturacak  kadar değerli sanatsal  ve  etnoğrafik ürünlerden  oluşmuş bir  koleksiyon gördüm.Mali Müşavir Osman  Bey’in  zaman içerisinde çoğunu  müzayedelerden  aldığı,tarihi taş  mekanla  bütünleşmiş  zevkli, estetik değer  taşıyan objeleri, müze kurmayı zorlaştıran bürokrasiden gözü yıldığı ve bıktığı  için Taşhan da  kendi  Mekanında  açtığı Kafede kullanarak değerini bilenler  için  çok  özel  bir  mekan  oluşturmuştu.Kendisi  ile  tanışma  fırsatı  bulamadık.Dilerim Bartınlılar bu mekana ve  Osman   Bey’e  destek verirler.

Bir sanat müzesinin kurulması için yapılan  çalıştayda bu  müzede  yer alacak ilk eserlerin yaratıcısı  olmak  benim  ve sanatçı  dostlarım  için  gurur  verici bir  durumdu.Bununla birlikte  entelektüel  birikimi yüksek bir  kent  olarak  gördüğüm  Bartın’ın  yakın  zamanda  daha çok müzeler açabileceğine inancım  sonsuz.Erkan Geniş’in  babaevi üç katlı ahşap konağı aile  müzesi yapılması koşulu ile  Bartın Belediyesine  devredecek  olmasını öğrenmek bizi heyecanlandırdı.1934 yılı Sururi imzalı  “Atatürk Kocatepe’de” konulu resmin yer aldığı eski  Bartın Belediye  Binasının  Kent Müzesi olarak  projelendirilmesi, müzecilik konusunda  beklentilerimizin   boş  olmadığını gösteriyor.Çok  beğendiğimiz bu  resmin birer çerçeveli küçük  kopyasının  bizlere armağan edilmesi Sayın Belediye Başkanımızın  ve  ekibinin  zarif  bir  davranışı olarak belleğimize  kaydedildi.

Müzelerin  toplumsal  kültürün vitrini olduğuna , kültürel  köklerimize ancak  müzelerle ulaşabileceğimize  ve çağdaş  bir toplum  yaratmada müzelerin  birer  eğitim   mekanı olduğuna  inanan Bartın Belediye Başkanının ve  ekibinin desteklediği bu  çalıştayda  zamanın  nasıl  geçtiğini anlayamadık.Rüya  gibi geçen  bir  hafta sonrasında yaptığımız eserler  ile kalbimizin  yarısını Bartın da  bırakarak  Ankara’ya  dönerken veda sonrası Sevgi Hanımın arkamızdan su dökmesi Kostantin Kavafis’in bir  şiirini  anımsattı. “Sen gidersen bu şehir  arkandan  gelir”  diyordu Kavafis. Ben de içimden  cevap  verdim  “Biz gidiyoruz Bartın, yeter ki sen  çağır başkaları da  gelir” 

Erkan Geniş abimize-dostumuza, Bartın Belediye Başkanı Cemal Akın’a, ekibine, birlikte  keyifli bir  çalışma  ortamı  içinde güzel  işler ürettiğimiz sanatçı  dostlarımıza ve  Bartına gönülden teşekkürlerimizle….


*KTÜ FATİH EĞİTİM FAKÜLTESİ, GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ BÖLÜMÜ






20 Nisan 2016 Çarşamba



KENT KÜLTÜRÜ, KENT KİMLİĞİ, KENT BELLEĞİ ve  SANAT KÜLTÜRÜNÜN ZENGİNLEŞTİRİLMESİNDE, GELİŞTİRİLMESİNDE MÜZELERİN  ROLÜ – TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER İÇİN  MODEL OLUŞUM: ÇORUM  BELEDİYESİ SANAT MÜZESİ  

Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Öğr.Gör., KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi,Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, kadirsisginoglu@ktu.edu.tr
                                    
                                                                      ÖZET
        Kent denildiğinde insan eliyle  düzenlenmiş çevre ve mekanlar akla gelse de, kentler; yönetsel güç, ekonomik ilişkiler ile kültürel dinamiklerin birbirini besleyen birlikteliğinin yarattığı organik bir yapılanmadır. Organik yapılanmanın yarattığı uzun yıllara  dayanan birikimler kentleri değiştirir , dönüştürür. “Kent kültürü” olarak tanımlayabileceğimiz bu birikimlerin  neden olduğu ekonomik ve teknolojik değişimle biçimlenen bir dizi değişim ve dönüşümü  (bazen olumsuz  örnekler  yaratsa da), günümüz kent kimliğinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekir.“Her kentin, her dönemin bir kimliği vardır”.Kentlerin  düzenlenişi, görünümü , yapılarının yapıtasarcılık özellikleriyle, bir kentin insanda bıraktığı izlenim “kentsel imge”  kavramını ortaya çıkarır.Kentsel imge zenginliği kent kültürünün, kent belleğinin canlılığının  işareti, kent kimliğinin vurgu unsurlarıdır. Kent; insanıyla bütündür.Kentli kimliği, kentli bilinci yaratmak  kentin tarihsel sürecini  canlı tutmak, tarihsel dokusuyla, mekânlarıyla, gelenekleriyle  bilindik kılmaktır. Bunun gerçekleştirilebilmesi, geçmişle bugünün  birbirine bağlanıp geleceğe taşınması müzelerin kurumsal varlığını zorunlu kılar. Müzeler kültürel birikimlerin vitrinidir. Müzeler sahip oldukları kültür varlıkları ile kentin - kent insanının kültürel sürekliliğine katkı sağlar.

Anahtar sözcükler: Kent, kentsel imge, kent kültürü, kent kimliği, müze, sanat müzeleri, müze kültürü, sanat kültürü

THE ROLE OF MUSEUMS ON THE ENRICHMENT AND DEVELOPMENT OF ART CULTURE, URBAN CULTURE, URBAN IDENTITY, URBAN MEMORY;MODEL FORMATION FOR LOCAL ADMINISTRATIONS IN TURKEY:ÇORUM MUNICIPALITY ART MUSEUM

Kadir ŞİŞGİNOĞLU
Lecturer, KTU, Fatih Education Faculty, Department of Fine Arts Education, kadirsisginoglu@ktu.edu.tr
                                    
                                                                 SUMMARY
Although the concept of city reminds people of environments and spaces designed by humans, cities are in fact organic structures created by the synergy of administrative power, economic relationships and cultural dynamics which constantly feed each other.  Accumulation created by the organic structuring throughout years changes and transforms cities.     A series of changes and transformations (though sometimes creating negative examples)  shaped by economic and technological changes caused by this accumulation which can be called “urban culture” should be evaluated as a part of urban culture. “Every city has an identity”. The arrangement and appearance of a city, the structural design characteristics of  its buildings, the impression that a city leaves on a person creates the concept of “urban image”. Richness of images for a city is a sign of liveliness of urban memory and urban culture and an element of emphasis for urban identity. The city is a whole with its people. Creating an urban  consciousness and identity means keeping the historical process of a city alive, and making the city known with its historical tissue, spaces and traditions. Realization of this and the possibility of connecting the past and present requires the institutional existence of museums.  Museums are showcases of cultural accumulation. Museums, contribute to the cultural sustainability of the urban people with the culture resources they possess. 

Key words: city, urban image, urban culture, urban identity, art museums, museum culture, art culture

1.GİRİŞ
       Nüfusunun büyük bölümünün ekonomik faaliyet alanı olarak ticaret, sanayi, yönetim ve hizmetle ilgili işlerle geçimini sağladığı toplumsal ve kültürel bir örgütlenmenin olduğu yerleşim alanı şeklinde ifade edilen kent, insanların barınmadan, eğlenmeye tüm ihtiyaçlarının karşılandığı ve sürekli bir toplumsal gelişim gösteren, bütünleşme derecesinin yüksek olduğu (Keleş, 1973:7) yerleşim yeridir.  Kent; fiziksel bir bütünlüğe ve somutluğa sahip en büyük toplumsal birimdir. Aynı  zamanda geniş bir toplumsal ilişkiler ağının hem yaratıcısı hem de düğüm noktasıdır. Kent’ler sadece maddi yapılardan ibaret değildir. İnsanın yabancı  diye  tanımladığı "kendisi gibi olmayan" ile, karşı karşıya geldiği, ilişki kurduğu ve birlikte yaşadığı yerdir. Rousseau'nun deyişiyle, "köyü, kasabayı evler oluşturur, kenti ise yurttaşlar". Wolf Schneider’ın “insanın  kendisi için  yarattığı  bir  dünyadır” diye  tanımladığı ilk kentlerin ortaya çıkışı  farklı kuramlarla açıklanabilmektedir. Kentler, organizasyonun  zorunlu  olduğu karmaşık  bir  nüfus  ve  toplum  yapısını  barındırır. “Fertler arası ilişkilerde geleneksel ilişkilerden çok rasyonel davranışların ağırlıkta olduğu, günümüze has bir yerleşme biçimi ve topluluk türü olarak tanımlanır” (Sencer, 1979: 9).  Gordon Child’e göre; bu  toplulukların birlikte  yaşama  zorunluluğu toplumdaki organik dayanışmayı  ortaya çıkarır ki bu uygarlık tarihinde  “kentsel devrim’dir.” Bu  nedenle  “uygarlık  tarihi  kentlerin tarihidir”.

         Her tarihsel  gelişim döneminde kentler  kendilerini  yöneten güçlerin yönetim felsefesinin etkisinde  biçimlenmiştir. Sanayi devrimine  kadar doğal çevreyle uyumlu, geleneksel kültürel yapıya  bağlı  olarak yavaş  gelişen kentsel doku, ekonomik- teknolojik-endüstriyel gelişmelere bağlı olarak hızlı bir değişim sürecine  girmiştir. 20. yüzyılın  başında göçlere  bağlı  olarak kentlerin  artan  nüfus  yapısı, karmaşık  işlevleri, kent  merkezlerinin  yükselen  rant  değerleri, kentleri  dikey  gelişmeye  zorlamıştır. Günümüzde  insan  aklını  zorlayan yüksek  kule yapılarının salgın  olarak önce  Amerika sonra da  diğer  Avrupa  başkentlerinde  görülmesi bu  döneme  rastlar. Kentlerin insan  yaşamı  için   çekim  merkezi  olması kentleri  mütevazi görünümünden  uzaklaştırmıştır. Önce metropoller  oluşmuş, günümüzde  ise bir  çok metropol megapole  dönüşmüştür. Kırsal yaşam alanlarından kentlere göçün artması ile dünya giderek  daha  kentli olmaya başlamıştır. 2020 yılında dünya  nüfusunun 2/3 ünün kentlerde yaşayacağı öngörülmektedir.

        Gelişmiş endüstri toplumlarında kır ile kent arasındaki yaşam farklılığı giderek kapanmışken gelişmekte olan toplumlarda bu farklılık daha geniş olarak kalmıştır. Gelişmekte olan toplumlarda farklılıkların sosyal, politik, ekonomik, kültürel alanlarda devam ettiği gözlenmektedir. Kentsel yaşam deneyiminin gelişmekte olan dünyada çok daha yeni olması, kentsel yerleşim alanlarının altyapı yetersizliği, sosyal kurumlarının oluşmaması istem dışı büyük göç akınlarının baskısı altında kalması kentleşme sürecine yeni sorunların eklenmesine neden olmaktadır. Özellikle ekonomik yapı, kronikleşen işsizlik sorunlarını çözmede yetersiz kalmıştır (Tatlıdil,2009:321).

      Bugünün kentleri hizmetler sektörünün yoğunlaştığı toplumsal ve kişisel ihtiyaçlara yanıt veren rekreasyon alanları, kültürel ve bilişim merkezleri haline gelmektedir (Tatlıdil,2009:322). Belirli ekonomik, sosyal ve kül­türel düzeye ulaşmış, dengeli büyümeye sahip gelişmiş batı toplumu kentlerinin sabitlenmiş nüfusları, kentin sahip olduğu doğal, kültürel ve mimari değerleri kolaylıkla benimseyip, ortak değere dönüştürebilmesine olanak tanımaktadır. Bunun yanısıra oluşan kentsel dokuları yabancı ziyaretçilere pazarlamakta ve bundan da büyük ekonomik girdi sağlamaktadırlar (Ulu,Karakoç,2004/3:60).

 2.KENT KÜLTÜRÜ, KENT KİMLİĞİ , KENTSEL İMGE ve KENT BELLEĞİ
           Kentler; kuruluşundan  başlayarak günümüze kadar  geçirdiği değişimler ve dönüşümler ile dikey  ve  yatay gelişerek, bu günkü  fiziksel  ve  mekansal yapılarına  kavuşurlar. Kentler geçirdiği tarihsel  süreçlerin izlerini yeraltındaki dikey  veya yerüstündeki yatay katmanlarında barındırırlar. Bu izler kentlerin geçirdiği  kültürel  değişim evrelerini tanımamızı, günümüze  kadar  ulaşamayan toplumları  ve  yaşam  biçimlerini anlamamızı sağlar. Kentlerdeki  farklı dönemlere  ait kültür katmanları yarattığı  çeşitlilikle  “ kültürel bütünlük” oluştururlar. Kentten kente  değişen bu  birikim  kentlerin mimari  ve  mekansal  zenginliklerini yaratır. Aslında kent önce  yapısal bir oluşumdur, yani  mimaridir. Aynı zamanda;  bu   mimari oluşan kent  kültürünün  koruyucusudur. Kentin yatay ve dikey  katmanlarında  biriken  kültür varlıkları toplumsal kültür ve bilincin oluşumuna da önemli katkılar sağlamaktadır (Şişginoğlu,2013).

         2.1   Kent Kültürü; Kültür; yaşam biçimini ve yaşamı anlamlaştıran sistemdir. İnsanın öğrenme ve öğrendiklerini simgesel biçimlerde örgütleme, bu öğrendiklerini toplumun diğer üyelerine bilgi olarak iletme, öğrendiklerini ya da kazandığı bilgileri temel olarak davranışlarını sergileyebilme gücü tüm kültürel olgunun kaynağını oluşturur. Bununla birlikte kültür kavramını bir bütün olarak ele almak güçtür. Bütün araştırma alanlarındaki birikmiş bilginin yanı sıra kültür, toplumun tarihi boyunca çok sık değişikliğe uğrasa da kuşaktan kuşağa geçen değerleri, inançları ve normları kapsamaktadır (Tatlıdil,2009:324). Kentin biriktirdikleri ve sonraki kuşaklara  aktarabildikleri olarak tanımlayabileceğimiz  “kent kültürü” donuk bir  yapıya sahip değildir. Tersine etkileşimsel gücü yüksek, dinamik  bir yapıdır. İnsan bilinci kendi yaratımı olan maddi ve düşünsel doku ile  yaşadığı  çevresi arasında  sıkı bir etkileşim ve etkilenme içindedir. Kent ile  insan  arasındaki ilişki iki  yönlüdür. Kentin yapısı; içinde  yaşayan  insanı toplumsal değişim sürecinin her anında  etkilerken bu süreçte üreten insan da çevresini ve kentini değiştirir. Bu nedenle “insan kenti yaratırken, kent de insanı yaratır”.

         Kent kültürü kentlerin bünyesinde barındırdığı insanların birbiriyle ilişki ve etkileşimlerini bir ilişki örüntüsü içinde düzenleyen sistemin tutkalı olarak görülür. Toplumsal sınıf, etnik ve dini farklılık ve farklı sosyal ve mesleki grupların oluşturduğu alt kültür değerlerini mozaik olarak bir arada tutan kent kültürü, çağdaş kent anlayışının ve işleyişinin ürünüdür (Tatlıdil,2009:326).
Bir kente girildiğinde, o kentin tarihini ve kültürünü yansıtan yapılar, eğlence ve dinlenme alanları, tarihi yapısı, mimari özellikleri, halkın giyimi kuşamı vs. kent kültürü hakkında bize ipuçları verir. “Bu bağlamda kent, gelenek ve göreneklerin, örgütlü tavır ve görüşlerin toplandığı yerdir. Kültürler kentte doğarlar, kentte yaşarlar ve kente katkı sağlarlar. Bu niteliğiyle kentler, belli bir kültürü simgelemektedirler” (Uçkaç, 2006: 31) 
        2.2  Kent Kimliği: Bir kentin coğrafi konumu, doğal ve tarihi dokusu, mimari yapısı, kentlinin ekonomik ve kültürel yaşayış biçimi, gelenek ve göreneği konusundaki özgünlüğü onun kimliğini oluşturur (Aydeniz,2010). Türkdoğan’a göre; “Bir kentin yüzü size, içinde yaşayan insanın entelektüel yapısını ve bilincinin gelişkinlik seviyesini anlatır. Bir kente bakarak, o kentin insanlarının, toplumsal davranış biçimi ve siyasi, ekonomik ilişkilerinin yapısı hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Kentin kimliği insanın kültürel kimliğidir. Ve her kent, topluma ve kendine yabancılaşan insanın ağrısını ve hüznünü yansıtır”   Kentin yapısının belirlenmesinde  o kentte  yaşanan  üretim–tüketim ilişkileri, siyasal  ve  ideolojik yapı, dinsel inanışlar ile kentin coğrafi konumu ve  durumu etkendir. Kent toplumunun entelektüel  süreçleri  içinde  yer alan  sanat’ da kent kültürünün oluşumunda  belirleyici olan bu etkenlerden  biridir. Ancak; sanatın  kent yapısında  değiştirici rolü, kentin ekonomik, siyasal  ve  dinsel gücü  ile  sınırlanır.

          Her canlı organizmanın kendine  özgü bir kimliği olduğu gibi “her kentin,  her dönemin de  bir kimliği vardır”.Robbins’e göre ; “Genel olarak kimlik kavramı, canlılar ya da nesneler için ayırt edici, farklılığı yaratan özellikler olarak tanımlanabilir”. Kent kültürü, tarihin ve doğanın kente bırakmış olduğu birikim; bu birikimin temel öğesi ise o kentin kimliğidir. Her kent, kimliğinde o kentin süreklilik kazanmış ayırt edici özelliklerini barındırır (Keleş, 2005: 14). Bir kentin anlamı olarak özetlenebilecek kent kimliği, kente ait olan, kente değer katan, o kenti diğerlerinden ayıran, insanların kafasında o kente dair oluşturulmak istenen, o kente özgün unsurların oluşturduğu bir bütün olarak tanımlanabilir. Bu özgün unsurlar kaynağını kimi zaman kentin coğrafi yapısından, kimi zaman tarihinden, kimi zaman da ticaret ve ekonomisinin çevre kentlere göre daha gelişmiş olmasından alır (Birol, 2007; Aladağ, 2013). Kentteki yaşam biçimi, kentlilerin mekâna yükledikleri anlam ile aidiyet ve kentlilik duyguları, kentin tarihi nitelikleri, kentteki başat üretim biçimi, ekonomik yapı, kentlilerin sahip olduğu ortak kültürel ve geleneksel özellikler ve kentin politik yapısı kent kimliğini etkileyen başat ölçütlerdendir (Uçkaç, 2006: 18-19).

Kentlerin isimleri, logoları, sembolleri, sloganları kent  kimliğini  oluşturan diğer  unsurlardır.  Bir kentin kimliği, bir bakıma o kentin ruhu demektir. Bu ruh, o kenti ve o kentte yaşamayı anlamlı hale getirir. Zaten, “kentlilik bilinci” denilen şey de, kentte yaşayanların kendi kimliklerinin yanı sıra bir de; içinde yaşadıkları kentle özdeşleşebilen bir kimliğe sahip olmaları halinden kaynaklanır. Bir kentte yaşayan kişiler için, içinde yaşadığı çevre, sadece içinde geçimlerini kazandığı alanlardan ibaret ise, yani geçim aracı dışında bir anlamı yoksa orasının bir kimliğinden değil; belki kimliksizliğinden söz edebiliriz. Yine aynı şekilde, bir kentte kaotik bir yapı gözleniyorsa, bu kentin bir kimliği olduğundan söz edilmemekte, bilakis “kimliksiz” denmektedir (Kaypak, 2010).

         2.3  Kentsel imge: “Bir kentte yaşamak aslında bir imgede yaşamaktır.” diyen Lynch’ e göre  kentsel imge; kent yaşantısının  kişilerde bıraktığı duyusal ve düşünsel izlerdir. Bu izler de kent kimliğinin tanınmasındaki en önemli adımdır . Kentsel imge, kentin görülmesiyle elde edilen zihinsel bir süreci ifade ederken; kent kimliği kentin kişilere gösterdiği sosyal, kültürel ve mekânsal öyküye aret etmektedir. Lynch; kent imgesinin  üç bileşenini şu  şekilde  belirler: kimlik, yapı ve anlam. Bunlar kesin olarak  birbirlerinden ayrılamazlar. Alver’e göre; Kent imgesi hem kentin bedeni yani fiziksel çizgileri, hem bedenin içindeki ruhu, kanı, heyecanı ve hayatıyla ilgili bir yaratımdır. İmge her iki alanı içine alan engin bir  göstergedir. Kentte yaşayanların kente  dair yaratıcı  düşüncelerinin  bir  ürünü  olan kent  imgeleri ağırlıklı olarak kentin mimarisinden ve sanatsal kültüründen beslenir. Kentlerin kuruluşundan beri insan ile kent arasındaki ilişkide  insanı  kente yaklaştıran  öyküsel başlangıçtır kent imgeleri. İmgeleri güçlü  kentler insanı kentine bağlarken, diğer kentleri de  kent imgesi yaratmaya  zorlar. Eğer kent  bir kimlik ortamı ve referansı haline  gelebiliyor, belli imajlar imgeler üstlenebiliyorsa bu insanın kente kattığı anlam ile ilgilidir. İnsanın kent ile  doğrudan ruhsal bağ kurabilmesinin sonucudur. Alver’e göre; “Kent basit bir taş ve beton meselesi değil, bir imgeler bütünüdür”. Bu  söz  Gözüm’e göre (2016) “günümüz  kentlerinin  içi boş ve yozlaşmış, soğuk betonarme yapıların bireyin algısını geliştirecek hiçbir yapıcı ve yaratıcı imge oluşturmadığına derin bir göndermedir. Oysa kentler ( insanlığın bilinen tarihiyle özdeşleşmiş kadim kentler) ; tarihi yapılarıyla, köprüleriyle, bulvarları ve meydanlarıyla her insanda bütünsel bakışın yanında farklı duygular çağrıştıracak estetik bir beğeni oluşturabilmelidir
         Kent kültürü ve kentlilik  bilinci  gelişmiş kentlerin çok sayıda  kent imgelerine  sahip olmaları  tesadüf  değildir. Kent imgeleri kentte yaşayanlar ile kent arasındaki duygusal bağın ilk kıvılcımıdır. Kent dışında yaşayanlar içinde kente dair bir  cazibe unsurudur. Günümüz  modern kentleri bu düşünceden hareketle kent imgelerini turizm pazarının bir nesnesi olarak değerlendirmektedir. Kentlerin işlevsel özellikleriyle birlikte oluşan gelişim süreçlerinin gelişen ekonomik dina­miklere ve güçlü aktörlere bağlı olması ve bu mantığa göre gelişim göstermesi, ‘kentsel imgeleri’ de büyük ölçüde farklılaştırmakta ve değiştirmektedir.

         Kentler ve mimari ürünler açısından kimlik ve kentsel imge olgusu, öncelikle görsel boyutuyla ön plana çıkan, ayrıca doğal, coğrafi, kültürel ürünler ve sosyal yaşam normlarını da kapsayan çok geniş bir tanımı içermektedir. Kentsel kimlik ve buna dair kentsel imgeler, kent mekanı içerisinde uzun bir süreçte  çok farklı bileşenlerden oluşmaktadır. Kentsel imgeler kentte yaşayanlar açısından uğruna özveride bulunulabilecek ortak değerler­ oluşturmakta ve söz konusu bu değerler kuşaklar arasında süreklilik göstermektedir.

         2.4  Kent Belleği; Kent belleği;  bir  kenti  diğerinden  farklı  yapan yüzlerce, binlerce yılı bulan yaşanmışlıkların birikimidir. Bu  birikimlerin  toplamı kentin  belleğini oluşturur. Kentin bugün var olduğu toprakların üzerinde kurulmuş olan tüm medeniyetlerinden başlayarak günümüze kadar var olan, anı, bilgi, nesne, obje, kitap, fotoğraf, ses kaydı, o kenti  ve kentin kuruluşundan öncesini tarif eden, anlatan, açıklayan, kayıt altına alınmış ve korunmuş olan eski ve yeni her şey kent belleğini oluşturur (Tekeli,2011). Kent  belleğinin  yaşaması  kuruluşundan bu yana orada yapılanların, yazılanların, belgelerin, bulguların korunup saklanmasıdır. Kent belleğinin canlı  görünür  olması;
*Kent insanının düşünce  dünyasını  zenginleştirir
*Kente aitlik duygusunu pekiştirir
*Kente  karşı duyarlılığını ve  sorumluluğunu geliştirir
*Yaşama sevincini ve üretkenliğini artırır
*Kentin gelişimine  katkı yapmaya  zorlar

       Kent imajları belleklere sıkıca tutunarak belleklerde yasar. Kent  Belleğinin  korunması  aynı  zamanda kentlerin  tarihsel  sürekliliğinin korunması demektir. Tarihsel sürekliliğin  korunması ile kentsel  gelişim arasında  denge sağlanamadığında geçmişe  ait buluntular kent  yaşamında  aktif   rolü olmayan işlevsiz  alanlara dönüşür.

3.BİR SANAT YARATIMI VE KÜLTÜREL MİRAS OLARAK KENTLER
       Kentte yaşamını sürdüren ve bu karmaşık örgütlenmeler ve ilişkiler ağının meydana getirdiği toplumda bireyi çevreleyen üç ortam vardır. Bunlar, sırasıyla fiziksel, sosyal ve kültürel çevredir (Mc Gahan, 1984: 35).  Bu çevre içinde örgütlü  yaşamın  sürdürüldüğü kentlerde  kentsel  mekanların tasarımı farklı sosyal sınıfların ortak  gereksinimlerini karşılayabilecek nitelikte olmalıdır. Günümüz  kentlerinin yüksek tempo içinde  gerçekleşen  kentsel yaşamı, bireyi kentten daha  çok hizmet almaya  zorlar. Kentsel  yaşam mekanı  sadece çalışılan yer ve yaşanılan  konuttan  ibaret değildir. Eğlence, kültür, eğitim, sağlık, spor, doğal-tarihsel rekreasyon alanları kent insanının yaşamı ile  ilişkilendirdiği  kentsel yaşam alanlarıdır.  Bu tür  mekanların tasarımında kentin yapısal ve kültürel  bütünlüğü göz önünde bulundurulmalı, özellikle kentin geçmişi ile bağ oluşturan kent dokusuna zarar verecek müdahalelerden kaçınılmalıdır. Bir taraftan  kenti besleyen kültürel  gelenekten yararlanırken bir  taraftan da  yenilikçi-estetik önermeler sunulmalıdır.

         Bir sanatsal  yaratım  olarak  değerlendirebileceğimiz kentlerin toplumsal  ve yapısal durumu  sanatçının  üretim  sürecine yansır.  Bu nedenle sanat  ürünü; kentin fiziksel dokusunun estetik  taşıyıcısıdır. Kentlerin  fiziksel yapısı; o yapı  içinde  üretilen-yaratılan  kültürün giysisidir. Kentin kültürel  yapısı  sanatı ve  sanatçıyı  üretim  süreci  içinde  doğrudan etkilerken, sanatın   kent yapısının  gelişimindeki etkisi  dolaylıdır. Kentin farklı gelişim  süreçleri  içinde oluşmuş kültürel unsurları  kent belleği  içinde  yer alır. “Sanatçı da bu belleği algıya, algıyı da biçime dönüştürür”(Altıntaş,2012:64). Kentte yaratılmış  biçimlerin  üst üste katmanlar  haline  gelerek oluşturduğu kent  kimliği bireyler ve toplumsal değerlere göre olumlu-olumsuz, güzel-çirkin gibi yargılarla tanımlanmakta ve süreç içerisinde yeniden üretilmektedir. Bu  kimliğin, sürekli yaşayan gelişen, zenginleşen ve yeni  oluşumları, gelişmeleri  hoşgörü  ile karşılayacak  bir  karakter taşıması  gerekir.

         Kente anlam ve bütünlük sağlayan, kentin okunabilirliğinde ve imgeleminde önemli bir yere sahip olan bu öğelere yapılacak plastik müdahaleler, bu öğeleri bir sanat ürünü olarak değerlendirmenin yanında,  kent bütününün de bir sanat yaratması olarak ele alınmasını sağlayacaktır. Sanatın özgünlüğünden yararlanılarak oluşturulan kent dokusu, kentli bireyi yaşadığı mekâna adapte etmekte ve bugünün çevresine yabancılaşan bireyini aktif kılmaktadır. Sanatı yaşadığı mekânın tüm dokularında hisseden birey kendi kimliğini ve ait olduğu mekânın kimliğini daha kolay algılayabilir duruma gelmektedir (Öztürk, 2007: 47). Mevcut yaşama ortamları, insanların gereksinimlerini tam karşılayamadığı gibi, yaratılan mekanik çevre bireyi hasta etmekte, bunalıma sürüklemektedir. Bu nedenle çocuk oyun bahçelerinden, parklara, caddelere, binalara kısacası günlük hayatın geçtiği mekânlara sanatı götürmek gerekmektedir. Sanatı insanın dışında, algılanması zor ve zahmetli mekânlarda değil, insanı sanatın içinde yaşatmak çağın gereği olmuştur. Sanatın kent mekânlarına götürülmesi, hem çevreye katkıda bulunacak, hem de insanı çevresine karşı daha duyarlı yapacaktır. (Öztürk, 2007: 46).

         Çok katmanlı  ve  çok  kültürlü ortamda,  geçmiş  kültürlerin sembolleri ile  yaşayan  kent  insanı ince bir sanat anlayışı ve estetik zevke sahip olur. Bu durum insanın çevresiyle olan iletişimini doğrudan etkiler. Böylelikle insanlar üzerinden kentler de yeni bir kimliğe,  “sanatsal kimliğe” sahip  olurlar. Sanatçı içinde barındırdığı duyarlılığı sayesinde çevresi ile yaşam arasında bağ kurabilir, tarihsel kent  dokusu  içinde  geçmiş  kültürlerin değerlerini çok kültürlü okumalarla evrensel değerlere dönüştürebilir. Bu sanatsal yaratımlar  kentin  sanatsal kimliğinin gelişimine katkıda  bulunduğu  gibi, kent  kültürünün zenginliğini de  artırır. İnsanlık tarihi boyunca, toplumlar kültür birikimlerini kentlerde göstermişlerdir. Toplum ve kent arasında sürekli bir etkileşim söz konusudur. Toplumlar yaşadıkları kente hayat verirken aynı zamanda geleceğin kentine şekil verir. Mumford’a göre ”kent insanın en büyük sanat  yapıtıdır.”

         Kültürün soyut değerlerinin somut yapıtlara dönüştürülmesinin aracı olarak sanatın kentlerde oluşturduğu referans noktaları kentte yaşayan insanların belleğinde kent kimliğine dair izler bırakmaktadır. Özgün bir özellik gösteren sanatsal yapıtlar bir yandan kentin okunabilirliğini arttırırken, diğer yandan da bireylerin ihtiyaç duydukları sanatla etkileşimde olma imkânını sağlamaktadır (Altıntaş ve Eliri, 2012: 64).

        İnsan çevresine sanat aracılığıyla baktığında gerçekliğin farkına varacak ve nasıl bir çevrede yaşadığını, yaşamını nelerin çevrelediğini algılayacaktır. Sanatçı, içinde yer alan duyarlılığı sayesinde çevresi ile yaşam arasında bağ kurarak kendisinde var olan estetiği de sanat yoluyla dışa yansıtacaktır. Kentler de daimi devingenlikleriyle sanatçıyı kışkırtır ve üretimlerine sonsuz kaynak oluştururlar. Toplumları çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıran kültürel gelişmenin kaynağı olan kentler, tarihsel süreçte kendilerine özgü birikimler ortaya çıkarmışlardır. Bu birikimler kentin içinde bulunduğu doğal çevre ile etkileşimi sonucu başlamış, kültürel birikim ile şekillenmiştir. Buna bağlı olarak “Kentlerin de kendine özgü bir kültürü vardır” (Koçak, 2011: 261).

        Modern kent, modernleşmenin gereği olarak değiştirdiği işlevini, sanatsal açıdan da yeni sayılacak, müze, galeri, vb. mekânlarla ve bu mekânlarda konumlandırılmış heykel ve anıtlarla donatırken korumacılığa karşı yeni bir “korumacılık‟ ve eski karşısında varoluş ya da direnmeyi de beraberinde getirmiştir. Sanatın hep gelenekle, geleneğin ve direnişin mekânları sayılan kentlerle, kamusal alanlarla doğrudan ilişkisi olmuş, hem sanatçı, hem alımlayıcı değerlendirme ölçütlerini bu tarih ve mekâna bağlı olarak sürdürmüştür (Yaman, 2002:155).

         Kentlerin kimliklerini, kentsel imgelerini ve yaşam çevrelerini geçmişten günümüze ulaşan tüm doğal ve kültürel değerlerini dikkate alarak geliştirmek önemlidir.Tarihsel kent dokusu, o toplumun kültür mirasının önemli bir bileşimidir. Kent belleği  kentleri geleceğe bağlayan kültür  mirasıdır. Kültür mirasının yok olması geçmişin  hızla unutulması, geleceğin  belirsizleşmesi demektir. “Miras birçok insan tarafından olumlu bir değer olarak düşünülür. Miras, günlük kullanılan sanat objeleri, mimari, peyzaj biçimleri gibi somut kültür olduğu kadar; dil ve insan belleği, dans performansları, müzik, tiyatro ve ritüeller gibi somut olmayan kültürel mirası kapsayan, genellikle ortaklaşa paylaşılan herkesin yararına olan değer” olarak tanımlanır (Silverman ve Ruggles, 2007,3).

      Kentleşmeye  bağlı  gelişmeler binlerce yılda oluşan kent dokusunu derin bir biçimde dönüştürerek geçmişin izlerini silmekte ve içerdiği katmanları yok etmektedir. Kentlerden  geçmişin  izleri  silindikçe  kimlikleri  kaybolur. İnsanlar gibi kentlerin de bir kimliği vardır. Kimliğini yitiren insan nasıl ürker, tedirgin olur, panikler, varlığını kanıtlayamama korkusuna kapılırsa, kentler de aynı durumu  yaşayabilir. Kimliğini yitiren kentler; önce bozulurlar, geçmişle olan bağları kopar, boşlukta kalır; sonra da yok olup giderler. (Şişginoğlu;2013) Kentlerin özgün kimliklerinin devamlılığının sağlanması, kentlerde yaşanan sosyal, fiziksel ve kültürel erozyonun önlenmesi, kendini yaşadığı kente ait hisseden bireylerin yetiştirilmesi,  kültürel mirasın yeni nesillere aktarılması, kentin tarihi ve kültürel kimliğini benimsemiş ve kentlilik bilinci yüksek bireylerle olanaklıdır.

4.KENT KÜLTÜRÜ VE MÜZE İLİŞKİSİ
      Kentler; kendini yaratan insanın kentle  iletişimi ve etkileşimi  sonucu sürekli olarak gelişir  ve  değişirler. Bu  değişimin kentlerin kuruluşundan itibaren oluşmaya  başlamış kültürel  birikimlerine, kent dokusuna uygun, bunların oluşturduğu kent bütünlüğüne zarar vermeyecek şekilde olması  önemlidir. Kentsel yaşam ve kent kültürü için temel ölçü insani ve sürdürülebilir olmasıdır. Bu nedenle kentlerde yaşayanların en önemli sorumluluğu kent kimliği, kent dokusu, kent  kültürünün somut ve somut olmayan kültür mirasını  çeşitli etkenlerin neden olabileceği en az kayıpla gelecek kuşaklara  aktarmaktır. Bu durum kentlerin gündemine “ kültürel  mirasın korunması” problemini taşımıştır.

         Kültür varlıklarının ve eski eserlerin korunması öncelikle  bireysel olarak  kazanılması gereken yüksek bir  bilinçtir. Bireysel kazanımlar toplumsal bilince dönüştüğünde kurumların koruma anlamında yükleri azalır. Koruma bilgi ister. Bilgi duyarlılığı geliştirir. Gençaydın’a (2002:29) göre; “bilgisiz toplumlar cahil, ama duyarsız toplumlar barbar” olurlar .Kültürel mirasın korunması, fiziksel ve kültürel çevre gibi pek çok farklı disiplinin birlikte çalışmasını gerekli kılan multidisipliner bir birlikteliği gerekli kılmaktadır (Aygün,2011 :196).

          Kent kültürünün geleceğe  taşınması açısından temel sorunlardan biri koruma ise, diğeri de kent kültürünün geliştirilmesidir.Taşınabilir kültürel  mirasın korunması ve  geliştirilmesinde en etkili  kurumlar müzelerdir. Metin Sözen’e göre  “kültür mirası bir kimlik mirasıdır; müzeler ise en güçlü anlatıcılarıdır”.
         Müzeler, geçmiş ile geleceği bugün’de  buluşturan kültür köprüleridir .Klasik müzelerin  temel işlevi ‘koruma’dır. Müzeler sahip oldukları  koleksiyonları insanın ve çevresel etkilerin neden olabileceği zararlardan korumak için  gerekli  koruma önlemlerini alır. Diğer taraftan taşınmaz kültür mirası sayılan kent dokusunun, tarihi ve   anıt yapıların,  kent kültürünün korunabilmesi için de bir koruma  felsefesi  oluşturarak kendisi de  bir kültür  mirası olan kentin  özgün yapısının  gelecek  kuşaklara aktarılmasında  rol üstlenir. Müzelerin  kültürel  mirasın  korunmasındaki  temel  rolü  kültürel  mirası insanla buluşturup koruma yükünü insanla paylaşmasıdır. Gördüğü geçmişe ait otantik bir nesneyi saygı ile inceleyen insan, gelecek kuşakların beklentisini ağır bir sorumlulukla üzerinde hissettiğinde, zihinsel süreçlerden geçirerek yeni bir imge yaratmanın savaşını verecektir (Şişginoğlu,2011:22).
        Müzeler bugünün talepleri ile  geleceğin getirdiği kısıtlamalar arasında çelişkiler yaşamıştır (Pomian,2000:17). Bunun çözümünü ilk keşfeden mimari olmuştur. Uzlaştırmacı eğilimle iç duvarları, heykel kaidelerini, vitrin ve aydınlatma sistemlerini insanla barıştırmıştır. Sonrasında ise müzeler  eğitim ve eğlence işlevini keşfederek insanı içine almıştır. Batılı ülkelerde müzelerin 1950’ li yıllardan  itibaren eğitim, eğlence hatta kentlerin prestijini artırmaya  dönük projeleri uygulamaya başlaması ile kar marjı çok yüksek olmayan yeni bir endüstrinin doğmasına neden olmuştur. Günümüzde  Batılı ülkelerde bulunan bazı müzeler hiçbir orijinal eser barındırmadığı halde her türlü insanın eğlence ihtiyacını karşılayacak programlar yapabilmektedir . Günümüzde küreselleşmenin etkisi ile  yeni  bir endüstri alanı haline  gelen müzecilik kentsel -kültürel  mirası korumanın yanında koleksiyonu ile kent insanının kültürel kimliğini geliştirirken, ikonik görünümleriyle kentin markalaşmasına katkıda bulunmaktadır. Batı’da 1990'ların basında, güçlü bir kent imajı oluşturarak kenti marka yapmak” tutumunun bir  parçası olarak 1990’ ların sonunda müze  tasarımları kentin markalaşması  sürecinde çağdaş mimarinin önemli problemlerinden biri olmuştur.
        Kentler; mimariden yüzyıllardır olduğu gibi bugün de yararlanmaktadırlar. Kentler; rekabet ortamında kendilerini diğerlerinden ayırt etmek için, “ayırt edilebilir bir işaret sistemi” olarak, ayırt edilebilir “ikonik” yapılar inşa etmektedirler. Yaratıcılığı sergileme öz değerini yansıtmak için kendileri de birer sanat eserine dönüşen, kültür ve sanat etkinlikleri için kullanılabilecek, kültür ve sanat merkezleri, müzeler, konferans ve tiyatro salonları ortaya çıkmaktadır. Örneklerin en çarpıcısı olarak Frank Gehry “imzalı” Bilbao, Guggenheim Müzesi'ni gösterilebilir. Guggenheim’ın Bilbao kentine kazandırdıkları diğer kentler için bir örnek oluşturmuştur (Peker, 2006:38). Kent  kültürünün vitrini konumunda olan  müzeler kent insanının kültürel bilincini  yükseltirken o kenti görmek isteyenler için çekici bir  etki yaratır. Günümüz  müzeciliği Zeus’un kızları esin perilerine  (Mousa’lara)   adanmış kutsal  tapınak formundan uzaklaşmış,   kent-müze toplum ilişkisinin çok boyutlu yaşandığı  kültürel  mekanlar haline  gelmiştir. Kentlerde müzelerin sayılarının fazlalılığı kent kültürünün  canlılığının, kültürel mirasın  iyi  korunduğunun  işaretidir.

        Çağdaş Müzecilik Anlayışı pazarlama, halkla ilişkiler ve reklâmcılığı kapsayan yeni alanlara vurgu yapar. Denilebilir ki, müzelerin bu yeni vasıfları, postmodern müzenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Postmodern müzecilik, müzeyi milli ideoloji ve toplumsal hafızanın gelecek kuşaklara aktarıldığı, kutsal ve muhafazakâr mekân olarak tanımlayan modern müzecilik anlayışının tam tersini simgeler. Öte yandan, bu yeni görünüm, 21. yüzyıl tüketim toplumunun müzelere yansıması olarak da değerlendirilebilir (Artan,2012:108). Andy Warhol’un  “Bir gün bütün büyük mağazalar müze, bütün büyük müzeler de mağaza olacak.” sözü tam da  bu gerçeğin altını çizmektedir.

Çorum zengin tarihsel kültürel birikimlerine karşın bunların varlığını tanıtabilecek yeteri  kadar  müzelere  sahip değildir. Çorum Arkeoloji ve Etnografya Müzesi  kent merkezinde  bulunan tek müzedir.Kesintisiz uygarlıkların yaşadığı, üzerinde  yaşamın devam ettiği bu kentin tarihsel geçmişini, kültürel zenginliklerini sadece bir  müze ile anlatabilmek durumunda  kalması,  bu kentin geçmişine haksızlıktır.1968 yılında  açılan Çorum Müzesi, şu andaki binasında 11 Mart 2003 tarihinden  itibaren  hizmet vermeye  başlamıştır. Müze içerisinde Alacahöyük, Boğazköy, Ortaköy, Eskiyapar, Pazarlı, Kuşsaray ve Alişar Höyük bölgelerinde yapılan kazılardan elde edilen buluntular ile,  Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri yer almaktadır. Bu buluntuların yanı sıra etnografik eserler de müzede sergilenenler arasındadır. Modern müzecilik ilkelerine  göre düzenlenmiş, etkileşimsel sergileme yöntemlerinin kullanıldığı müze ülkemizde  görülmeye değer ödüllü  müzelerimizden biridir.

Paleolitik çağlardan  beri yaşamın sürdüğü, neolitik dönemden  beri uygarlık ateşinin sönmediği bu coğrafyada Hatti’lerden Osmanlı’ya kadar farklı kültür katmanlarının kültürel sentezini yaratmıştır Çorum. Ekonomisi  ağırlıklı tarıma  dayalı olmasına karşın, hayvancılık, tekstil, çimento ve tuğla üretimi ve hızla gelişen imalat sanayisi ile Anadolu kaplanı  olarak bilinen, çok hızlı gelişen  Anadolu kentlerinden  biridir. Hızlı gelişen bütün kentlerin biri birine benzediği ülkemizde kentlerin kendine  özgülüğü (kimliği) hızla yok olmaktadır. Hızlı büyümenin yarattığı geleneksel kültürden kopuş Çorum için de  bir kültürel tehdittir. Çorum; geleceğine uzanan uygarlık  yolculuğunda kültürel kopuşların travmatik etkilerinden korunmak için geçmişin kültürel  birikimlerini mutlaka gelecek kuşaklara aktarabilecek doğru  çözümler üretmelidir.

Bu çözümlerin en başında müzecilik alanında yapılması gereken çalışmalar  gelmektedir.Sahip olduğu  birikimlere göre kurulacak  farklı  müzelerle kent kimliğine yeni değerler kazandırılabilir, kent kültürünün canlılığı sağlanabilir.Çorumda kurulması gereken müzeler  için şu öneriler yapılabilir.

Kent Tarihi ve Kent Müzesi: Her kentin  tarihsel belleğinin  kaydedildiği, somut örneklerinin sergilendiği, kente  değer kazandırmış şahsiyetlerin ve önemli  tarihsel olayların  anlatıldığı müze Çorumluların  kentlerini  daha  çok bilmelerini  sevmelerini sağlayabilecektir.

Tarım Müzesi:Yaklaşık on bin yıldır tarımın  yapıldığı bu topraklarda hızla terk edilen geleneksel tarım aletlerinin  örneklerinin  gösterileceği,  yöntemlerinin anlatılacağı bir tarım müzesi kent insanının ve genç kuşakların kültürel belleğine  katkı sağladığı  gibi, toprağa ilgisini ve bağını güçlendirebilir.

Hitit Köyü - Eko Müze: Kızılırmak havzasında  kurulacak olan yaşayan canlı Hitit Köyü bir  Eko Müze  gibi  işletilebilir.

Bakırcılık Müzesi:Bir çok  kentimizde  olduğu  gibi Çorum da da yok olma  tehdidi yaşayan el  sanatlarımızdan  bakırcılığın  açılacak bir  müze  ile Çorumda yaşaması sağlanabilir.

Etnoğrafya müzesi: Geleneksel halk kültürünün örneklerinin sergilenebileceği, halk kültürü araştırmalarının  yapılabileceği  bağımsız  bir  Etnoğrafya müzesi Çorum için oldukça gereklidir.

Bilim ve teknoloji müzesi: Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin anlatıldığı, örneklerinin  sergilendiği müzeler çocukların  okul ortamı dışında  bilimsel gelişmeleri doğru anlayıp  kavrayabileceği  eğitim mekanlarıdır.

Leblebi Müzesi: Çorum ile  özdeş  olmuş  bir  ürün olan  leblebi kültürü bir  müze ile  anlatılabilir.Batıda  örneklerini gördüğümüz (peynir  müzesi, çikolata müzesi gibi) bir  ürüne  dayalı  müzeler; ürünü  kültürel olarak tanıttığı  gibi satışının  yapıldığı  ticari bir  mekan olarak da dikkat çekerler.

Heykel Müzesi: İnsanlık tarihinin en eski heykellerinin bulunduğu  bu coğrafyada bir  heykel  müzesinin  bulunması Çorumun kültürel önemini taçlandırır

Dokuma ve Tekstil müzesi: Çorum tarihsel geçmişinde dokumacılığın yaygın olduğu kentlerden biridir.1960’ lı yıllara  kadar  bir  çok  evde  dokuma  tezgahlarının sesi duyulurken şimdilerde  onun  yerini tekstil  dünyasında  marka olmuş tekstil fabrikaları  almıştır. Dokumacılığın geleneksel  ve modern yöntemlerinin evrimini anlatan dokuma  ve tekstil müzesi kentin  bu alandaki  kültürel  birikimlerinin  değerlendirilmesi düşünülmelidir.

Ayakkabı Müzesi: Kunduracılığın ve deri işlemeciliğinin  yaygın olduğu İskilip’te açılacak müze bu kültürün devamını sağlayabileceği gibi ilçeye bir  değer  kazandırabilir.

Mutfak Müzesi: Zengin bir yerel mutfak kültürüne  sahip  olan Çorum yöresel ve tarihsel yemeklerini ve bu alandaki  kültürünü sistematik  olarak gelecek kuşaklara aktarabilecek bir  müze kurabilmelidir.
Hukuk Müzesi: Tarihin ilk demokratik hukuk devletinin kurulduğu, modern hukuk sisteminin temeli  olan  kısas yerine tazmine dayalı ilk hukuk kurallarının yazıldığı, ilk yazılı anlaşmanın  yapıldığı  bu  topraklarda bir  Hukuk Müzesi  çok anlamlı olur.
 5. TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER İÇİN  MODEL OLUŞUM: ÇORUM  BELEDİYESİ SANAT MÜZESİ 
         5393 sayılı  kanuna göre faaliyetlerini  sürdüren  yerel yönetimler (belediyeler) kentlerin fiziksel, sosyo-ekonomik ve kültürel anlamda gelişiminden sorumludurlar. Kent insanının ve kentsel yaşamın  bir sosyal düzen içerinde varlığını sürdürebilmesi  yerel  yönetimlerin görev, yetki ve sorumluluklarını ne kadar  yerine  getirebildiği ile yakından  ilgilidir. Yerel yönetimlerin  aldıkları  kararlar  ve bunların uygulamaları kent  insanını etkilediği  kadar, kent  kimliği  ve  kültürünü etkileme potansiyeline sahiptir. Günümüz  belediyeciliği artık sadece kentin fiziki yapısını kentin  yönetim vizyonuna uygun  dönüşümü sağlayacak alt yapı  belediyeciliğinden farklı değerlendirilmelidir. Kentlerin  büyük oranda alt yapı  hizmetlerinin  tamamlanmış  olması, yerel yönetimleri  eğitim, bilim, kültür sanat , kentsel–tarihsel doku, doğal ve kentsel çevrenin korunması  gibi konularda sosyal ve kültürel birtakım işlevleri de üstlenme aşamasına getirmiştir.

        Belediyeler, kentteki günlük hayat akışı içerisinde, günün gereklerini yerine getirmeye çalışırken, bunu kentin geçmişine ait özellikleriyle kaynaştırarak yaptığı takdirde, kentin özgün dokusunu koruyarak insanlara kent bilinci kazandırabilir, onları belki ‘kentli’ haline getirebilirler. Hatta özel anlamda bir kentin üyesi,  parçası ve vazgeçilmez bir unsuru haline gelebilirler. (Kutlu ve Göksel, 2014:77). Yerel yönetimlerin  başarısı kent insanının toplam memnuniyeti ile  ölçülür. Yerel yönetimler;  katılımcı  yönetim  modeli ile kent insanını kentsel   sorunların çözümünde ne kadar aktif hale getirebilirlerse o kadar  başarılıdır. Bunu  yapabildiği  ölçüde kentlilik bilinci  ve  kent kimliğinin gelişebileceği, kentte yaşayan  insanların daha kolay  kaynaşabileceği  söylenebilir.

        Çorum Belediyesi Sanat Müzesinin  kuruluş  öyküsü de  bu düşüncede gizlidir.  “Bu  kadim şehrin ruhuna uygun ihtiyaçları özenle tespit ediyor, o ihtiyaçları özenle yerine getirmeye  çalışıyoruz. Belediyeciliğin sadece alt yapı-üst yapı, yol yapma, su kanalı açma işi olmadığını, bunlarla  birlikte ama bunların ötesinde bir anlam inşa etme ve şehre anlam kazandırma çabası olduğu hakikatini  görüyoruz. Kentlerdeki fiziksel, doğal özelliklerin sosyal- kültürel dokulara göre anlam kazandığının bilincindeyiz” diyerek Kadim kent Çorum’un yerel yönetim vizyonunu ortaya koyan  Belediye  Başkanı Muzaffer Külcü, kültür belediyeciliğinin  bir uzantısı  olarak Çorum Belediyesi Sanat Müzesinin  gerekçesini de  açıklamış  olmaktadır.



         2009 yılında kentin sanatsal kültürel algısını zenginleştirerek, kente  yeni değerler kazandırmak fikri ile  Çorum Belediyesi’nin Bünyamin Balamir, Nilgün Ayşecik Çevik, Dursun Şen, Altan Özeskici  koordinatörlüğünde  başlattığı “Çorum Ressamlar Buluşmasının” ana hedefi bir süre sonra tekrar eden bu çalıştayların birikiminden bir sanat müzesi yaratmaktı. İlk çalıştayın katılımcısı ve bu kentin hemşehrisi olarak bu fikir bende bütün katılımcılarda olağanüstü heyecan yarattı. Daha önce farklı kent ve ilçelerde festivaller kapsamında kente sanatsal  görsellik sunmak adına bu tür  çalıştaylar yapılmıştı. Ancak müze hedefinin  baştan  belirlenmesi, davet edilen ressamların buna inanması, üretim sürecindeki titizlik, bu sürecin halka anlatılması, halkla iletişimin seviyesi, inandırıcılığı müze  beklentisinin kentte yaygınlaşmasına yol açmıştı. Katılımcılar  olarak bütün bu süreçlere tanık olduk.  Bu fikrin mayasının tuttuğunu Çorum 1.Ressamlar Buluşması’nın kapanışında üç günlük  kısa çalışma zamanında üretilmiş onlarca eser Çorum Halkının yüksek ilgisi ile kucaklanınca anlamıştık. Belediye yönetiminin tahmininin ötesinde sadece Çorum’da değil Türkiye sanat ortamında heyecan yaratan bu projenin devam etmekten başka şansı kalmamıştı. Sonraki yıllarda Bünyamin Balamir, Çorum Belediyesi Sanat Danışmanı Nilgün Ayşecik Çevik’in koordinatörlüğünde Çorum Belediyesi Kültür Sosyal İşler Müdürü Mustafa Ercan, Başkan Yardımcısı Zeki Gül’ün  yönlendirmesi, Belediye Başkanı Muzaffer Külcü’nün desteği ile  üçü uluslararası olmak üzere dört  kez daha“ressamlar buluşması” gerçekleştirildi. Bu buluşmaların ardından 75 sanatçının dördü sonradan  bağış olmak üzere 180 eseri Sanat Müzesi Koleksiyonu envanterine  kayıt edildi.

          Henüz daha müze kurulmadan  Çorum Belediyesi Sanat Müzesi koleksiyonu  ülke içi ve dışında sanat ve Turizm fuarlarında tanıtıldı. Zengin tarihsel  ve kültürel  birikimine  karşın bu alanda pek hak ettiği ilgi ve değeri bulamayan Çorum;  daha çok  bir tarım ve orta ölçekli sanayi kenti  olarak tanınıyordu. Çağdaş kent kültürü ve yapılanmasında sanatı  öne çıkaran  bir  yaklaşımın  sergilenmesi  ülke  kamuoyunda büyük bütçeli reklam kampanyalarının bile  yapamayacağından  daha fazla pozitif kent algısı değişikliği yarattı. Ressamlar Buluşması  devam ederken  bir  taraftan  müzenin fiziksel  mekanı düşünülmeye  başlandı.Bir çok alternatif  üzerinde  durulurken eski  kültür  sitesinin yerinde  yapılacak Çorum Park içinde  müzeye  yer verilmesi düşünüldü.

         Çorum Belediyesi’nin 2014 yılında yapımı tamamlanan Çorum Park'ta yaptırdığı Sanat Müzesi ve Galerisi 24 Ekim 2015 tarihinde  hizmete açıldı. Müze yapıları  için genellikle restorasyonu yapılmış  tarihi yapılar tercih edilirken bir  AVM içinde daimi bir  müze  ve geçici sergilerin düzenlendiği sanat  galerisine  yer  verilmesi akılcı ve çağdaş  bir çözümdür. Bu  çözümle en azından izleyicisiz kalma riskini azalttığı gibi Andy Warhol’un  “Bir gün bütün büyük mağazalar müze, bütün büyük müzeler de mağaza olacak.” sözünü bu Anadolu kentinde doğrulanmıştır.

        Çorum Belediyesi Sanat Müzesi fikir  aşamasından başlayarak her  süreci tam anlamıyla  bir  sivil insiyatifle oluşan ekip çalışmasının  ruhunu yansıtır. Müze ile birlikte geçici sergilerin açılabileceği modern bir sanat  galerisinin, müzenin hem izleyici, hem de koleksiyonunun zenginleştirilmesi açısından  beslenme kaynağı olarak  düşünülmesi çok önemli ve yerinde  bir  karardır.Ülkemizde müzelerin en önemli sorunu işletim ve yönetim sorunudur. Doğru iletişim yöntemlerini  kullanamayan   müzeler izleyicisiz  kalırlar. İzleyicisi olmayan müze ölü  müzedir.

        Müze  ve sanat  galerisi  için  iki ayrı uzman personelin görevlendirilmesi, görevlilerin çağdaş müzeciliğin işlevlerine  uygun karar  ve  tavırları, müzenin ve sanat  galerisinin  doğru işletildiğinin ipuçlarını vermektedir. Açıldığı günden beri aşağıdaki başlıklar  kapsamında çalışmalarını sürdüren  Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Sanat Galerisi için  Müze Sorumlusu Bünyamin Ağbal şu bilgileri vermiştir;

1-Müze ziyaretçileri: Açılışının yapıldığı 24 Ekim 2015 tarihinden  beri  yaklaşık dört aylık dönemde toplam 4050 kişi tarafından  ziyaret edilmiştir. Bunun 1480 i  öğrenci, 190 ı il dışından gelen ziyaretçilerdir.Sanat galerisinde  sergilerin olduğu zamanda günlük  ortalama 150 ziyaretçisi  olurken sergilerin olmadığı zamanlarda  izleyici sayısı  ortalama  30-40 lara  kadar  düşmektedir.

2-Müze etkinlikleri: Müze yönetiminin sadece  koleksiyonun izlenmesi ile  yetinmediği, özellikle müze  gezisi  sırasında  öğrenci  gruplarına  müze  yaşantısı  yolu ile öğrenme  ortamı  oluşturma  konusunda çeşitli projeler-etkinlikler planlandığı  görülmektedir. Bu kapsamda  Çorum Cumhuriyet Anadolu Lisesi Öğrencileri ile mini bir çalıştay düzenlenmiş, müze  ziyaretine gelen  ilkokul öğrencilerine  resmin okunması  ve değerlendirilmesi  üzerine  atölye  çalışmaları  yapılmıştır. Müzeyi ziyaret etmek isteyen  sanatçılarla okullardan öğrenci ve öğretmen grupları bir araya  getirilerek müze  buluşmaları ve müze söyleşileri yapılmaktadır.  .
3-Müze  Okul İşbirliği ve müze  eğitimi: Valilik  kanalı  ile  okullara  yazı  gönderilmiş  müze  gezisi  yapmak  isteyen öğrenci  gruplarına araç  tahsis  edilebileceği   bildirilmiştir. Okullardan grup olarak gelen öğrencilere Sanat Müzesinin  oluşum aşamaları görsel olarak anlatılmakta, müze kültürü, sanat eseri ve resim teknikleri konularında bilgilendirme yapılmaktadır.

4.Müze iletişimi: Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Galerisi açılışı yerel gazetelerde , billboard , raket, afişlerle duyurulmuştur. Kentin önemli kavşak ve meydanlarında bulunan dev TV ekranlarına devamlı olarak haber ve bilgi akışı sağlanmaktadır. Basılan 284 sayfalık Çorum Belediyesi Sanat Müzesi katalogu ilgili yerlere ulaştırılmıştır. 5000 adet broşür bastırılmış ve dağıtılmıştır. Müzenin içinde Bulunduğu Çorum Park havuzunun üzerine Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Galerisi ismi yazılmıştır.Yapılan faaliyetlerden derlenen haberler yerel basınla paylaşılarak sürekli olarak gündemde olması hedeflenmektedir. Facebook üzerinden Çorum Sanat Müzesi ismi ile sanal ortam üzerinden sürekli olarak paylaşımlar yapılmaktadır.  
5-Çorum Belediyesi Sanat Galerisi: Sanat Müzesi ile  koordineli  çalışan  Sanat Galerisi seçici bir tavırla  kent kültürüne  katkı sağlayacak  yerel - ulusal –evrensel düzeyde sanatçıların  eserlerine  ayda  bir ev sahipliği yapmaktadır.
         Sanat müzeleri; sanat değeri tartışmasız kabul edilmiş, belirli bir döneme, bir üsluba, bir akıma veya bir sanatçıya ait sanat eserlerini toplayarak bunları belirli yöntemlere göre sergileyip, gelişmeleri izlerler. Sanat müzeleri içinde  resim-heykel, fotoğraf, sinema, grafik sanatlar, geleneksel el sanatları , görsel sanatların diğer alanları yer alır.
         Kuruluşu ve açılışı ile Çorum’ da ve Ülkemizde ilgi odağı olan Çorum Belediyesi Sanat Müzesi ve Sanat Galerisinin kent insanı tarafından heyecanla sahiplenildiği  görülmektedir. Müzenin oluşumunun  tepeden inme yönetimsel bir karar sonucu  değil kent insanının temel  kültürel gereksinimi olarak  ortaya çıkması, destek görmesi çok önemlidir. Demokratik gelişmeye bağlı olarak toplumun sanata ve sanat kültürüne olan gereksinimi, toplumda sanatçıya, sanata ve sanat eserine olan ilgiyi artırmıştır. Sanat müzeleri bu boşluğu  doldururlar. Sadece değerli sanat eserlerinden oluşan koleksiyonlarını  korumak yerine, bu alanda oluşan birikimi gelecek  kuşaklara aktaracak bir eğitim kurumu rolünü de üstlenirler.


      Sanat müzelerinin ana sorumluluğu ise, kendimizin ve başka medeniyetlerin kültürel değerlerinin bir taşıyıcısı olarak hizmet etmesi ve yorumlanmasını sağlamaktır. Sanat müzelerindeki hemen hemen her aktivite sanat eğitimi ile ilişkilidir. Müzeler içerisinde galerilerdeki sanat eserlerinin art arda dizilerek oluşturulan koleksiyonlar, eğitsellik üzerine ve ayrıca doğal bir estetik olgu boyutuna vurgu yapar. Orada sanat eserleriyle ilgili yorumlama yapılmalı ve onların sunumlarına ve yerleşimlerine dahil edilmelidir, ilave olarak yazılı katalog, galeri rehberi, açıklayıcı etiketler, bunlara ilave olarak açıklamalar yapabilen bir tur rehberi olmalıdır. Sergiler, konferanslar, sempozyumlar, dizi filmler, teknik konuşma, hem gençler, hem de yetişkinler için uygulama çalışmaları müze okul işbirliği geliştirme programlarıyla ilişki halindedir ve bazı durumlarda yoğun sanat çalışmaları, sanat müzesi eğitiminin nefes almasını sağlar (Omami,1989:122). Bireylerin sanata, sanatçıya, sanat eserine saygıyı küçük yaşta öğrenmeleri, sanatsal yetenek ve yaratıcılıklarının ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi, duygulu nazik ve zevkli birer yurttaş olmaları gerçek anlamda verilecek sanat eğitimiyle mümkün olacaktır. Bu amacı gerçekleştirmede okulların ve sanat kurumlarının yanı sıra müzeler de etkili olmaktadır  (Özsoy 2001b:28).
         Sanat müzelerinin en önemli işlevlerinden biri de eğitimdir. Çocukların ve gençlerin eğitiminde, yetiştirilmesinde müzeler etkin rol oynarlar. Çorum Belediyesi Sanat Müzesi Çorum’lu küçük çocukları, gençleri  erken yaşlarda sanat eseri ile  tanışmalarını sağlayarak, müze yapısı içinde sanat kültürü ile yoğrulan hümanist bir kimlik geliştirmelerini sağlayabilecektir. Estetik kültürü gelişmiş , imge dünyası zenginleşmiş bu çocuklar  sanatsal  yetenek  ve yaratıcılıklarını geliştirip kullanarak geleceğin kent kültürüne yeni  değerler  kazandıran bireyleri  olacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesinde  şimdi’nin koşullarını  hazırlayan  Çorum Belediyesi bu çalışmasıyla tüm yerel yönetimlere “kültür belediyeciliği” konusunda  model  olacak bir  tutum sergilemiştir.
6.SONUÇ
       Ünlü kent bilimci Lewis Mumford, "Kent, bir topluluğun kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimidir" der. Bu birikimi oluşturan kentin tarihi, mimarisi, caddeleri, sokakları, parkları, meydanları doğal ve yapay çevresi, silueti, gelenekleri, inançları, değerleri, şarkıları, türküleri, masalları, sanat eserleri, sanatçıları,  kente  değer  katmış canlı cansız varlıkların bütünüdür.Kente ruh veren her şeydir. Kültür bir ulusun, bir halk ya da; topluluğun yaşam tarzıdır. İnsan toplulukları, milletler yaşadıkları  sürece  kültür üretir ve tüketir. Kültür  canlı bir organizma gibidir. Doğar  büyür  gelişir. Kendisini  üreten insan ona  sırtını  döndüğü anda  ölür. Kültürün en çok  üretildiği ve tüketildiği  yerler kentlerdir. Çünkü  kentte  işbölümü ve organizasyon vardır. Kent daha çok sorun; daha çok  çözüm demektir. Kentlere en çok ruh kazandıranlar sanatçılardır. Sanat; Kentlerdeki  kültürel  birikimin  ambalajı  gibidir. Toplumların sağlıklı gelişmeleri ve gelecekte var olabilmeleri için kültürel sürekliliğin  sağlanmaması  gerekir. Sadece  bu günde  üretileni değil, kendinden  önceki  kuşakların birikimlerini de görmeli değerlendirebilmeli ve korumalıdır. Bir kentte,  bir  toplumda  üretilen  kültürün  ve  sanatın  görünür kılınabileceği  tek  yer  müzelerdir. Müzeler toplumsal kültürün çeyiz sandıklarıdır. Müze  Kültürü yaratmış toplumların  sanatsal  birikimlerinin de  fazlalığı dikkat çekicidir. Sanatsal  eylem içinde olanların, zihnini ve hayal gücünü uyaran müzelerden  uzak  kalması düşünülemez.

       Sanatçılar sanatsal yaratımları  için kendinden  önce yaşayanların kültürel ve  sanatsal birikimlerinin sergilendiği müzeler ile sürekli  iletişim  içinde olmalıdır.Çünkü;  kültürel birikimlerin vitrini olan  müzeler, sahip oldukları kültür varlıkları ile kentin - kent insanının kültürel sürekliliğine katkı sağlayan kurumların başında gelir.

KAYNAKLAR

KİTAPLAR
Çorum Belediyesi Ressamlar Buluşması.(2016). Çorum:Çorum Belediyesi Yayınları

Keleş, R. (1973). 100 Soruda Türkiye‟de Şehirleşme, Ankara: Gerçek Yayınevi

Mumford,,L. (2007). Tarih Boyunca Kent-Kökenleri,Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği, İstanbul

Omami,A.E.  (1989). Educating The Art Museum Educator” Museum Education: History,Theory and Practice.(Editör.Nancy Berry,Susan Mayer) Virginia:National Art Edication Association.
Pomian, K. (2000).  Çağdaş Tarih Yazımı ve Çağdaş Müzeler

Robins,K.,Morley,D. (1997). “Kimlik Mekanları”.

Sözen,M.(2013). Kent Tarihi ve Müzeleri , e-Kitap,İstanbul:Çekül Vakfı Yayınları

Sencer, Y. (1979). Türkiye‟de Kentleşme, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını

Strinati, D. (1995). An Introduction To Theories Of Popular Culture, London:Routledge

Silverman, H. ve Ruggles, D. F. (2007). Cultural Heritage and Human Rights. H. Silverman ve D.F. Ruggles (Eds.).Cultural Heritage and Human Rights içinde (ss.3-22). USA.:Springer.

Şişginoğlu,K. (2011). Müze Kültürü ve Eğitimi, Ankara:Dumat Matbaacılık

Tekeli, İ. (2011). Kent, Kentli Hakları, Kentleşme ve Kentsel Dönüşüm,Tarih vakfı Yurt Yayınları


BİLDİRİLER
Altıntaş, O, Eliri,İ. (2012). Birey Toplum İlişkisinde Kent Kültürü, Kamusal Alan Ve Onda Şekillenen Sanat Olgusu – İDİL, 2012, Cilt 1, Sayı 5 / Volume 1, Number 5

Artan,E.Ç.  (2012). Etkileşim Düzlemi ve Tüketim Mekânı Olarak Postmodern Müzeler İstanbul’daki Özel Müzeler Üzerine Bir İnceleme

Aydeniz,E. N. (2008). Kent Arkeolojisi Kavramının Dünyadaki Gelişimi ve Türkiye’deki Yansımaları, Journal of Yasar University, 4(16), 2501-2524

Kaypak, Ş. (2010). Antakya’nın Kent Kimliği Açısından İrdelenmesi, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Mustafa Kemal University Journal of Social Sciences Institute Yıl/Year: 2010, Cilt/Volume: 7 , Sayı/Issue: 14, s. 373 – 392

Koçak, H. (2011). Kent-Kültür İlişkisi Bağlamında Türkiye‟de Değişen ve DönüşenKentler,  Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi. Cilt 2. 2011.

Kutlu,Ö. , Songül,Z. (2014). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Dr. Mehmet YILDIZ Özel Sayısı / 2014- 77

Tatlıdil, E. (2009). Kent ve Kentli Kimliği;İzmir Örneği, Ege Akademik Bakış / Ege Academic Review  9 (1) 2009: 319-336


DERGİLER
Ali Ulu,A.,  Karakoç,İ. (2004). Planlama,  TMMO Şehir Plancıları Odası Yayını, 2004/3 sayı 29

Alver, K. (2009). “Medeniyet, Edebiyat ve Kültür Bağlamında Şehirlerin Dili”. Hece Dergisi 18. Özel
Sayısı- Kent ve Kültür Üzerine Notlar. s. 428-433.

Aygün, H.M., (2011).“Kültürel Mirası Korumada Katılımcılık”,Vakıflar Dergisi,Haziran 2011,Sayı 35

Birol, G. (2007). “Bir Kentin Kimliği ve Kervansaray Oteli Üzerine Bir Değerlendirme”. Arkitekt
Dergisi. Kasım-Aralık 2007, s. 514, ss. 46-54.

Keleş, R. (2005). “Kent ve Kültür Üzerine”. Mülkiye. 29/246. ss. 9-18.

Özsoy, V., ( 2001b) “Başarılı bir çocuk ve Gençlik Sanat Müzesi” Türkiyede Sanat Dergisi

Yaman, Z. Y.. (2002). Cumhuriyet‟in İdeolojik Anlamı Olarak Anıt ve Heykel (1923-1950), Sanat Dünyamız, Kış 82; 2002

Zeren, H. E. (2011). “Stratejik Kent Yönetimi ve Kent Markası Oluşturma Süreci”. KSİ İİBF Dergisi.
s. 2. ss. 175-200.

TEZLER
Öztürk, Ö. (2007). Kentsel Kimlik Oluşumunda Güzel Sanatların Yeri: İzmir Örneği, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

Peker, A. E. (2006). Kentin Markalaşma Sürecinde Çağdaş Sanat Müzelerinin Rolü: Kent Markalaşması ve Küresel Landmark. Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul

Uçkaç, L. (2006). Kentsel Tasarımın Kent Kimliği Üzerine Etkileri: Keçiören Örneği. Yüksek Lisans
Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara.

WEB ERİŞİMLİ YAZILAR
Aladağ, Ö. F. (t. y.) “Kent Pazarlaması ve Marka Kentlerin Geliştirilmesinde Başarıyı Etkileyen
Faktörler”. Fırat Kalkınma Ajansı. http://www.fka.org.tr/

Alver.K.   Kent İmgesi, http://www.academia.edu/

Gözüm,Ü.Y. (2016). Maviye Adını Kazıyan Ressam, www.facebook.com/umit.gozum

Şişginoğlu, K.  (2013). Kent Belleği ve Sanat   (https://www.blogger.com/)

MÜLAKAT

Ağbal, Bünyamin (Çorum Belediyesi Sanat Müzesi Sorumlusu)