RÖNESANSIN KALBİ FLORANSA ve MEDİCİ’LERİN MUHTEŞEM MİRASI UFFİZİ MÜZESİ
Kadir ŞİŞGİNOĞLU
*
Kentler de
insanlar gibidir. Hem bedeni, hem de
ruhu vardır. Kentlerin bedenini oluşturan farklı dönemlere
ilişkin ayakta kalmayı başarmış
mimari yapılardır. Kentlerin ruhu ise; o kenti
kuranların, yaşatanların kentte bıraktığı izdir. Daha kestirme bir
anlatımla; kente değer katanların o kente üflediği nefesidir. Bir kentin nefes aldığını tarihin farklı dönemlerine ait kültürel izlerinin
görülebilir olmasından anlarız. Kültürel süreklilik ve dönemler
arası kültürel ilişki aynı zamanda
kentlerin kimliğidir. Kimlik ise sadece görünen
kısım ile ilgili değildir. Kentlerin ruhu da kimliğinin önemli bir
parçasıdır. Bedeni ile ruhu biri birini tamamlayan kentler kimlikli kentlerdir, insanı kendine
çeker. Bir kentin kimliği yoksa
aslında kentte yaşayanların da kimliği yoktur.
Rönesans’ın ve
Sanatın Başkenti-Floransa
1.Yüzyılda
Arno nehrinin hemen
kıyısında Etrüsklerin kurduğu Floransa; ruhunu , kimliğini en iyi yansıtan
kentlerden biridir. Floransa, sadece
Kuzey İtalya’daki Toskana bölgesinin başkenti
değildir. Kültürü, tarihi, mimarisiyle dünyadaki en önemli turistik
şehirlerden biri olan Floransa aynı
zamanda “Rönesan’sın ve Sanatın
başkenti”dir. Bir yılda yaklaşık on beş milyon
kişinin ziyaret ettiği bu kent Rönesans’ın doğuşuna tanıklık etmiş, Leonardo Da Vinci, Michelangelo
gibi dünyadaki en önemli sanatçıları
yetiştirmenin övüncünü
yaşamıştır.
Romalıların
önce bir garnizon kentine, sonra da zengin bir
ticaret merkezine dönüştürdüğü
Floransa, Roma gücünü kaybetmeye
başladığında sırasıyla; Got, Bizans
ve Lombardların eline geçer ve bir
süre sessizliğe gömülür. 12.yüzyılda
ise veba salgını kent nüfusunun yarısını yok eder. Şehir bankacılığın ve
Papa’nın yardımıyla tekrar kendini toparlar. 15. Yüzyıldan başlayarak üç yüzyıl
boyunca Floransa ve Toskana’nın tek hâkimi olan Medici ailesi kentin sosyal ve siyasal yaşamını etkiler.
Medici ailesi ile Floransa ekonomik bakımdan
zenginleşir. Floransa 1861 yılında İtalyan Birliği’ne katılır ve 1865–71
yılları arasında çok kısa bir dönem yeni krallığın başkenti olur. II. Dünya
savaşında Mussolini’nin yanında olan şehir, Alman ordularının İtalya’dan
çekilmesi sırasında yoğun bombardımana maruz kalır ve adeta yerle bir edilir.
Savaşın bitmesiyle Floransa; adeta küllerinden yeniden doğmuştur. Günümüzde
Floransa; dört yüz bine yakın nüfusuyla İtalya’nın en dikkat çekici
şehridir.
Floransa Roma’lılardan
başlayarak çoğunluğu Rönesans döneminde Medicilerin eklediği bir çok
mimarlık şaheseri ile müze kent
görünümündedir. Arno nehrinin kenarından on dakikalık keyifli
bir yürüyüşle özenli, temiz ve bakımlı
sokaklarından geçip Dante, Galileo ve
Michelengelo’nun anıt mezarına ev sahipliği
yapan, yanında Dante’nin
heykelinin bulunduğu Basilica di Santa Croce’ye
ulaşabilirsiniz. Hediyelik eşya
satıcılarını, yoğun insan gruplarını takip ettiğinizde hangi yönden giderseniz
gidin Floransa’nın kalbi Piazza Della Signoria’da kendinizi bulursunuz. Bu meydanda Michelengelo’nun ünlü David heykelinin kopyasını, Bandinelli’nin Herkül ve Casus, Ammanati’nin
Nettuno heykelini, Floransa Belediye
Binası Palazzo Vecchio’yu görebilirsiniz. Bu meydanın her
bir bölümünde yer alan eserleri
izlerken her biri farklı mitolojik
öyküler eşliğinde Floransa sizi kendini
yaşamaya davet eder.
Floransalı ve Vatikan’ın baskısından kaçan Dönemin en
önemli sanatçıları Floransa’nın
büyüsüne kapılmış burada
eserlerini üretmişlerdir. Adını
bahar tanrıçası Floradan alan kent, Medicilerin desteği ile her türden binlerce sanat eseri
biriktirir. Geç Gotik Dönem ile
Erken Rönesansı biri birine bağlarken, resim sanatında doğal
perspektife bağlı biçimlendirme ve
renklendirme tekniği ile kendine özgü
kompozisyon anlayışını geliştiren Floransa okulu da burada doğar. Bu ekolün çok sayıda başyapıtı Uffizi sarayında
yerini alır.
Dünyanın
Halka açılan ilk müzesi Uffizi
Uffizi
İtalyancada ‘Ofisler’ anlamına gelir. Uffizi sarayının hikayesi Cosimo
de’Medici tarafından 1564’de Giorgio
Vasari’yi görevlendirmesi ile başlar. Amaç devletin idari işleri ve yargıçlar
için ofis ve toplantı salonları içeren
bir devlet binası yapılmasıdır. Mimar, ressam ve sanat tarihçisi Vasari, Medici
Sarayı’na bitişik olarak tasarladığı yapıyı Arno Nehri’ne kadar uzatarak Ponte
Vecchio köprüsüne bağlar. İçindeki uzun iç avluya Dorik revaklar, nişler, kesintisiz
saçaklarla o tarihe kadar hiç görülmemiş bir kent peyzajı yaratır, Uffizi Sarayı’nı Vecchio Köprüsü’nün
üstünden geçen bir geçitle de nehrin karşı yakasına, Medicilerin yaşadığı Pitti Sarayı’na bağlayan bu koridor İnsan
aklına şaşkınlık veren sanat şaheserine
dönüşür. Vasari Koridoru diye anılan bu geçit ve saray, sonradan aile
koleksiyonunun sergilendiği bir galeri, daha sonra da Floransa ve Avrupa’nın en
önemli müzesi olur.
Medici
ailesinin sürekli yeni eserler toplaması ile
genişleyen koleksiyona yeni
alanlar gerekli olmuştur. Vasari’nin 1574’de
ölümü ile inşaat onun tasarımı
doğrultusunda Alfonso Parigi ve Bernardo Buontalenti tarafından sürdürülür.
1589’dan beri korunan Tribuna Ottagonale olarak bilinen muhteşem sekizgen yapı
ortaya çıkar. 17. Yy başında 2. ve 3. kat koridor tavanları
bitirilir, sonraki çağlarda Porselen Oda ve Otoportre Salonu inşa edilir.
Sonuçta bugünkü, U plânlı kompleks yapı ortaya çıkmıştır. 1737’de
III.Cosimo’nun kızı Anna Maria Luisa de Medici, bir “Patto di famiglia” (Aile
Paktı) imzalayarak halka sergilenmekte olan tüm Medici koleksiyonunu Floransa
şehrine bağışlar. Böylelikle Uffizi dünyada
halka açılan ilk müze olur.
Uffizi’nin Başyapıtları
Uffizi galerisini gezerken gotik dönemden başlayıp erken Rönesans, Olgun Rönesans, Maniyerizm ve Barok
dönemlere ilişkin sanat tarihinin en önemli başyapıtların
orijinalleri ile karşılaşmanın
heyecanını yaşayabilirsiniz. Hatta ‘Stendhal sendromunuz’ varsa (sanat eserleri karşısında fazla
heyecanlanıyor kalbiniz
fazla çarpıyor ise) aman dikkat. Son dönemlerde basına
yansıyan Botticelli’nin İlkbahar ve Venüsün Doğuşu isimli eseri önünde kalbi
duran, Caravaggio’nun Medusa isimli
yapıtları önünde bayılan izleyici haberleri kulağınıza küpe olsun.
Bu iki başyapıtın dışında Cimabue (Madonna
Enthroned), Giotto (Ognissanti Madonna -Tüm
Azizler ve Meryem), Filippo Lippi (Çocuklu
Meryem ve İki Melek), Fra Angelico (Bakire'nin
taçlandırılması), Leonardo da Vinci ve Verrocchio ustanın
birlikte yaptığı ( Meryem’e Müjde),
Michelangelo ( Doni Tondo). Tiziano (Urbino Venüsü), Raffaello (iki Kardinaller
ile Papa Leo X portresi), Parmigianino ( Long Neck ile Madonna), Baccio
Bandinelli (Laocon ve Oğulları)
hayranlık duyacağınız
başyapıtlardan bazılarıdır.
Uffizi’nin
Osmanlı’ları
Dönemlerinin
güçlü yöneticileri, kral ve imparatorlarının portrelerinin yer aldığı üst kat koridoru gezerken Osmanlı
İmparatorluğu'nun padişahlarından da bir kısmının resmi size tanıdık gelebilir. Yanlarına İtalyanca
yazılmış isimleri okuduğunuzda bunların
Sultan Murat, Fatih Sultan Mehmet, 1.Beyazıd, Kanuni, Sultan Selim, Hürrem
Sultan ve Mihrimah Sultan’ın resimleri olduğunu anlarsınız. Uffizi’nin Gioviana
koleksiyonun bir parçası olan Sultan l. Beyazid’in portresi, Bronzino’nun
öğrencisi olan Cristofano dell’Altissimo’nun 1562’de Floransa’ya dönmeden önce
Como’da gerçekleştirdiği bir dizi portre arasında yer almaktadır.
Yılda yaklaşık
iki buçuk milyonun üzerinde
insanın ziyaret ettiği Uffizi
Müzesi, zengin koleksiyonu ile sadece Floransa’nın sembollerinden biri değildir. Aynı zamanda Avrupa ve Dünya kültür mirasına katkı sağlayan kurumlarından biridir. Floransa’nın doksan
müzesinden biri olan Uffizi’yi rezervasyon yaptırmadan
ziyaret etmek istediğinizde beş yüz metreye uzanan kuyrukta iki
saat kadar beklemeyi göze almanız
gerekli. Sanat zehirlenmesi yaşayarak mutlu çıkacağınız müzeden sadece bazı
bölümlerde ışıklandırma biraz daha
iyi olabilir mi? diye bir
soru aklınıza takılabilir
*Trabzon Üniversitesi Fatih Eğitim Fak. Güzel Sanatlar Eğitimi Bl.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder